- A +

Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında fakihler İslâm hukukunu, Sünnî akaidini ve İslâm kurumlarını bilen insanlar olarak hükümdarı yönlendirici bilgiler sağlarlardı. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi (ö. 1324) ele geçirdiği bölgeleri nasıl örgütleyeceğini ve dinî kuralları fakihlerden sormuş, kayınpederi Edebâli’yi fetva işlerine bakmakla görevlendirmiştir. Edebâli’nin vefatı üzerine fetva işlerini Dursun Fakih yürütmüştür. İshak Fakih ise Orhan Gazi’nin  (ö. 1362) çevresinde önde gelen fakihler arasında yer almaktadır. Bu bilgiler Osmanlı Devleti’nin kurulduğu yıllarda fetva veren kimselerin bulunduğuna işaret etse de bu kimselerin fetva verme yetkisinin kadılık, hatiplik gibi görevlerin yanında üstlenilmiş bir yetki mi yoksa sadece bir kişiye tevcih edilmiş bir görev mi olduğu konusu açık değildir. Fakihlerin Osmanlı yöneticilerinin manevi destekleyicisi olma ve sosyal ve hukukî hayatı teşkilatlandırma rolleri daha sonraki yüzyıllarda da “Şeyhülislâmlık” müessesesi vasıtasıyla devam etmiştir.

Şeyhülislâmlık kurumunun ne zaman ortaya çıktığına ve ilk şeyhülislâmın kim olduğuna dair farklı görüşler bulunsa da genellikle Molla Fenârî’nin (ö. 1431), 1425’te Bursa müftülüğüne tayin edilmesi müftülük ve şeyhülislâmlığın başlangıcı kabul edilmiştir. Sözlükte “yaşlı kimse, reis, bilge” anlamlarındaki şeyh ve İslâm kelimesinden oluşan şeyhülislâm tabirinin, önde gelen ulemâ ve sûfilere verilen bir şeref unvanı olarak kullanımına İslâm dünyasında X. yüzyıldan itibaren rastlanmakla beraber şeyhülislâmlığın dinî bir müessese haline dönüşmesi Osmanlılarda olmuştur. XI. yüzyılda Horasan’da Şâfiîlerin başındaki âlim bu unvanla anılmıştır. Memlükler devrinin başlangıcında, fetvalarıyla meşhur fakihler için kullanılan şeyhülislâm tabiri bir şeref unvanı olmuştur. XIV. yüzyıla doğru tanınmış müftüleri niteleyen bir terim halini alarak İslâm dünyasında bu şekliyle yaygın biçimde kullanılmıştır. Safevîler döneminde dinî mahkemenin başkanı şeyhülislâm unvanıyla nitelendirilmiştir.

Osmanlılarda XV. yüzyıl başlarında kazaskerlik ve Bursa kadılığı mevcutken ayrıca Bursa müftüsünün tayin edilmesi, müftülüğün müstakil bir dinî hukukî makam olarak ortaya çıkışına işaret sayılmıştır. XV. yüzyıl müftüleri için şeyhülislâm tabirinin kullanılmadığı o döneme ait Osmanlı tarihlerinden bilinmektedir. Aslında Osmanlılarda şeyhülislâm unvanı İstanbul müftüsü için kullanılmış ve müftî-i enâm da denilmiştir. Şeyhülislâm unvanının geçtiği ilk resmî belge Fatih Sultan Mehmet’in hazırlattığı Kanunnâme-i Âli Osman’dır. Kanunnâme’de şeyhülislâm, padişah hocalarıyla beraber serdâr-ı ulemâ olarak zikredilir. Böylece şeyhülislâmlık, ulemânın reisi olma sıfatıyla resmî bir nitelik kazanır.

