- A +

Eserin Adı

Sivas Gök Medrese

Yeri

Sivas

Yapım Yılı

1271

Mimar

Mimar Kalûyan

Peryod/Hânedan

Selçuklular Dönemi

Yönetici

Sahip Ata Fahreddin Ali


Selçuklu Dönemi medreseleri arasında önemli bir konumda bulunan Sivas Gök Medrese aynı zamanda Sâhip Ata Medresesi, Sâhibiyye-i Fahriyye adları ile de bilinmektedir. Medresenin banisi Anadolu’nun siyasi açıdan karışık dönemlerinden birinde yaşayan ve ünlü bir vezir olan Sahip Ata Fahreddin Ali’dir. Sahip Ata’nın medrese inşasına ve vakfiyesine büyük önem verdiği için onun vezareti sırasında Anadolu’da pek çok mimari eser inşa edilmiştir.

Gök Medrese’nin mimarı hakkında çok fazla bir bilgi mevcut değildir. Bununla beraber Mimar Kalûyan’ın önceleri Hristiyan olduğu, daha sonra Mevlana’yı tanıdıktan sonra İslam’ı seçtiği ve onun müridi olduğu ifade edilmektedir. Döneminin ünlü mimar, nakkaş ve ressamı olan Kelük bin Abdullah’ın öğrencisi olmuş ve özellikle Sahip Ata’nın yapılarında çalışmıştır. Gök Medrese’den başka imzasının bulunduğu bir diğer yapı ise Konya Ilgın Kaplıcası’dır. Medresenin mimarı Kalûyanü’l-Konevî olup adı medrese vakfiyesinde geçmez, fakat köşe sütunlarında yer alan panoların sağdakinde mimarın ismi açıkça kaydedilmiştir. Mimar Kalûyan resim sanatında, tasvirde eşi ve benzeri bulunmayan önemli bir mimar olarak tanıtılmaktadır. Gök Medrese’nin taş ve çini tezyinatındaki ahenk ve ölçülü düzen ile çini atölyelerinin tüm sorumluluğunun da mimara bırakılması bu görüşü destekler mahiyettedir. Mimar Kalûyan 1290’lı yıllarda vefat etmiştir. (Karpuz, 2001; Bilget, 1989). Medresenin Gök Medrese ismiyle anılmasının nedeni ise binada kullanılan firuze renkli çiniler nedeniyledir (Kuran, 1969).

Mimar Kalûyan’ın üslubu Gök Medrese inşası ile zirvesine ulaşmıştır. XIII. Yüzyılın ikinci yarısında çalışan ve kendine has bir üslubu olan Kâluyan İlhanlı dönemi özellikleri olarak tespit edilen cephede geometri ve orana önem verilmesi, çifte minarelerin varlığı, pencere sayısının fazlalığı, süslemede figür ve bitkisel bezemelerin ağır basması gibi hususları iyi kullanarak kendi üslubunu oluşturmuştur. Medrese ile beraber inşa edilen Dâr-ı Ziyafet, ikinci çeşme ve hamam ise bugüne ulaşmamıştır (Karpuz, 2001).

Sivas’ın 1271 tarihli üç medresesinden biri olan Gök Medrese açık avlulu ve iki katlı bir medrese olarak planlanmış, avlunun kuzey ve güney taraflarına ise revaklar yerleştirilmiştir. Zemin katın inşasında kullanılan malzemeler mermer ve kalker taşındandır, minarelerin üst yarısı ise tuğladan inşa edilmiştir. Vakfiyesi günümüze kadar ulaşan medrese plan gelenekleri bakımından Anadolu Selçuklu medreselerine uygun bir özellik göstermektedir (Tuncer, 2008).

Medresede kullanılan malzeme ve teknik söz konusu olduğunda bu dönemde inşa edilen mimari eserlerdeki uygulamalar işçilik bakımında değerlendirilirse taş, tuğla ve ahşap malzemelerin geleneksel niteliklerini yitirmediği, buna ek olarak Anadolu’da yeni şekillerde kullanıldığı ifade edilmelidir. Medresenin cephesi 31,25 metre olup taç kapı cephenin yaklaşık 1/3’ünü kaplamaktadır. Taç kapı köşelerinde çinilerle tezyin edilmiş ve tuğla ile inşa edilmiş iki minare bulunmaktadır. Medresenin ön cephesi genel kütle ile aynı düzene sahip olmamasına rağmen kendi içinde belirli bir düzeni barındırmaktadır. Medresede sağ ve sol duvarlarda yer alan kulelerin arasındaki mesafe farklı olduğu için burada denge bozulmakta ve yapı farklılaşmaktadır (Bilget, 1989).

