Ebüssuûd

(ö. 982/1574)
Osmanlı Şeyhülislamı, Meşhur Hanefi fakihi
- A +

Hayatı

Osmanlı Devleti’nin en güçlü dönemlerinde ilmiye ve devlet teşkilatında çok önemli görevler üstlenen Ebüssuûd Efendi, 896/1490 yılında İstanbul yakınlarındaki Meteris köyünde dünyaya geldi. İlk eğitimini bir Bayrâmî şeyhi olan babası İskilipli Muhyiddin Muhammed Yavsî’den aldı. Bu sırada Seyyid Şerif el-Cürcânî’nin kelâma dair Hâşiyetü’t-tecrîd’i ve Şerhu’l-mevâkıf’ı ile belâgata dair Hâşiye ale’l-Mutavvel gibi önemli eserleri okudu. Babasının yanı sıra Müeyyedzâde Abdurrahman Efendi ve kızıyla evlendiği Seydi-i Karamânî gibi dönemin alimlerinden dersler aldı. İnegöl İshak Paşa Medresesi’nde başladığı tedris hayatı hızla Osmanlı Devleti’nin en yüksek ve prestijli yükseköğretim yeri olan Semâniye Medreseleri’ne kadar yükseldi. Bursa Kadılığı, İstanbul Kadılığı gibi görevlerden sonra 1537’de Rumeli Kazaskerliğine tayin edildi. Kara Boğdan, Estergon ve Budin seferlerinde padişahın yanında bulundu. 1545’te Fenârizâde Muhyiddin Efendi’nin yerine Şeyhülislâm olarak atandı. Yirmi sekiz yıl on bir ay gibi çok uzun bir süre bu görevi icra etti. Görevi boyunca hem kanunnamelerin hazırlanmasında hem de dönemin tartışmalı konularına Hanefî mezhebi içerisinden çözüm üretilmesinde önemli bir rol oynadı. Yetiştirdiği öğrenciler Kânûnî, II. Selim, III. Murad ve III. Mehmed dönemlerinde Şeyhülislâmlık ve Kazaskerlik de dahil birçok önemli görevlere geldi. Başta Eyüpsultan’da zaviye, sıbyan mektebi ve sebilden oluşan külliyesi olmak üzere çeşitli vakıflar kurdu. Üç oğlu ve üç kızı olan Ebüssuûd Efendi’nin çocukları eğitim ve yargı alanında önemli yerlere gelmiş, soyu da en küçük oğlu Mustafa Çelebi ile devam etmiştir. Kânûnî Sultan Süleyman’ın kendisine derin saygı duyduğu ve Sigetvar seferinden kendisine yazdığı mektupta “halde haldaşım, sinde sindaşım, ahiret karındaşım, tarîk-i hakda yoldaşım Molla Ebüssuûd Efendi Hazretleri” diye iltifat ettiği Ebüssuûd Efendi 23 Ağustos 1574 yılında İstanbul’da vefat etmiş ve Eyüp’te kendi yaptırdığı külliyenin haziresine defnedilmiştir.

Öğretisi

XV. Yüzyılda sırasıyla ilmiye ve devlet teşkilatında hızla yükselerek müderrislik, kadılık, kazaskerlik ve sonunda Şeyhülislâmlık yapan Ebüssuûd Efendi, dönemin hukuk anlayışının şekillenmesine, tartışmalı meselelerin çözüme bağlanmasına, ilmiye ve yargı teşkilatının düzenlenmesine çok önemli katkılar sağlamış bir Osmanlı alimidir. Hukuk alanındaki bu merkezi konumuna atfen birçok sıfatla zikredilir. Osmanlı Devleti’nin en yüksek hukukî otoritesi anlamında “Şeyhülislâm”, bütün varlıkların müftîsi anlamında “müftilenâm” ve Ebû Hanîfe’den sonra Hanefî mezhebinin ikinci büyük fakihi manasında “Ebû Hanîfe-i Sânî” olarak anılır.

Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi, örfî hukuk ile şer’î hukuk veya kanun ile şeriatın uzlaştırılmasında önemli bir rol oynamıştır. Bunun bir örneğini arazi hukuku alanındaki hukukî yorum ve katkılarında görmek mümkündür. Zirai bir ekonomiye dayandığı için Osmanlı Devleti’nin en değerli malı topraktı ve toprağın kontrolü yani arazi rejimi hayati bir meseleydi. 1541’de Macaristan topraklarının Osmanlı’ya geçişi ve buradaki örf ile farklı yasalara dayalı toprak rejiminin Osmanlı toprak rejimine dahil edilme ve tadil ihtiyacı, büyük ölçüde Ebüssuûd Efendi’nin eliyle örfî hukuk ile şerî hukukun uzlaştırılmasıyla gerçekleşmiştir. O, fethedilen topraklardaki ev, dükkan ve bahçe gibi yerlerin şahıslara, ziraat arazilerinin ise devlete ait olduğunu, tasarruf sahiplerinin miri arazilerde bir nevi kiracı sıfatıyla bulunduğunu kabul etmiştir. Bu görüşünü Hanefî mezhebi dışındaki mezheplerin kabul ettiği fethedilen toprakların vakıf arazi statüsünde olduğu yönündeki kabullerine dayandırmıştır. Ebüssuûd Efendi’nin kanun ile şeriat arasını telif örneklerini başka alanlarda da görmek mümkündür. Ahmed Refik Altınay’ın tabiriyle o “kavânîn-i Osmâniyeyi şer’-i şerîfe tatbîk eden” önemli bir hukukçudur.

