Hasan-ı Basrî

(ö. 109/728)
Basralı tâbiî, kelamcı, fakih ve zâhid
- A +

Hayatı

Medine’de 21 (642) senesinde doğan Hasan-ı Basrî, 110/728’de Basra’da vefat etmiştir. Tâbiîn neslinin büyüklerinden olan Hasan-ı Basrî, başta Hz. Peygamber’in zevcesi Ümmü Seleme ve Enes b. Mâlik gibi birçok sahâbîden ders almış, yüzü aşkın sahâbi ile görüşmüş ve sahâbî neslinin terbiyesi altında yetişmiştir. Medine’de doğmuş olmakla birlikte Hz. Ali’nin halifeliği ertesinde Basra’ya gitmiş ve hayatının büyük bir bölümünü burada geçirmiştir. Hiçbir zaman resmî anlamda kadılık yapmayan Hasan-ı Basrî, daha çok vaaz ve ders halkalarıyla meşgul olmuştur. Bu halkalarda yetiştirdiği önemli öğrenciler arasında Eyyûb es-Sahtiyânî, Katâde b. Diâme, Amr b. Ubeyd, Vâsıl b. Atâ ve Mâlik b. Dinâr gibi önemli âlimler bulunur. Hasan-ı Basrî, öğrencileri ve kendisinden sonra oldukça etkili olan fikirleri aracılığıyla hem Mu’tezile ve Ehl-i sünnet kelâmının hem de erken dönem zühd hareketinin öncülerinden olarak tasavvufun kurucu isimlerinden sayılmıştır.

Öğretisi

Genel olarak Tanrı-insan, özel olarak da din ve hayat arasındaki ilişki Hasan-ı Basrî düşüncesinin mihverini oluşturur. Dînî ya da aklî bilimlerin özel anlamıyla henüz tedvin edilmediği bir dönemde Hasan-ı Basrî, konusu belirlenmiş şu ya da bu bilimin meselelerini değil bizatihi “insan” oluştan kaynaklanan meseleleri tartışmıştır. Bu itibarla düşüncesinin boyutları, herhangi bir bilimle sınırlanması mümkün olmayacak şekilde derin ve kapsamlıdır. Bu durum, daha sonra tedvin edilecek bilimlerin birçoğunun kendi köklerini niçin Hasan-ı Basrî’de bulduklarını da açıklar. Hasan-ı Basrî düşüncesini yönlendiren bu perspektif, ele aldığı hemen tüm konulara sirayet eder.

Ahlâk Düşüncesi

Hasan-ı Basrî, insanı bir başlangıcı ve sonu olduğunu idrak etme kabiliyetine sahip varlık olarak anlar. Ona göre insanın temel ilgisi, sınırlı dünya hayatı içerisinde bayağı ve üstün fiiller ya da durumlar arasında kendisini gösteren ilâhî imtihana yönelmelidir. Bu imtihan etrafında insan, bayağı durumlara yönelen bedensel arzuların getireceği pişmanlık ve ruhun üstün durumlara yönelişinden kaynaklanan sevinç arasında yaşar. Bir bedende olduğu sürece söz konusu iki durum ve bu durumlara yönelik fiillerimize verilen Tanrısal ceza ve mükafat, kişiyi bu ceza ve mükafatla ilgili korku ve ümit arasında bırakır. Daima korku ve ümit arasında oluştan kaynaklanan “hüzün”, Hasan-ı Basrî’nin kendisinden sonraki zâhidlere bıraktığı temel unsurlardan biridir. Bu hüzün duygusunu insan yaşamının merkezine alan Hasan-ı Basrî, insanın âkıbeti ve ölüm meselesi ile dünyanın geçiciliği meseleleri üzerinde özel olarak durmuştur. Geçici dünya hayatındaki imtihana yaptığı biteviye vurgu dikkate alındığında, Hasan-ı Basrî’nin insan fiillerinin mahiyeti, kader, insanın özgürlük ve sorumluluğu meselelerine niçin bu kadar önem verdiği de anlaşılabilir.

İnsan Fiilleri ve Kader

Hasan-ı Basrî insanın özgürlüğü ve kader meselesi üzerine İslâm düşüncesinde yazılmış ilk metinlerden birinin sahibidir. Emevî halifesi Abdulmelik b. Mervân’a yazdığı kaderle ilgili mektupta o, daha sonra kelâmın en önemli sorunlarından birini teşkil edecek bu hususta, özellikle “cebr” düşüncesini eleştirmiştir. Ona göre insan fiillerinde sorumluluk sahibi olmayan, rüzgar önündeki iradesiz bir yaprak gibi değildir.  Kulun iradesi elinden alındıktan sonra, Tanrı tarafından sorumlu tutulması körden görmesini istemekten başka bir şey değildir. Dolayısıyla kulun kendi fiillerini gerçekleştirme yönünde bir iradeye sahip olduğunda şüphe yoktur. Hasan-ı Basrî’nin insan iradesi ve sorumluluğunu öne çıkaran yorumlarını, Mu’tezîlî yaklaşımla özdeşleştiren bazı değerlendirmeler mevcuttur. Dahası Abdulmelik’e yazılan Risâle fi’l-kader’deki görüşlerin ya Hasan-ı Basrî’ye değil Mu’tezile’nin kurucu ismi Vâsıl b. Atâ’ya ait olduğunu (Şehristânî) ya da daha sonra Hasan-ı Basrî’nin buradaki görüşten caydığını söyleyen klasik yazarlar da olmuştur (Zehebî). Bununla birlikte, tarihsel olarak geçerli olması imkânsız birinci ihtimal kadar ikincisi de yanlış olmalıdır. Zira Hasan-ı Basrî’nin Risâle fi’l-kader’deki ifadeleri, başka eserleriyle çelişki barındırmaz. Bu risalede Hasan-ı Basrî, tonlaması itibariyle Mu’tezile’yi andıracak şekilde insanın özgürlüğüne dikkat çekmiş ve ahlâk düşüncesinin de merkezinde olan imtihanın başka türlü açıklanamayacağını ifade etmiş olmalıdır. Bu durum, onun insanın sorumluluğu ve ahlâk düşüncesinin bir gereği olarak değerlendirilmelidir.

Öne Çıkan Eserleri

  • Risâle ilâ Abdilmelik b. Mervân fi’l-Kader: nşr. Fuâd Seyyid, Fazlü’l-İttizâl ve Tabakâtü’l-Mutezile içinde, Tunus 1393/1974, s. 215-223
  • Risâle fî Fazli Mekke.
  • et-Tefsîr: nşr. M. Abdürrahîm, Dârü’l-Hadîs, Kahire [t.y].
  • el-Ferâiz.
  • Şurûtu’l-İmâme.
  • el-İstiğfârâtü’l-Munkize mine’n-Nâr.
  • ez-Zühd: nşr. M. Abdürrahîm, Kahire 1991.
  • Ali Sâmî en-Neşşâr, Neşetü’l-Fikri’l-Felsefî fi’l-İslâm, Kahire 1978, c. 3, s. 128-137.
  • Etem Levent, “Hasan-ı Basrî ve Tefsîr İlmindeki Yeri”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara 1978.
  • İhsan Abbas, el-Hasan el-Basrî: Sîretühû ve Şahsiyyetühû, Teaâlîmühû ve Arâuhû, Beyrut 1952.

Atıf Bilgisi

Hasan-ı Basrî. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/hasan-i-basri/405