Gök Medrese cephe düzeni, yapı malzemesi, süsleme gibi farklı unsurlar dikkate alındığı zaman bir çok yeniliği bünyesinde barındırmaktadır. Portalin solunda yine Selçuklu döneminde inşa edilen bir çeşme vardır. Portalden sonra geçilen eyvanın güneyinde bulunan mescit ile kuzeyindeki dershaneden minarelere çıkılabilmektedir. Cephede süslemelerle oluşturulan düzen revaklı avludaki odaların konumu söz konusu olduğunda düzensizliğe dönüşür. Yapı üzerinde ilk bakışta tasarımdan önce süsleme dikkati çekmektedir (Karpuz, 2001).

Çifte minareli anıtsal mermer portal, portalin sol tarafındaki  Selçuklu çeşmesi ve kabartma süslemeli köşe kuleleri ile medrese Sahip Ata’nın yapıları arasında en gösterişli cephe mimarisine sahip olan medresedir. İlk defa burada görülen çifte minareli cephe uygulaması, Sahip Ata’nın Konya’da inşa ettirdiği camiden kaynaklanmaktadır. Kapı kemerinin iki tarafında yer alan ve on iki çeşit hayvanı ifade eden rölyefler eski Türk hayvan takvimine gönderme yapmaktadır. Keykâvus Şifahanesinde tuğla ile karışık bir şekilde ele alınan çini süslemeler bu medresede Selçuklu çini sanatının en zengin örneklerini ortaya çıkarmaktadır. Medrese eyvanın arka duvarındaki çiniler ise Büyük Selçukluların Harrekan kümbetlerindeki tuğla süslemelerinden kaynaklanan geleneği devam ettirirler. İnce bir şekilde işlenmiş taş süslemeleri, ahenkli portal ve cephesi ve zengin çini mozaikleri ile Gök Medrese Anadolu Selçuklu medrese mimarisinin en gelişmiş yapısıdır (Aslanapa, 1991).

Medresenin ön cephesinde bulunan minarelerle birlikte yükseklik 25 metreye ulaşır ve medreseye girişi temin eden 4X7 boyutundaki taç kapı cepheden 1, 80 metre kadar önde yer alır. Giriş eyvanının yanlarında bulunan sağ taraftaki kapıdan mescit kısmına sol taraftaki kapıdan ise darülkurra kısmına geçilir. Mescit dershaneye göre daha geniş planlanmış olup bu mekan üzerinde bir kubbe bulunmaktadır. Revak sütunlarının inşası için kullanılan devşirme malzemelerin bir kısmı mermer, bir kısmı ise kalkerdir. Daha geç dönemde inşa edilen medresenin avlusunda dikkat çeken önemli noktalardan biri talebe odaları olarak da ifade edilebilecek birimlerin kapı üstlerinde yazıların yer almasıdır. Bu yazılar daha çok ilmi teşvik eden, ilimle ilgili olan ayet ve hadislerden oluşmaktadır, bununla beraber iyiliğin teşvik edilmesi, ihsanda bulunulması gibi güzel ahlaka yönelik nasihatler de kapı üzerinde yer alan yazılara dahildir (Bilget, 1989).

Evliya Çelebi bu medreseden bahsederken Kızıl Medrese adını kullanmakta ve şöyle demektedir: “Kızıl Medrese denilen şaşılacak bir medrese vardır ki İslam diyarında öyle bir ilim yuvası ne yapılmıştır ve ne de görülecektir. Timur orayı gördüğünde hayrette kalarak şaşkınlıkla seyretmiştir. Kale kapısı gibi yüce bir kapısı vardır ki gören adamın aklı başından gider. Üstad, bu kapının sağ ve solundaki yüksek eşiklerde Allah’ın kudretiyle yarattığı çiçeklerin şekillerini öyle nakşetmiştir ki gören, ibretli bukaleman sihri zanneder” (Uzunçarşılı ve Nafiz, 1992).

