Ahmed Paşa

(ö. 901/1496)
15. yüzyılda yaşamış Osmanlı devlet adamı ve Dîvân şairi.
- A +

Hayatı

Bursalı namıyla ünlenen Ahmed Paşa, II. Murad’ın kazaskerlerinden Veliyiyüddîn Efendi’nin oğlu olarak Edirne’de doğdu. Doğum tarihi bilinmemekle beraber ölüm tarihi 1496-97 olarak kayıtlarda geçmektedir. Bursalı olarak tanınması hayatının büyük bir kısmını Bursa’da geçirmesi ve orada ölmesiyle açıklanabilir. Tahsilini babasının yanında yapan Ahmed Paşa, babasının nüfuzu sayesinde Bursa Murâdiye Medresesi’nde müderrisliğe başladı; ancak 1451’de Molla Hüsrev’in yerine Edirne’ye tayin edildi. Fâtih Sultan Mehmed’in tahta geçmesinden sonra önce kazasker, daha sonra padişaha musahip ve hoca olan Ahmed Paşa gerek yazdığı medhiyelerle, gerek devlet işindeki üstün yeteneğiyle öne çıktı ve vezirlik rütbesini aldı. İstanbul’un fethi sırasında orduyla beraber bulundu ve askerin maneviyatını yükseltmekle görevlendirildi. Ordu içinde çok müdekkik olmasından, kılı kırk yarmasından dolayı “sipahi müftüsü” olarak anıldı.

Ahmed Paşa’nın Fâtih tarafından bu kadar sevilmesi ve iltifat görmesi, onun yerini almak isteyenler tarafından kıskanılmasına, hakkında dedikodular ve iftiralar edilmesine neden oldu. Bir rivayete göre, Fâtih’in has gılmanlarından uzun boylu birini bağlatıp huzura getirttiğini gören Ahmed Paşa hemen o anda “Cihan yansın ki ol şem‘-i şeker-hand, Yatar giryan ayağında demir bend” beytini söylemiş ve şiir Fâtih’in kulağına gidince Yedikule’de ömür boyu hapse çarptırılmış. Başka bir söylentiye göre ise, Ahmed Paşa’nın saraydaki hizmetçilerden birine laf attığını işiten Fâtih, bunu doğrulamak için hizmetçinin saçını külahının içine gizleyerek hizmet etmesini buyurur. Durumdan haberdar olmayan Ahmed Paşa hizmetçiyi o halde görünce “Zülfin gidermiş ol sanem kafirliğin komaz henüz, Zünnarını kesmiş veli dahi müselman olmamış” beytini birdenbire söyleyince hapse mahkûm edilmiştir. Bütün bu iddialar karşısında Latîfî’nin Fâtih’ten yana tavır alıp Ahmed Paşa’yı suçlu bulduğu görülüyor; Aşık Çelebi ise şairin onu kıskananların iftirasına uğradığı görüşündedir. Latîfî’nin Ahmed Paşa’nın erkek güzellere olan tutkusundan hapsedildiği düşüncesi, tezkiresindeki başka ayrıntılarda da görülür.

Günay Kut ise, başta Şakâik Tercümesi olmak üzere kaynakların çoğunun Ahmed Paşa’nın hiç evlenmediğini belirttiğini işaret ettikten sonra, Aşık Çelebi’ye dayanarak, Paşa’nın varisi olan amcazâdesi Nâzır Çelebi’nin, Fâtih’in Ahmed Paşa’yı cariyelerinden Tûtî adlı bir kadınla evlendirdiğini, bu evlilikten biri kızı olduğunu ve kızın yedi sekiz yaşlarında öldüğünü aktarır. İnalcık, Latîfî ile benzer şeyleri söylemekle birlikte daha da ileri gider: Ahmed Paşa hiç evlenmeyen, padişah sarayındaki “mahbub”lara bile göz dikme cüreti göstermiş olan eşcinsel biridir ve Bursa’ya sürüldükten sonra da Bursa hamamlarından birinde bir tellakı satın almak için uğraştığını gösteren bir mahkeme sicili vardır. Görüldüğü gibi Ahmed Paşa’nın hapsedilmesine neden olan suçu hakkında kaynaklarda farklı ifadeler yer alıyor. Bu tarzda şiir söylemek devrin geleneklerinde normal karşılandığından, hatta Fâtih’in de buna benzer şiirleri olduğundan, padişahın hocasına duyduğu öfkeye başka bir suç veya töhmet neden olmuş olabilir. Bu noktada, İnalcık kabul etmese de Ahmed Paşa’nın sanatçı ve devlet adamı konumunu kıskananların entrika, iftira ve dedikoduları akla yatkın olduğu söylenebilir.