Arazi hukuku yanında ilmiye ve yargı teşkilatına yönelik düzenlemelerde de etkin rol oynamıştır. Kazaskerliği ve Şeyhülislâmlığı sırasında ilmî rütbe ve kademeleri, özellikle de mülâzemet usulünü düzene koymuştur. Yargı alanında kadıların Hanefî mezhebi içerisinde kabul görmüş sahih görüşlere göre karar vermeleri ve zayıf görüşlere göre hüküm verdiklerinde bunun geçersiz olacağı şeklindeki fetvası Osmanlı yargı teşkilatında önemli bir dönemin başlangıcı olmuş ve yargı alanında hukukî istikrarın teminine büyük katkı sağlamıştır. 

Ebüssuûd Efendi’nin görüşleri, XVI. Yüzyılda vakıf alanındaki tartışmalarda da belirleyici olmuştur. Para vakıflarının cevazı ile ilgili ortaya çıkan tartışmalarda para vakfının meşruiyetine karşı çıkan ve Rumeli Kazaskerliği sırasında para vakıflarının yasaklığına dair bir ferman çıkarmayı başaran Çivizâde’nin aksine para vakıflarının meşruiyetini savunmuştur. Risâle fî vakfi’l-menkûl ve’n-nukûd isimli eserinde kendi tezini ayrıntılı bir şekilde işlemiş ve Şeyhülislâmlığı sırasında para vakfıyla ilgili yasağın ortadan kaldırılmasında etkin olmuştur. 

Tasavvufi Görüşleri

Bayrâmiyye tarikatının ileri gelen şeyhlerinden Muhyiddin Yavsî’nin oğlu olması ve İbn Kemal gibi tarikat müntesibi bir hocadan ders alması itibariyle Ebüssuûd Efendi’nin doğduğu ve yetiştiği çevrenin tasavvufî neşveye sahip olduğu söylenebilir. Bu açıdan zâhir ilimler yanında bâtın ilimleri de şahsında birleştirdiği düşünülebilir. Hakikat ve tarikatın, şeriatın özü olduğuna dair açık ifadesi onun tasavvufuna bakışını özetler niteliktedir.

Tasavvufî mesele ve kişiliklerin yoğun bir şekilde tartışma konusu haline geldiği bir dönemde Ebüssuûd Efendi fetva ve görüşleriyle tartışmalara dahil olmuştur. Bu dönemin tasavvufî tartışmaları arasında raks ve deveran, kızılbaşlar, hızır, keramet gibi meseleler yanında Hallâc-ı Mansûr, İbn Arabî, İsmail Maşûkî, Muhyiddin Karamânî gibi sufî şahsiyetler etrafında şekillenmiş meseleler vardı. Ebüssuûd Efendi tekkelerde okunan bazı şiirler ve tasavvuf çevrelerinde yaygın olan raks ve deveran gibi bazı uygulamalara karşı çıkmış ve bu konularda aleyhte fetvalar vermiştir. Bunlara karşı çıkmasına rağmen, deveran gibi hareketler ibadet olarak telakki edilmedikçe tasavvuf çevrelerinin küfürle nitelendirilemeyeceğini vurgulamıştır.

İbn Arabî düşüncesi etrafındaki tartışmalar, öncesinde olduğu gibi Ebüsuûd Efendi döneminin canlı tasavvufî konuları arasındadır. İbn Kemal’in İbn Arabî hakkındaki olumlu fetvasından sonra Ebüssuûd Efendi de İbn Arabî hakkında olumlu düşünceler ortaya koymuştur. İbn Arabî’nin Füsûsu’l-hikem’inde firavunun imanı gibi şeriata muhalif bazı kısımlar bulunduğunu kabul eden Ebüssuûd Efendi’ye göre bu kısımlar metne sonradan eklenmiştir. Nitekim Fütuhât-ı Mekkiye’de İbn Arabî’nin firavunun ebediyen cehennemlik olduğu görüşü açıkça yer almaktadır. 