Taç kapının sağ kolunda bulunan ve Selçuklu dönemine ait olan çeşme cepheye zenginlik katmakta, taç kapının inşasında kullanılan mermer ise ışık gölge oyunlarına imkân tanımaktadır. Anadolu Selçuklu sanatının erken dönem eserlerinde tek başına dini mimaride kullanılan ya da kuşlarla beraber ele alınan, geç devirde ise farklı hayvanlarla beraber canlandırılan hayat ağacı motifine Gök Medrese’de de rastlanmaktadır. Bu medresede hayat ağacı çevresinde hayvanlar olmadan tasvir edilmiştir. Bununla beraber hayat ağacının tepesinde tek başlı bir kartal, dallarda ise kuşlar ve nar meyveleri göze çarpmaktadır. Zemine kadar aralıksız bir şekilde inen kapı kemeri geçmeli taştan inşa edilmiş olup, köşe taşlarında içinde girift bir şekilde tasarlanmış hayvan başları bulunan birer kabartma yaprak bulunur. Kitabe kuşağında ise şu yazı yer almaktadır: “Bu kutsal medresenin yapılmasını büyük Kılıçaslan’ın oğlu Keyhüsrev’in saltanat günlerinde (Allah devletini daim etsin) büyük koruyucu, büyük düstur sahibi, hayır hasenat babası din ve devletin iftiharı Hüseyin oğlu Fahreddin Ali emretti. Allah sonunu güzel etsin. Muharremin ilk günü 670 H. (1271)” (Bilget, 1989).

Medrese süslemeleri söz konusu olduğu zaman Sahip Ata döneminde inşa edilen eserler içinde çini süslemeleri en güzel olan eserlerden biri de bu medresedir. Özellikle cephe süslemesinde bünyesinde uyum barındıran taş, tuğla ve çininin ahenkli birleşmesi oldukça başarılıdır. Çifte minareler ise tuğla ve çini mozaikle tezyin edilmiş olup gövdenin inşa tekniği ve süslemeleri detaylarına varıncaya kadar 1264 yılında Konya’da inşa edilen Konya İnce Minareli Medresenin birinci şerefeye kadar olan kısmını hatırlatır. Minare kaidesi ise düzenleme açısından Erzurum Çifte Minareli Medrese’ye benzer. Minarelerin inşa edildikleri dönemdeki yüksekliklerin mevcut yüksekliklerinden biraz daha fazla olduğu hususu ise Matrakçı Nasuh’un Sivas minyatürlerinde gözlemlenebilmektedir. Kare planlı ve kubbeli mescitte de çini süslemeleri kısmen bugüne kadar ulaşmıştır. Mihrabın yüzeyi Selçuklu sanatının güzel örneklerinden firuze ve mor renkli çini mozaikle kaplanmıştır. Mihrapta ise yine firuze zeminde kûfi bir ayet göze çarpmaktadır (Bilget, 1989).

Gök Medrese vakfiyesi orijinal olarak günümüze ulaşabilen nadir medreselerden biridir. Fiziki yapısı gibi günümüze sağlam bir şekilde ulaşan vakfiyesi bozuk bir kopya da olsa hayli ayrıntılı uzunca bir vakfiyedir ve sadece Gök Medrese ile alakalı değil dönemin Sivas şehri ile de ilişkili olacak pek çok kıymetli bilgiyi ihtiva eder (Turan, 1951). Bu vakfiyeye göre medrese fıkıh/hukuk ağırlıklı bir medrese olarak planlanmış, Sahip Ata medreseye alınacak öğrencilerde herhangi bir mezhep farkı gözetmemesine rağmen, medrese müderrisinin kendi mezhebi olan Şafii mezhebinden olmasını istemiş, böyle bir müderris bulunmaması durumunda Hanefi müderrisin başa geçmesini ve fakat sonra Şafii müderris bulununca Hanefi müderrisin istifa etmesini şart koşmuştur (Üçer, 2010).

Vakfiyesi mevcut olan medreseler arasında yapılan bir çalışmaya göre farklı kriterler dikkate alınarak medreseler arasında karşılaştırmalar yapılmıştır. Bu kriterler öğrenci mevcutları ve öğrenci burslarını içeren öğrenci durumları, müderris maaşları, medrese personelinin miktarı gibi kriterlerdir. Gök medrese özellikle medreselerin idari ve hizmetli kadrosu, medreselerin eğitim faaliyetlerine ayırdıkları yıllık ücret, müderris maaşları gibi hususlarda ilk sırada yer almakta, diğer kriterlerin pek çoğunda ise ikinci sırada bulunmaktadır. Sonuç olarak ifade etmek gerekirse Gök Medrese öğrenci sayısı hariç olmak üzere değerlendirmeye alınan kriterlerde ya ilk sırada yer almakta ya da ikinci sırada bulunmaktadır. Bu tür istatistiki veriler de medresenin zamanının önde gelen medreselerinden biri olduğunu ortaya koymaktadır (Balık, 2006).

