Zeytuna Camii/Tunus Câmiu’l-Kebîr’i

(385/995)
- A +

Sadece bir ibadet mekânı olmakla kalmayıp, bünyesinde seçkin âlimleri de barındırmış önemli bir ilim merkezi konumunda bulunan Tunus Câmiu’l-Kebîr’i, diğer ismiyle Zeytuna Camii, ilk defa 80/699 yılında Emevî valisi Hasan b. Numan tarafından yaptırılmıştır. 114-116/732-734 yıllarında yenilenen yapı, Abbâsî halifesi Müstain-Billah zamanında Ağlebî hükümdarı II. Ziyâdetullah tarafından genişletilerek yenilenmiştir. Fâtimîler tarafından yenilenen ve genişletilen camiye, Horasânîler ve Hafsîler zamanında da eklemeler yapılmıştır (Pektaş, 2013, s. 380).

Hemen hemen caminin inşaatıyla aynı tarihlerde kurulan Tunus şehri, Müslümanların Kuzey Afrika’yı ele geçirmesinin akabinde, Kayravan gibi bölgede kurulan şehirlerden biridir. Günümüzde ismini taşıyan ülkenin başkenti olan Tunus, Emevîler döneminde bölgenin merkezi konumunda olmayıp, merkez konumunda bulunan Kayravan şehrini destekleyen yerleşimlerden biriydi (Hattstein, 2007, s. 134-135). Tunus şehrinin bölgenin merkezi haline gelmesi, XIII. yüzyılda Hafsî yönetimiyle gerçekleşmiştir. Önemli bir liman haline gelmesinin dışında, Tunus şehrinin merkez olmasındaki diğer bir etken de Zeytuna Camii’dir. Bunun sebebi ise caminin İslâm coğrafyasındaki âlimler için bir cazibe merkezi haline gelmiş olmasıdır. Öyle ki, çok sayıda kitabın bulunduğu ve meşhur müderrislerin ders verdiği bu camiye, başta Kuzey Afrika ve Endülüs’ten olmak üzere -gerek âlim gerekse talebe olarak- insanlar akın etmiş, bu hareketliliği bir iktidar ve güç aracı gören hükümdarlar ise, ilim meclislerine türlü imkânlar sağlamış, onları himaye etmişlerdir (Yiğit, 2013, s. 382).

 Hafsîlerin çökme sürecinde Zeytuna Camii’ndeki ilim faaliyetler durma noktasına gelmiş, XVI. yüzyıldaki Osmanlı-İspanyol mücadelesinde şehirle beraber cami de tahribata uğramıştır. 1574 yılında şehrin Osmanlıların eline geçmesiyle bölgede istikrar sağlanmış, camide ilmi hayat tekrar canlanmıştır. 1881 yılında Tunus’un Fransızların eline geçmesine kadar yaşanan süreçte, Zeytuna Camii’nde Osmanlılar tarafından çok defa onarım ve bakım yapılmış, ilmi faaliyetlere de devam edilmiştir. Fransızlara karşı verilen mücadelede ve Tunus Devleti’nin kurulmasında önemli rol oynayan Zeytuna Camii’ndeki ilim meclisi, 1956 yılında Tunus Devleti’nin bağımsızlığını kazanmasıyla bir üniversite kurumuna dönüşmüştür. Tarihi yapısını en iyi koruyan şehirlerden biri olması hasebiyle, Zeytuna Camii’nin de içinde bulunduğu Tunus şehrinin eski yerleşim merkezi, 1979 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Eserleri arasına alınmıştır.

