- A +

Tekke, dervişlerin ve tarikat ehlinin bir araya gelip şeyh veya halifesinin gözetimi altında ibadet ve zikir ettikleri, seyrü sülûk aşamalarını geçirdikleri, nefis terbiyesi gördükleri ve ahlaken eğitildikleri mekândır. Dönemsel ve birtakım farklılıklar sebebiyle tekke yerine dergâh, zâviye, hankâh, ribât ve âsitâne isimleri de tercih edilmiştir. Ayrıca Mevlevîhâne, Rıfâî âsitanesi, Kadirî dergâhı, Cerrâhî tekkesi gibi bağlı bulunduğu tarikata izafe edilerek de kullanılmaktadır.

Tarikatlar, tasavvuf düşüncesinin kurumsallaşmış halidir. Tarikatların fizikî mekânı olan tekkelerde kişi (mürîd), pîr veya şeyh gibi isimlerle anılan bir mürşidin rehberliğinde manevi bir eğitime tabi tutulur. ‘Seyrü sülûk’ adı verilen bu manevî eğitimde belli kurallar ve kaideler aşamalar halinde tatbik edilir. İslâm dünyasında II/VIII. yüzyıldan itibaren sûfî olarak anılan isimlere rastlanır. Tarikatlar ise VI/XII. yüzyılda ortaya çıkarak çeşitlenmiş ve yaygınlaşmıştır.

Tekkelere göre daha küçük mekânlar olan “zâviyeler”, genellikle şehrin kenar kısımlarında inşa edilmiştir. Zâviye şeyhlerine “zâviyedâr”, sakinlerine “zâviyenişîn” denilmiştir. Şehirlerin dışında köy ve kasaba yolları üzerinde bulunan zâviyeler, aynı zamanda yolculara konaklama imkânı sağlıyordu.

Tekkeyle işlev bakımından örtüşen mekânlardan biri olan “ribât” ise, başlangıçta sınır boylarında Müslüman askerlere ilim ve edep öğretmek ve aralarında cihad ruhunun diri tutmak için inşa edilmiş mekânlardı. Çoğunlukla zor geçitler üzerinde kurulmuş olan ribâtlar, Müslüman tüccarlar ve yolcular için birer sığınak görevi görüyordu.

Tekkeyle aşağı yukarı aynı görevi ifa eden “hankâh”, başlangıçta sade ve küçük bir yapıyken, Memlûkler döneminde Mısır ve Suriye bölgelerinde çeşitli yapıları da içinde barındıracak şekilde genişlemiş ve sayıları artmıştır. Hankâhlar tasavvufî eğitimin verildiği ve çeşitli derslerin okutulduğu bir mekân olmanın yanında birtakım sosyal hizmetlerin sunulduğu yerlerdi.

Tekke ve zâviyeler, içerisinde namaz kılınan bölüm bulunan bağımsız bir yapı olabildiği gibi camilere bitişik bir yapı veya külliyelerin birer parçası olarak da karşımıza çıkmaktadır. Mensupların sayısına ve yürütülen faaliyetlere göre tekkeler, ek bölümlerle büyüyebilmekteydi. Örneğin Mevlevî âsitaneleri en geniş biçimde şu bölümlerden oluşmaktaydı: Mescid, sema’hâne, matrab, türbe, çilehâne, hücreler, derviş odaları, selamlık, harem, mutfak ve kiler, kahve ocağı ve ihyâ gecelerinde dergâha gelen kadınların oturduğu yer olan kafes. Tekkelerde şeyh dışında çeşitli hizmetleri yürüten belli başlı görevliler bulunurdu. Ayrıca tarikat mensuplarının özel kıyafetleri yahut başlıkları da olurdu.