Zenbilli Ali Efendi’nin (ö. 1525) şeyhülislâmlığı, şeyhülislâmların yetkilerinin artması ve etkileri bakımından dönüm noktası kabul edilir. Bu dönemde II. Bâyezid’in (ö. 1512) İstanbul’da inşa ettirdiği medresede şeyhülislâmların ders vermesi şart koşulmuş, Bâyezid Külliyesi’nin nezareti onlara verilmiştir. Zenbilli Ali Efendi’nin Yavuz Sultan Selim’in bazı idarî ve siyasî işlerinin tasvip etmeyerek sert tepki gösterdiği ve padişahların hem dinlerini hem dünyalarını gözetmenin şeyhülislâmın başlıca vazifesi olduğunu belirten ilgili rivayet, bu dönemde şeyhülislâmların etki ve öneminin artması ile ilişkilendirilmiştir. Başlangıçta idarî görevleri müftülerin tayini ile sınırlı iken XVI. yüzyılın ortalarında mevleviyet derecesindeki kadı ve müderrislerin tayin, terfi ve diğer işlemleri şeyhülislâmlara verilmiştir. XVI. yüzyılda İbn Kemal (ö. 1534), Sadi Çelebi (ö. 1539) ve Ebussuûd Efendi (ö. 1574) gibi şeyhülislâmlar fetvalarıyla yeni açılımlar sağlayıp şeyhülislâmlığın itibarını arttırmışlardır.

XVII. yüzyılda şeyhülislâmlık, siyasî nüfuzu artan bir konuma erişmiş ve hizmetli sayısı artmıştır. Fetvaya ilişkin meseleleri müsevvidler yazar, mübeyyizler de temize çekerdi. Fetva emini gördükten sonra şeyhülislâma takdim olunurdu. Şeyhülislâm bunu tetkik ettikten sonra kendi el yazısı ile cevap kısmını yazar ve imzalardı. Müvezzi denilen memur fetvayı yerine teslim ederdi. Fetva isteyen kimseden bu hizmet karşılığında 7 akçe ücret (resm) alınırdı. Bu bilgiler fetva bürokrasisinin işleyişinin başlangıçtan beri bulunduğu durumu açıklamaz ancak gelinen noktayı işaret etmesi bakımından önemlidir.

Şeyhülislâmların başlıca vazifesi kendilerine sorulan meseleler hakkında fetva vermektir. Osmanlı şeyhülislâmlarının verdiği yazılı bir fetva, soru ve cevap olmak üzere iki ana kısım ile bazı tamamlayıcı unsurlardan oluşur. Sorudan önce Allah’tan yardım ve doğruya ulaştırmayı isteyen duaya yer verilir. Duaların yazılış biçimleri şeyhülislâm fetvalarında oldukça karakteristik bir hal almıştır.  Duadan sonra genellikle “Bu mes’ele husûsunda eimme-i Hanefiyye’den cevâb ne veçhiledir” gibi bir ifadeye yer verilerek meselenin Hanefî mezhebinin görüşlerine göre cevaplandırılması talep edilir, ardından soru yazılır. Sorular daima mümkün olduğu kadar soyut bir tarzda formülleştirilir, fetva isteyenin ve ilgili kişilerin gerçek isimleri belirtilmez. Genellikle “el-cevâb Allahu aʻlem” ibaresi ile başlayan cevap kısmındaki yazının şeyhülislâmın el yazısıyla olması ve fetvaların altında imzalarının bulunması zaruridir.

1826 yılına kadar şeyhülislâmlara ayrı bir yer tahsis edildiğine dair bilgi yoktur, ilk dönemlerde oturdukları konakların selamlık kısmında, burası uygun değilse geçici olarak kiraladıkları konaklarda vazifelerini icra etmişlerdir. 1826 yılında Yeniçeri Ocağı lağvedildikten sonra Yeniçeri Ağası’nın resmi makamı olan Ağakapısı şeyhülislâmlara tahsis edilmiş ve Fetvahâne olarak kullanılmaya başlanmıştır. 