Tunus şehrinin eski yerleşim merkezini tanımlayan “Medine”deki çarşıların ortasında yer alan Zeytuna Camii, Kayravan’daki Sidi Ukba Camii ile yakından bağlantılı olup, neredeyse Kayravan’daki caminin daha mütevazı hali olarak ifade edilebilir. Ancak diğer dikdörtgen veya kare formlu Cuma camilerine nazaran, yamuk dörtgen formunda olan Zeytuna Camii, doğu-batı ekseninde yaklaşık 75 metre, kuzey-güney ekseninde ise 64 ila 78 metre arasında olup, yaklaşık 5400 m2’lik bir alanda inşa edilmiştir. Taş, tuğla, mermer ve ahşap malzemelerden müteşekkil yapı, harim kısmının kuzeyinde kalan, revaklarla çevrili bir avluya sahip olup, aynı şekilde yapının kuzeydoğusunda, avlu ve harim boyunca uzanan revaklı bir mekâna daha sahiptir. Dar geçitli kapalı çarşılar tarafından sarılan caminin konumunu belli eden kare gövdeli epey yüksek minaresi ise avlunun kuzey duvarının sağ köşesinde yer alır. Kuzeydoğudaki revaklar da dâhil olmak üzere hem avluya, hem de harim kısmına üç taraftan da doğrudan geçişler mevcut olup, avludan harim kısmına, ortasında kare kaide üzerinde yüksekçe bir kasnağa oturtulmuş, dilimli bir kubbenin bulunduğu güney revaklarından girilir. Kuzeydoğudaki revaklar Hafsîler dönemine ait olup, yine Hafsîler zamanında avlunun doğusuna bir çeşme ve avlunun minare yönündeki revaklarına, bir de caminin güneydoğu köşesine kütüphaneler eklenmiştir.

Yaklaşık 54 x 26 m. ebatlarındaki Zeytuna Camii’nin harim kısmı, atnalı biçimindeki kemerlerle desteklenen sütunlar üstünde durur. Kubbe haricinde düz dam ile örtülü harim kısmı, kıble duvarına paralel 6 bölmenin (sahın) ve kıble duvarına dik 15 bölmenin (sahın), Sidi Ukba Camii’ndeki gibi mihrap önünde enlemesine bir bölme(sahın) ile kesişmesinden oluşan T şeklinde bir plana sahiptir.

Caminin kare tabanlı minaresi, 9x9 m. ebatlarında olup, 44 metre yüksekliğindedir. Dış cephesi bakımından birkaç bölüme ayrılabilecek minarenin en alt bölümü, revak çatılarının hizasına kadar yükselip düz bir yüzeye sahiptir. Alt kısma oturtulmuş iki konsol ile ayrılan gövdenin kenarları, sade bir yüzeye sahip olup bir çerçeve oluşturmaktadır. Gövdedeki bu çerçevenin yüzeyinde, en alt seviyede 5 küçük sütuna oturan ve en üst seviyeye kadar yükselen dilimli kemerlerle geometrik bir desen oluşturulmuş, geri kalan boşlukları sarı renkli taşlarla doldurularak düz bir yüzey haline getirilmiştir. Gövde kısmının hemen üstünde siyah-beyaz taşlarla dolgulanan bir yüzey gelmekle birlikte, ardından 5 adet yüksek atnalı kemerle dışa açılan bir şerefe gelmektedir. Daha dar bir mekân olan şerefe bölümü, yine siyah-beyaz taşlarla örülmüş atnalı kemerlere sahiptir. En üstte ise yeşil renkli prizma şeklinde bir külah ve alem yer almaktadır. Tüm mevcut cephe, minarenin her dört yanında da aynı şekilde bulunmaktadır. Caminin minaresi, XIX. yüzyılda geçirdiği onarımlarla bugünkü haline kavuşmuştur.