Tekkeler, İslâmlaşmaya olumlu etkileri, toplumun huzur ve sükûnuna katkı sağlaması ve çalışma hayatına yönelik teşvikleri münasebetiyle suiistimaller olmadıkça devletçe hoş görülmüş ve desteklenmiştir. Sultanlar ve devlet adamaları ile varlıklı insanlar tarafından maddî bakımdan desteklenen tekke ve zâviyelerin kalıcılığını sağlamak için de zengin vakıflar ve gelir getiren mülkler tahsis edilmiştir. Tarikat önderleri çoğu yerde devlet adamalarına adaleti öğütleyen ve va’z u nasihat eden bir yaklaşım içerinde olmuşlardır. Müslümanların ve İslâm dünyasının düşman güçlerine karşı savunulmasında da sufî hareketler önemli bir rol oynamıştır.

İslâm dünyasında XIII. asırdan itibaren kendisini daha çok hissettiren tasavvuf düşüncesinin etkisi altında çok zengin bir literatür ortaya çıkmıştır. Bu eksende tekke veya müridin âdâb ve erkânına dair yazılmış çok sayıda eser bulunmaktadır. Bunların dışında menâkıbnâmeler, mutasavvıfları konu alan biyografik eserler ve tarikat mecmuaları dönemin tasavvufî hayatına ışık tutmaktadır. Her tarikat kendisine has zikir ve vird metinleri takip etmiştir. Öte yandan tekke ve dergâhlar musiki başta olmak üzere hüsnü hat, tezhib ve ebru gibi İslâm sanatlarının da icra edildiği ve geliştiği mekânlar olmuştur.

Osmanlı Devleti’nde çok sayıda bulunan tekke ve zâviyeler 1812 tarihinde Evkâf-ı Hümâyun Nezâreti’nin denetimine bırakılmıştır. 1866 yılında tekkeleri denetlemek ve idari işlerine bakmak üzere şeyhülislâmlığa bağlı olarak Meclis-i Meşâyıh kurulmuştur.  Cumhuriyet döneminde 1925’te tekkelerde görülen bozulmalardan yola çıkılarak toplumsal alanda bölünme ve gruplaşma sebep gösterilerek her türlü tekke ve zâviyenin kapatılması kararlaştırılmıştır. Ancak günümüzde İslâm dünyasının bazı bölgelerde resmen yasaklanmış olmasına rağmen toplumda eğitim, siyaset ve ekonomi alanlarında hala etkisini sürdürmektedir.

  • Mustafa Kara, “Tekke”, DİA, c. 40 (2011), s. 368-370.
  • M. Baha Tanman, “Âsitâne”, DİA, c. 3 (1991), s. 485-487.
  • Süleyman Uludağ, “Hankah”, DİA. c. 16 (1997), s. 42-43.
  • Abdurrahman Acar, “Tekke, Zâviye, Dergâh”, İslâm Kurumları Tarihi El Kitabı. ed. Eyüp Baş, Grafiker Yayınları, Ankara 2013, s. 271-288.
  • Mustafa Kara, Din Hayat Sanat Açısından Tekkeler ve Zâviyeler, Dergâh Yayınları, İstanbul 2013.
  • Mustafa Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, Dergâh Yayınları, İstanbul 2006.
  • Cemaleddin Server Revnakoğlu, Eski Sosyal Hayatımızda Tasavvuf ve Tarikat Kültürü, haz. M. D. Bayın ve İ. Dervişoğlu, Kırkambar Kitaplığı, İstanbul 2003.
  • Sezai Küçük, Mevlevîliğin Son Yüzyılı, Simurg Yayıncılık, İstanbul 2003.
  • Muhsin Keyani, Hankahlar Tarihi, çev. S. Gökbulut ve A. Ertuğrul, Büyüyenay Yayınları, İstanbul 2013.
  • Osmanlı Toplumunda Tasavvuf ve Sufiler, ed. Ahmet Yaşar Ocak, TTK Yayınları, Ankara 2014.
  • Türkiye’de Tarikatlar: Tarih ve Kültür, ed. Semih Ceyhan, İSAM Yayınları, İstanbul 2015.
  • Mustafa Özsaray, 19. Yüzyıl Arşiv Belgeleri Işığında Osmanlı’da Devlet-Tekke İlişkileri, İz Yayıncılık, İstanbul 2021.

Atıf Bilgisi

Tekke. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/tekke/3647