Hapse atıldıktan sonra Fâtih’e “Kerem Kasidesi”ni yazan Ahmed Paşa, her suçuna rağmen affını diler padişahtan. Kendisi de şiirden çok iyi anlayan iyi bir şair olan padişah, kasidedeki özgün ve sanatlı üslubu beğendiğinden Paşa’yı bağışlar; böylece Paşa saraydan uzaklaştırılarak Bursa’da Orhan ve Muradiye medreseleri mütevelliğine atanır. Fâtih’in vefatına kadar Sultanönü, Tire ve Ankara’da sancak beyi olarak görev yapan Paşa, II. Bâyezîd zamanında tekrar Bursa’ya atanır ve orada vefat eder, cenazesi Muradiye Medresesi yakınında yaptırdığı türbeye defnedilir.

Öğretisi

Klasik şiirin XIV. yüzyıldan itibaren Çağatay ve Fars etkisiyle Anadolu’da yaygınlaşmaya başlaması beraberinde birtakım sorunlarda getirdi. Bunlardan en önemlisi şiirde biçimin yanı sıra üslup ve muhtevanın da yoğun bir şekilde Fars etkisi maruz kalmasıydı. Latifi’nin kendi adıyla anılan tezkiresinde “Şairlerin önde geleni, beliğlerin yol göstericisi” olarak tanıtılan Ahmed Paşa, Farsçadaki bütün divan ve kitapları araştırdığından, onlardaki sanat ve estetikten fazlasıyla faydalanmıştır. Latîfî, Ahmed Paşa’yı “Fars ibareleri giydirilmiş mana güzeline Türkçe elbiseler giydirmek”le itham edip yaptığı işin tercümeden öteye geçmediği, bu nedenle Osmanlı şairlerinin tartışmasız önde geleni olmadığını iddia eder. Latîfî’nin özgün olmamakla itham edip beğenmediği Ahmed Paşa, XVI. yüzyıl şuara tezkirecileri tarafından bizde gerçek manada ilk kaside şairi olarak takdim edilir; çünkü Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu dönemlerinde edebi dil olan Farsça Anadolu sahasında değerini yitirip Türkçe itibar kazanmaya başladıktan sonra, Farsçada şaheser veren Türk şairler, dile üstün derece hakimiyet gerektiren kasideyi anadillerinde yazmakta oldukça zorlandılar. Ahmed Paşa ise hem Farsça hem Türkçe’ye vakıf olduğundan sanat çevrelerinde değer görecek güzel kasideler yazmıştır. Ahmed Paşa’ya göre medh, padişahın fazilet ve kudretini övmekle kalmaz, bu övgü sayesinde şaire de dünya var oldukça kalıcılık sağlar. Türkçe ve Farsça dışında Arapça ve Rumca şiirler yazacak kadar bu dillere vakıf olan Ahmed Paşa’nın şiirleri, sağlığında Anadolu ve Rumeli’ye yayıldığı gibi Hüseyin Baykara’nın Herat’taki sarayında okunmuş; kendisinden şairler sultanı olarak bahsedilmiş ve kendisi Şeyhî ile Necâtî arasında yetişen şairlerin en büyüğü olarak kabul görmüştür.

Ahmed Paşa, yaşadığı dönemde birçok devlet ve ilim adamı ile sanatçılara şiir yazmıştır; ancak haklarında müstakil manzumeler yazılan Cem Sultan, Şehzâde Mustafa ve Şehzâde Mahmut dışında bütün kasidelerini Fâtih ve Bâyezîd için yazmıştır ki, başka hiçbir kimseye kaside yazmamasının nedeni de ancak, siyasi mevkisini kaybetse bile toplumsal hayatta itibarını koruması, saraydan uzak kalsa bile ömrünün sonuna kadar refah ve saadet içinde yaşaması olabilir (Tolasa 1973, s. 66). II. Bâyezîd’in emriyle tertib ettiği divanında, Ahmed Paşa’nın Bâyezîd, Fâtih, Emir Sultan, Şeyh Taceddin, Şeyh Vefa için medhiyeleri, Hz. Muhammed için naatı, 120 beyitlik münacaatı, 352 gazeli, bir murabbası, dokuz Arapça manzumesi, on altı Farsça gazeli, on iki tamamlanmamış şiir ve müfredi ile bir de Rumca müfredi yer almıştır. Ahmed Paşa’nın en meşhur kasideleri ise Fâtih için yazdığı “kerem”, “benefşe”, “ab”, “güneş” redifli olanlardır.

Öne Çıkan Eserleri

  • Dîvân: haz. Ali Nihat Tarlan, MEB, İstanbul 1966.
  • Mehmed Çavuşoğlu, Necati Bey Divanı’nın Tahlili, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1971.
  • Halil İnalcık, Şair ve Patron, Doğubatı Yayınları, Ankara 2010.
  • Turgut Karabey, Ahmet Paşa, Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Yayınları, Erzurum 1991.
  • Günay Kut, Bursalı Ahmed Paşa”, DİA, c. 2 (1989), s. 111-112.
  • Latîfî, Latîfî Tezkiresi, haz. Mustafa İsen, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1990.
  • A. Atilla Şentürk, Osmanlı Şiiri Antolojisi, YKY, İstanbul 2013.
  • Harun Tolasa, Ahmet Paşa’nın Şiir Dünyası, Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Yayınları, Erzurum 1973.


Atıf Bilgisi

Ahmed Paşa. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/ahmed-pasa/418