Avlunun etrafını saran revaklar yaklaşık 3.5 metre genişliğinde olup, çoğunluğu antik yapılardan devşirilen sütunlara ve sütun başlıklarına oturtulan atnalı şeklindeki kemerler ile taşınmaktadır. Revakların ve avlunun zemini mermer ile döşenmiş olup, avlu ile revaklar hafif bir kot farkıyla birbirinden ayrılmış, ama minare tarafına doğru gidildikçe bu kot farkı azalarak aynı seviyeye gelmiştir. Avlunun revaklarında bulunan atnalı kemerleri, sade silmelerle çevrelenmiş, bazıları renkli taşlar ve alçı işlemeleri ile süslenmiştir.  Avlunun harim bölgesine açılan güney revaklarındaki kemerlerin arası ahşap ile kapatılmış, caminin konumunu belirten diğer bir mimari eleman olan, harim girişinin eksenindeki dilimli kubbenin altındaki atnalı kemeri, revaklardaki diğer kemerlere göre daha geniş olup, her iki tarafından yanyana üçer ve geride de birer adet olmak üzere dörder sütuna oturmaktadır. Cami boyunca uzanan, 54 x 6.5 metre ebatlarında dörtgen planlı kuzeydoğu revakları, düz çatı ile örtülmüş olup üzerine oturduğu, kıbleye dik uzanan atnalı kemerlerle birbirine bağlanan ve biri caminin doğu duvarına bitişik üç sıra halinde dizilen, toplam 48 mermer sütunla taşınmaktadır. Bu sütunlar, kare altlıklara oturtulmuş olup, Hafsî tipi sütun başlıklarına sahiptir.

 Caminin harim bölümünde, aynı avludaki revaklar gibi düz damı taşıyan, atnalı kemerlerinin üzerine oturtulduğu farklı renklerdeki damarlı mermer sütunlar bulunup, yine bir bölümü antik yapılardan devşirilmiştir. Özellikle çeşitli bitki desenleri barındıran sütun başlıklarının Tunus’un yakınlarında yer alan eski Kartaca şehrinden getirildiği düşünülmektedir. Bu sütunlar harimin iç kısımlarında tek adet olup, mihrap önünde ve avluya bakan yönde ikili olarak sıralanmaktadır. Ayrıca güney revaklarında yer alan kubbenin harime bakan kısmında ve mihrap önü kubbesinin avluya bakan kısmındaki kemerleri taşıyan sütunlar, sağda ve solda 5’er adet olup, artı şekli oluşturacak şekilde dizilmiş, yine kıble duvarı yönündeki mihrap önü kubbesini taşıyan sütunlar, her iki tarafta 3’er adet olup “L” şeklini almışlardır.

Dilimli mihrap önü kubbesi camide süslemenin en yoğunlaştığı bölgelerden birini teşkil etmekte olup, içten kaburgalı, dıştan yivli bir sisteme sahiptir. Kubbenin kasnağında sekiz pencere açılmış, pencereler ve aralarında kalan yüzeyler, küçük sütunların taşıdığı yuvarlak kemerli nişler şeklinde düzenlenmiştir. Kubbeyi taşıyan kemerlerden üst hizadaki kasnağa kadar olan bütün yüzeyler, ince işlenmiş alçı süslemelerle kaplanmıştır. Daha küçük ebatlarda olan güney revaklarındaki kubbe ise, aynı taşıyıcı sisteme sahip olup, yuvarlak pencerelerinin olduğu kasnağı ve buranın alt bölümü, alçıdan yapılmış geometrik ve bitki desenleriyle kaplanmıştır.

Caminin mihrabı, kıble duvarına 1.5 metre girinti yapan yarım daire biçimindeki bir niştir. Mihrap kısmını taşıyan atnalı şeklindeki kemer, her iki tarafında bulunan iki küçük sütuna oturmakta olup, bu taşıyıcı elemanlar alçı üzerine geometrik ve bitki biçimindeki desenlerle süslenmiştir. Mihrabın solunda imam ve diğer cami görevlileri için ayrılmış bir oda bulunmakta ve harimden bu mekâna geçişi sağlayan kapı, dıştan siyah çizgilerle konturlanan beyaz mermer ile kaplanmıştır.

  • K. Pektaş, “Zeytûne Camii”, DİA, c. 44 (2013), s. 380-381.
  • İ. Yiğit, “Zeytûne Camii”, DİA, c. 44 (2013), s. 381-383.
  • M.  Hattstein, P. Delius, İslâm Sanatı ve Mimarisi, çev. Nurettin Elhüseyni, Literatür Yayıncılık, İstanbul 2007, s. 134-136.

Atıf Bilgisi

Zeytuna Camii/Tunus Câmiu’l-Kebîr’i. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/zeytuna-camiitunus-camiul-kebiri/3487