Abdülhakîm Siyâlkûtî

(ö. 1067/1657)
Dil, belagat, tefsir, kelâm ve mantık alanlarında hâşiyeleriyle tanınan Hindistanlı muhakkik
- A +

Hayatı

Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber takriben 988/1580 yılında Hint kültür havzasının en önemli ilim merkezlerinden biri olan Siyalkut'ta dünyaya geldi. Siyâlkûtî Hindistan'da Babürlü hükümdarlarından Sultan Cihangir ve Şah Cihan dönemlerinde yaşamış ve bir dönem onların ilgi ve desteklerini görmüştür.  Âlim ve soylu bir aileye mensup olduğu anlaşılan Siyâlkûtî’nin hocaları hakkında kaynaklarda Abdulhak Dehlevi, Mevlânâ Kemaleddin Keşmirî ve Şeyh Dâniyâl (Chawrasa) isimleri geçmektedir; bazen zikredilirse de İmam Rabbânî onun hocası değil, sınıf arkadaşlarındandı ve birbirine çok saygı duyarlardı. Dönemin siyasi otoritesinin desteği sayesinde şahsına ait hacimli bir kütüphane oluşturmuş olup burada kendisini aklî ve naklî ilimlerde yetiştirmiştir.  Siyâlkûtî ilmî seyahatlerinde Hindistan dışına hiç çıkmamış ve yaşadığı bölgenin sınırları içinde özellikle Shahjahanabad (Delhi), ve Akbarabad’ta (Agra) yaşamıştır. Ancak devrinin ilmî seviyesinin sınırlarını aşarak İslâm düşünce geleneğinin eklektik ve diyalektik seyrine zengin katkılarda bulunmuştur. Hint ulemâsı arasında olduğu kadar Osmanlı muhitinde de hâşiyeleriyle şöhret bulan Siyâlkûtî, yaşadığı dönemde ilmi otorite kabul edilmiştir. Her ne kadar hayatı ve eğitimi hakkında ayrıntılı bilgiye sahip olamasak da , İslâm düşüncesinin ikinci klasikleri kabul edilen şerhler üzerine yazmış olduğu nitelikli hâşiyelerinden Siyâlkûtî’nin derin tahlil kabiliyetine sahip olan ve meselelere kapsamlı nüfuz edebilen bir muhakkik olduğu görülmektedir. Onun, muhakkikler döneminin geç dönemde öne çıkan güçlü temsilcilerinden oluşu eserlerinin Hindistan’dan Balkanlara kadar yayılan geniş bir coğrafyada itibar görmesinden anlaşılmaktadır. Hayatının sonuna doğru tasavvufa yönelip İmam Rabbânî’ye intisab edip kendisine “müceddid elfi sani” olarak adlandırmıştı; İmam Rabbânî ise Siyâlkûtî’yi “aftab-e Pencap” adı vermişti. Siyâlkûtî İslâmi ilimlerin farklı dallarına katkı sunduğu için Padişah Şahcihan tarafından kendisini tartıp ağırlığı kadar bir defa altın ve iki defa gümüş verilmişti. İslâm düşünce tarihine “Şeyh el-İmam el-Allâme el-Kebîr el-Fâzıl”, Mevlânâ, Mulla gibi isimlerle geçen Siyâlkûtî üç çocuk babasıydı. Evlatlarından ancak Mevlevi Abdullah Labib meşhur ulemâ olarak bilinmektedir. Abdullah Labib Siyâlkûtî’nin kurduğu medreseyi devam ettirmiş ve önemli eserler verip “zamanın İmamı” olarak adlandırılmıştır.

Siyâlkûtî 18 Reblülevvel 1067 (4 Ocak 1657) tarihinde Siyalkut'ta vefat etmiştir ve mezarı Siyalkut’ta bulunmaktadır.