Vakfedilen gelirler söz konusu olduğunda Gök Medrese’nin zengin bir gelir kaynağına sahip olduğu ifade edilebilir. Bu medrese için vakfedilen gelirler arasında 85 dükkan, 2 han, 2 hamam, 5 havasib, 1 işyeri, 30 hücre, 18 ev, 1 yağhane, 2 emlak, 4 bostan, 12 arazi ve Sivas’a bağlı 9 köy gibi pek çok gelir kalemleri görülmektedir (Demir, 1996).

Medrese farklı dönemlerde tamiratlar geçirmiştir. Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sine göre yapının o yıllarda harap olmaya başladığı ifade edilebilir. 1824 ve 1904 yılında onarılan yapı Cumhuriyet’in ilanından sonra 1926 yılında Sivas Müzesi’ne dönüştürülmüş ve bu durum 1967 yılına kadar devam etmiştir. Sivas Müzesinin Buruciye Medresesi’ne taşınmasını takiben Gök Medrese bir süre imam hatip okulu olarak hizmet vermiştir (Bilget, 1989). Günümüzde ise medrese ile alakalı kapsamlı bir restorasyon çalışması halen devam etmektedir.

Sonuç olarak Selçuklu dönemi mimari eserleri arasında önemli bir konumda bulunan Gök Medrese Sahip Ata’nın vezirliği sırasında inşa edilen en önemli medreselerden biridir. Yapı hem mimari özellikleri, hem de süslemeleri bakımından Sivas’ın ve Anadolu’nun en önde gelen tarihi güzelliklerinden biri olmuştur. Buna ilaveten medresenin içinde bulunduğu zaman diliminde eğitim ve kültür hayatına olan katkısı diğer medreselerle mukayese edildiği zaman Gök Medrese eğitim faaliyetlerine tahsis edilen miktar ve müderris maaşları gibi hususlarda önde gelmektedir. Restorasyonu hâlen devam eden medresenin hem yapı hem de fonksiyon bakımından aslına uygun olarak yaşatılması Gök Medreseyi geçmişle gelecek arasında kurulmak istenen ilmi ve kültürel köprünün önemli  yapı taşlarından biri hâline getirecektir. 

  • Oktay Aslanapa,  Anadolu’da ilk Türk Mimarisi Başlangıcı ve Gelişmesi. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Ankara 1991.
  • İbrahim Balık, "Sivas Gök Medresenin Türkiye Selçuklu Eğitimindeki Yeri ve Önemi", Selçuklar Döneminde Sivas Sempozyum Bildirileri, ed. İbrahim Yasak, Es-Form Ofset, Sivas 2006.
  • N. Burhan Bilget, Gök Medrese, Kültür Bakanlığı, Ankara 1989.
  • Mustafa Demir, Türkiye Selçukluları ve Beylikleri Devrinde Sivas Şehri, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ege Üniversitesi, İzmir 1996.
  • Haşim Karpuz, Anadolu Selçuklu Mimarisi, Selçuk Üniversitesi Yaşatma ve Geliştirme Vakfı, Konya 2001.
  • Haşim Karpuz, "Kalûyan", DİA, c. 24 (2001), s. 269.
  • Abdullah Kuran, Anadolu Medreseleri, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Ankara 1969.
  • Orhan Cezmi Tuncer, Sivas Gök Medrese (Sahip Ata Fahreddin Ali Medresesi), Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara 2008.
  • Osman Turan, “Selçuklular Zamanında Sivas Şehri”, AÜ DTCF Dergisi, sy. 9/4 (1951), s. 364-365.
    • İsmail Hakkı Uzunçarşılı ve Rıdvan Nafiz, Sivas Şehri, yay. haz. Recep Toparlı, TTK, Ankara 2014.
    • Müjgan Üçer, Sivas Gök Medrese Taş ve Çini Bezemeleri, Sivas Hizmet Vakfı, Sivas 2010.

    Atıf Bilgisi

    Sivas Gök Medrese. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/sivas-gok-medrese/3466