XVIII. yüzyıl başlarındaki isyanlarda şeyhülislâmların siyasete karışması, kurumun itibar kaybettiği şeklinde yorumlanmıştır. XVIII. ve XIX. yüzyıllarda toplanan meşveret meclislerinde şeyhülislâmlar en güçlü üye olarak bulunmuştur. Bu meclislerde görüşülen siyasî ve idarî konuların dinî ve hukukî meşruiyetini sağlamlaştırmak için şeyhülislâmların fetvaları alınmıştır.  1826’da Vakʻa-i Hayriyye’den sonra gücü azalmaya başlayan şeyhülislâmın ve ilmiyenin bu durumu, Tanzimat dönemi ve II. Meşrutiyet’in ardından daha açık hale gelmiştir. 1425’ten sonraki beş asırlık sürede 129 şeyhülislâm görev yapmıştır. Şeyhülislâmlık, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında önce Şerʻiyye ve Evkaf Vekâleti’ne dönüştürülmüş, 1924’te bu vekâlet kaldırılarak Diyanet İşleri Reisliği kurulmuştur.

Şeyhülislâmlar başta İslâm hukuku olmak üzere dini ilimlerin çeşitli alanlarında pek çok eser kaleme almışlardır. XVI. yüzyılda şeyhülislâmların fetvalarının asılları veya suretlerinin derlenmeye başlamasıyla “Fetâvâ-yı Yapışdırma”, “Sûret Mecmuası”, “Nükûllü Mecmua” gibi türlerden oluşan ayrı bir fetâvâ literatürü meydana gelmiştir. Bu mecmualar hem toplumun şerʻî hükümleri öğrenebileceği hem de kadı, kadı naibi ve müftülerin başvurabileceği kaynaklar olma özelliği taşımıştır.

  • Ekrem Kaydu, “Osmanlı Devleti’nde Şeyhülislâmlık Müessesesinin Ortaya Çıkışı”, Atatürk Üniversitesi İslâmî İlimler Fakültesi Dergisi, sy. 2 (1977), s. 201-210.
  • Esra Bembeyaz, “Şeyhülislâm Sadi Çelebi’nin Yapışdırma Fetva Mecmualarının Değerlendirilmesi”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2019.
  • Esra Yakut, Şeyhülislâmlık: Yenileşme Döneminde Devlet ve Din, Kitap Yayınevi, İstanbul 2005.
  • Fahrettin Atar, “Fetva”, DİA, c. 12, s. 486-496.
  • Ferhat Koca, “Fetvahâne”, DİA, c. 12, s. 496-500.
  • Halil İnalcık, Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları, İSAM Yayınları, İstanbul 2020.
  • İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilatı, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1965.
  • J. H. Kramers, “Şeyhülislâm”, İA, c. 2, s. 485-489.
  • Mehmet İpşirli, “Şeyhülislâm”, DİA, c. 39, s. 91-96.
  • Mehmet İpşirli, “Şeyhülislâm mı İstanbul Müftüsü mü?”, Din ve Hayat Dergisi, sy. 24 (2015), s. 6-13.
  • Murat Akgündüz, Osmanlı Devleti’nde Şeyhülislâmlık, Beyaz Yayınları, İstanbul 2002.
  • Müstakimzâde Süleyman Saadeddin, Devhatü’l-Meşayih: Osmanlı Şeyhülislâmlarının Biyografileri, Çağrı Yayınları, İstanbul 1978.
  • Richard C. Repp, The Müfti of Istanbul: A Study in the Development of the Ottoman Learned Hierarchy, Ithaca Press, London 1986.
  • Richard C. Repp, “Shaykh al-Islam”, EI2, c. 9, s. 400-402.
  • Şükrü Özen, “Osmanlı Döneminde Fetva Literatürü”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, sy. 5 (2005), s. 249-378.
  • Taşköprülüzâde Ahmed Efendi, Osmanlı Bilginleri: eş-Şekâiku’n-Numâniyye fi Ulemâi’d-Devleti’l-Osmâniyye, çev. Muharrem Tan, İz Yayıncılık, İstanbul 2007.
  • Uriel Heyd, “Osmanlı’da Fetva Müessesesinin Bazı Tezahürleri”, çev. Fethi Gedikli, Osmanlı Hukukunda Fetva, ed. Süleyman Kaya, Yunus Uğur, Mustafa Demiray, Klasik Yayınları, İstanbul 2018, s. 30-62.


 


 


Atıf Bilgisi

Şeyhülislâmlık. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/seyhulislamlik/6762