Deveran hakkındaki Risâle fi hakki deverân-ı sûfiyye’si ve Abdurrahman Câmî’nin Zî deryâ-yı şehâdet isimli eserine yazdığı vahdet-i vücûd konulu şerhi gibi doğrudan tasavvufla ilgili eserleri az olsa da Ebüssuûd Efendi’nin fetvalarından tevbe alma, hırka giyme, hızır, şeyhlere tazim gibi meseleler yanında Bedreddin Simâvî, Hallâc-ı Mansûr ve İbrahim Gülşenî gibi isimler hakkındaki görüşlerini öğrenme imkânı vardır.

Tefsir İlmine Katkısı

Ebüssuûd Efendi bir hukukçu olarak ön plana çıkmakla birlikte tefsir, akâid-kelam, münâzara, dil ve edebiyat alanındaki eserleriyle de Osmanlı ilim dünyasına katkı sağlamıştır. Özellikle Osmanlı tefsir literatürü içerisinde önemli bir konumu olan ve aynı zamanda padişaha arz ettiği İrşâdü’l-akli’s-selim ilâ mezâyâ’l-Kur’âni’l-azîm isimli tefsiri hem dil ve edebiyat hem de içerdiği fıkhî ve kelâmî konular itibariyle önem arz etmektedir. Bu açıdan rivayet ve dirayeti birleştiren tefsirlerin önemli örnekleri arasında gösterilmektedir. Ebüssuûd Efendi Kur’an’ın Kur’an ve sünnet ile tefsirine önem vermiştir. Kur’an’ın fesâhat ve belâgati üzerinde önemle durmuş, ayetler arası münasebetleri ortaya çıkarma ve göstermeye çalışmıştır. Ahkâm ayetlerinin tefsirini Hanefî mezhebinin görüşleri çerçevesinde şekillendirmiş olmakla birlikte diğer mezheplerin görüşlerine de mukayese açısından yer vermiştir. Bu tefsir, bilimsel yetkinliği ve üslûbu açısından yazıldığı dönemden bugüne hayli rağbet görmüştür.

Temel Soruları

  • Osmanlı hukukunda şer’ ile örf arasını uzlaştırma ve telif etme.
  • Osmanlı ilmiye teşkilatını bir düzen ve hiyerarşiye kavuşturma.
  • Kendi döneminin fıkhî, kelamî ve tasavvufî sorunlarına çözüm getirme.

Öne Çıkan Eserleri

  •  İrşâdü’l-Akli’s-Selim: İstanbul 1294, 1307, 1308; Kahire, 1284, 1275, 1307, 1308, 1324, 1347; Riyad 1974.
  • Ma’âkıdu’t-Tarrâf fi Evveli Sûreti’l-Feth mine’l Keşşâf: Süleymaniye Ktp., Fatih, nr. 5374/4, vr. 146-154; Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 2035/3, vr. 20-26; Laleli, nr. 3711, vr. 41-46; Beyazıt Devlet Ktp., Bayezid, nr. 8025.
  • Fetâvâ-yı Ebüssuûd Efendi: nşr. Ertuğrul Düzdağ, İstanbul 1972, 1983.
  • Ma’rûzât:  Zur Anwendung des İslamischen Rechts im 16. Jahrhundert, nşr. Paul Horster, Stuttgard 1935; Osmanlı Kanunnameleri, nşr. Ahmet Akgündüz, c. 4, s. 35-75; Ma’ruzât, nşr. Pehlül Düzenli, İstanbul 2013.
  • Risâle fî Vakfi’l-Menkûl ve’n-Nukûd: Birgivî, Cilâu’l-Kulûb içinde, İstanbul 1280.
  • Gamezâtü’l-Melîh fî Evveli Mebâhisi Kasri’l-‘Âmm mine’t Telvîh: Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 792; Beyazıd Devlet Ktp., Bayezid, nr. 8025, vr. 20b-25a.
  • el-Kasîdetü’l-Mîmiyye: Süleymaniye Ktp., Laleli, nr. 3725, vr. 185-186; Şehid Ali Paşa, nr. 1390/11, vr. 181-186.
  • Colin Imber, Ebussuud: The Islamic Legal Tradition, Edinburg University Press, Edinburg 1997.
  • Pehlül Düzenli, Şeyhülislâm Ebussuûd Efendi ve Fetvaları, Osmanlı Araştırmaları Vakfı, İstanbul 2012
  • Ahmet Akgündüz, “Ebüssuûd Efendi”, DİA, c. 10 (1994), s. 365-371.
  • J. Schacht, “Abu’l-Suûd”, EI2, c. 1 (1986), s. 152.
  • Ertuğrul Düzdağ, Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi Fetvaları Işığında 16. Asır Türk Hayatı, İstanbul 1983.
  • Reşat Öngören, "Ebüssuûd'un Tasavvufi Yönü", Türk Kültüründe İz Bırakan İskilipli Alimler Sempozyumu: 23-25 Mayıs 1997, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1998.

Atıf Bilgisi

Ebüssuûd. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/ebussuud/248