- A +

Vezir, İslâm devletlerinde hükümdardan sonra gelen en yetkili yöneticidir. İlk olarak Abbâsî Devlet’inde vezir sıfatıyla anılan kimselere rastlanır. Vezirlik müessesesinin Sâsânî kökenli olup olmadığı konusunda farklı görüşler vardır. Arapların başından beri vezir tabirine aşina oluşları ve kâtiplikten vezirliğe doğru evrilen bir sürecin varlığı bu kurumun her ne kadar birtakım izler taşısa da Sâsânî kökenli olduğunu söylemeyi güçleştirmektedir. Son Emevî halifesi Mervan b. Muhammed’in yakın adamlarından Abdülhamîd el-Kâtib’in (ö. 132/750) Abbâsîler’in kuruluş aşamasındaki vezirlerle aynı konumu taşıması ve benzer vazifeler üstlenmiş olması bu müessesenin gelişen bir sürecin sonucu olduğuna işaret etmektedir.

Abbâsî ihtilalinin son safhasında “Âl-i Muhammed’in veziri” olarak nitelenen Ebû Seleme el-Hallâl (ö. 132/750) ilk vezir olarak anılır. İlk dönemlerde sınırlı yetkilere sahip olan Abbâsî vezirleri, Hârûnürreşîd zamanında çok geniş yetiklere sahip oldular. Yahyâ b. Hâlid el-Bermekî ve oğulları Ca‘fer ile Fazl, birçok devlet işini yürütürken bağımsız hareket edebiliyorlardı. Bazı dönemlerde vezirler her ne kadar geniş yetkilerle donatılsalar da siyasi gelişmeler ve çekişmelerden doğrudan sorumlu tutuldukları için ağır şekilde cezalandırılabiliyorlardı. Nitekim Bermekî ailesinin ikbal dönemi kısa bir süre içerisinde tersine dönmüştür. Abbâsîler’de kimi zaman vezirlik ve buna bağlı olarak bürokrasi belli ailelerin uhdesinde toplandığı görülür. Bermekîler dışında Vehb, Hâkân, Sehl, Sûl, Cerrâh, Furât ve Beridî aileleri Abbâsî bürokrasisinde etkin aileler olarak bilinir.

Vezirlerin çoğu devlet daireleri olan divanlarda yetişmiş kimselerdi. Kâtiplikten, divan reisliği gibi üst düzey kâtipliğe, oradan da vezirliğe doğru yükselen bir çizgi takip edildiği görülür. Ordunun nüfuzunun arttığı dönemlerde asker kökenli vezirlere de rastlanır. Vezirler maaşları dışında iktâlar ve çeşitli hediyelerle büyük servetlere sahip olabilmişlerdir. Bu mal varlıkları onları âlim ve sanatçıları himaye etme, vakıflar kurarak halkın yararına hizmetler sunmaya sevk ettiği gibi; bu servet, iktidar mücadeleleri sırasında müsadere yoluyla vezirlerin ellerinden alındığı da vakidir. Abbâsî Devleti’ni içine düşmüş olduğu mali krizden kurtarması için de İbnü’l-Furât ve İbnü’l-Cerrâh örneğinde olduğu gibi zaman zaman vezir arayışına gidilmiştir. Saray ile divanlar arasında mekik dokuyan vezirler, sarayda ilmî ve kültürel faaliyetlerin düzenlenmesine de öncülük etmişlerdir.

Abbâsîler dışındaki İslâm devletlerinde vezirlik devlet teşkilatının önemli bir parçası olarak var olmuştur. Ancak Endülüs Emevî Devleti’nde vezirin yetkilerini hâcib üstlenmiştir. Sâmânî, Fâtımî, Selçuklu ve Eyyûbî devletlerinde vezirler, idarede büyük yetkilere sahiptiler. Vezirlerin Karahanlılar’da “yuğruş”, Gazneliler’de “hâce-i büzürg”, Hârizmşahlar’da “nizâmü’l-mülk” ve “hâce-i cihân” gibi isimlerle anıldığı görülür. Kısa ömürlü olan bazı İslâm devletlerinde vezirlik kurumu ihdas edilememiş; ancak gerekli işler kâtipler tarafından yürütülmüştür. Memlükler’de ise saltanat nâibliğinin devamlı bir görev haline gelmesiyle vezirlik kurumu ikinci planda kalmıştır.

Osmanlı Devleti’nde vezirlik kurumu başından beri etkili bir kurum olarak öne çıkmıştır. Başlarda vezirler Türk kökenli olup ulema sınıfından seçilirken, Fatih döneminden itibaren çoğunlukla Enderun’da yetişmiş devşirme kökenli kimselerden seçilmeye başlanmıştır. Sayıları dönem dönem değişen vezirlerin maiyetinde büyük bir yardımcı kadro bulunmaktaydı. Padişahtan sonra ikinci adam hükmündeki sadrazamların görev ve yetkileri idarî-diplomatik, malî, hukukî (kazaî) ve askerî olmak üzere dört başlık altında toplamak mümkündür. Sadrazamlar sahip oldukları yetki ve vazifelerini çeşitli divanlar aracılığıyla yerine getirirlerdi. Bunların başında da Dîvân-ı Hümâyun gelmektedir.

Çeşitli törenlerle görevlerini devralan vezirlerin alametleri arasında hil‘ât, cübbe, sarık, divit ve hokka takımı, mühür ve kılıç yer alır. Vezirlerin idarî ve askerî kabiliyetlerinden ötürü “zü’r-riyaseteyn”, devletin bekası için çalışmaları sebebiyle “veliyü’d-devle” ve “‘amîdü’d-devle” gibi unvanlarla anıldıkları görülür.

Vezirlik, Abbâsî döneminde halifenin nâibi mesabesinde geniş yetkilerle donatılanlar için tefvîz veziri, yetkileri daha kısıtlı olanlar için tenfîz veziri olmak üzere ikiye ayrılıyordu. Bu durum, Osmanlı Devleti’ndeki sadrazam ile geriye kalan vezirler arasındaki ayrıma benzemektedir.


 

  • Fatih Yahya Ayaz, “Vezâret/Vezirlik, Sadrazamlık”, İslâm Kurumları Tarihi El Kitabı, ed. Eyüp Baş, Grafiker Yayınları, Ankara 2013, s. 73-92.
  • Ebü’l-Hasen el-Mâverdî, Bilge Yöneticinin Elkitabı: Edebü’l-Vezîr, trc. ve inc. İbrahim Barca, Klasik Yayınları, İstanbul 2014.
  • Halil İbrahim Hançabay, Abbâsîler Döneminde Vezirlik (295-530/908-1136), Klasik Yayınları, İstanbul 2017.
  • Fatih Yahya Ayaz, Memlükler Döneminde Vezirlik 1250-1517, İSAM Yayınları, İstanbul 2009.
  • Carla L. Klausner, Selçuklularda Vezirlik: 1055-1194 Sivil İdare Üzerine Bir Araştırma, çev. M. F. Baş, S. Tarifci, Kronik Kitap, İstanbul 2019.
  • Refik Turan, Türkiye Selçuklularında Hükümet (Vezîr ve Divân), Türk Tarih Kurumu, Ankara 2020.
  • Aydın Taneri, Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Döneminde Vezîriâzamlık (1299-1453), Bilge Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2019. 

Atıf Bilgisi

Vezirlik. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/vezirlik/3640