Öğretisi

Siyâlkûtî, İslâm düşüncesinin tarihi seyri dikkate alındığında Fahreddin Râzî sonrası gelişen muhakkikler döneminin XVII. yüzyıldaki en önemli temsilcisidir. Bu dönemin mümeyyiz vasfı olarak kabul edilen, ele aldığı bir eserin temel problematiği üzerinden sahayı aydınlatma faaliyetini oldukça başarılı bir şekilde yürütmüş ve böylece şerh ve hâşiye geleneğine yeni bir soluk kazandırmıştır.  Onun bu başarısını, Şerhu’l-İşârât, Şerhu’t-Tecrîd, Şehu’l-Mevâkıf, Şerhu’l-Akaid, Şerhu’l-Metâli, Şerhu’l-Mekâsıd veya el-Mutavvel gibi İslâm düşüncesinin ikinci klasikleri üzerine yazmış olduğu hâşiyelerde gözlemlemek mümkündür. Eserlerinde vahdet-i vücûd görüşünün ve İşrâk felsefesinin izlerine rastlanan Siyâlkûtî’yi asıl öne çıkaran hususiyeti ise, kendisine kadar farklı tezahürlerle devam etmiş olan İslâm filozoflarına karşı takınılan menfi tutumu değiştirme çabasıdır. Şöyle ki o, Gazzâlî’nin Tehâfüt’te Meşşâî filozoflara yönelttiği eleştirileri isabetli bulmamış, özellikle tekfir sebebi olarak görülen üç meselede onların suçsuz olduğunu söylemektedir. Siyâlkûtî öncelikle cüzileri, yani bilgiye konu olan mevcudu ontolojik tasnife tabi tutarak bu şeylerin cismani ilişkiler açısından mahiyetlerini araştırır ve her birinin İslâm düşünce geleneğinin isnad ettiği farklı disiplinlerdeki mukabil kavramlarına atıflarda bulunur. Böylece mezkur eserlerin klasik ile olan irtibatını sağlıklı bir zeminde bağlamakla beraber haleflerine yeni yorum imkanları bulabilecekleri açık kaynaklar bırakmıştır. Siyâlkûtî, salt teolojik meseleler üzerinde yoğunlaşmış olsa da aynı zamanda mensup olduğu halkanın üslubunca felsefi formasyonu güçlü bir muhakkiktir. Özellikle tanrısal bilgiyi konu aldığı müstakil bir risâle kaleme almış, burada Tanrı-Alem ilişkisini zat-sıfat, külli-cüzi ve bilen bilinen gibi farklı nispetler açısından tahlil ederek Tanrısal bilginin cüzilere taallukunun ne şekilde olduğuna dair bir izah çabasına girmiştir. Varlığın birliği ilkesine sürekli vurgu yapan Siyalkutî, yaratmanın kelâmcıların düşündüğü gibi yoktan olmayıp, varlığın Tanrı’dan defaten sudûr etmesi yoluyla olduğunu savunmuştur. Ancak diğer yandan filozofların benimsediği nedenselliğin de Tanrı’yı işlevsizleştirmek ve şuursuzluğa düşürmek anlamına geleceğini düşünür. Böylece her bir mevcudun ezelî mahiyetine varlık veren bir Tanrı tasavvuruna ulaşmış ve varlığın sürekliliğini Tanrı’dan sudûr eden varlığın sürekliliğine dayandırmıştır.



Öne Çıkan Eserleri

  • Hâşiye ala Şeri'l-Mevakıf: İstanbul, 1311; Kahire, 1271; Kum 1991; Beyrut 1998.
  • Zübdetü'l-Efkar: İstanbul 1235, 1235, 1257, 1273, 1285, 1306, 1314.
  • Hâşiye ale’l-Mutavvel: İstanbul 1227, 1241, 1266,1311.
  • er-Risaletü'l-Hakaniyye fi Tahkiki Mebahisi’l-İlm: Süleymaniye Ktp., Esad Efendi  nr. 1188.
  • Talikat ala Hâşiyeti’l-Hayali ala Şerhi’l-Akaid li’t-Teftazani.
  • Hâşiyetü’d-Devvani ale’l-Akaidi’l-Adudiyye: el-Matbaaü’l-Müctebai, Dehli [Delhi] İstanbul, 1315.
  • Hâşiyetü’s-Siyâlkûtî ala Hâşiyeti Abdülgafur ale’l-Câmi: Matbaa-i Âmire, İstanbul 1308.
  • Hâşiye ale’t-TasavvuratHacı Muharrem Efendi Matbaası, 1288; Şirket-i Mürettibiye Matbaası, İstanbul 1307.
  • Siyâlkûtî ale’t-Tasdikat: İstanbul 1259.
  • Hâşiyetü ‘alâ Hâşiyeti’s-Suğra: Matbâ-i Âmire, İstanbul 1268.
  • Hâşiyetü ‘alâ Şerhi Celâleddîn ed-Devvânî: Matbâ-i Âmire, İstanbul 1271.
  • Hâşiyetü ‘alâ Şerhi’r-Risâleti’ş-Şemsiyye: İstanbul 1238.
  • Hâşiyetü ‘alâ Şerhi’ş-Şemsiyye li-Kudbiddîn er-Râzî: Fercellâh Zeki el-Kürdî Matbaası, Mısır 1328.
  • Hâşiyetü ‘alâ Envâri’t-Tenzîl ve Esrâri’t-Te’vîl: Matbaa-i Âmire, İstanbul.
  • Hâşiyetü ‘ale’l-Celâl: Dâru’t-Tıbâatü’l-Âmire, İstanbul 1271.
  • Hâşiye ‘ale Şerhi’l-Matali.
  • Havaşi ‘ale Şerh Hikmeti’l-Ayn.
  • Havaşi ‘ale Şerh Hidayeti’l-Hikme.
  • Havaşi ‘ale Mirah el-Ervah.
  • Hâşiye ‘ale Şerhi’t-Tehzib.

  • Ameenullah Vaseer, Al-Risalat al-Khaqaniyya, Seerat Study Centre, Sialkot 2010.
  • Abdul Hai Hasani, Nuzhat al-Khawatir wa Bahjat al-Sami’ wa‘l-Nawazir, Dar Ibn Hazm, Beirut 1999).
  • Muhammad Akbar, The Punjab under the Mughals, Ripon Printing Press, Lahore 1948.
  • Sujan Rai Bhandari, Khulasat al-Tawarikh, J. & Sons Press, Delhi 1918.

Atıf Bilgisi

Abdülhakîm Siyâlkûtî. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/abdulhakim-siyalkuti/234