Saray

İslam devletlerinde siyasi teşkilatın merkezi olan müessese
- A +

Saray kelimesinin menşei eski Farsça’da yer alan srâda (ev) sözcüğüne dayanmaktadır. Bu kelime Türkçe’de X. yüzyıldan beri kullanılagelmiştir. Saray İslâm devletlerinde, yalnızca hükümdarın ailesinin özel alanı olmayıp, aynı zamanda devlet işlerinin görüşüldüğü ve devletin yönetildiği yer hüviyetindedir. Kare veya dikdörtgen avlunun bir cephesini teşkil eden binalar topluluğu olan saray, genellikle dört eyvanlı bir avlu etrafında oluşturulmuştur.

İslâmî mimaride ilk saray örneği, Hz. Osman dönemi Dımaşk valiliği yapan Muâviye b. Süfyân’ın Kubbetü’l-hadrâ adıyla inşa ettirmiş olduğu yapıdır. Muâviye, bu sarayı şehrin merkezinde ve cuma caminin yanında inşa ettirmiştir. Emevî devletini kurmasının ardından burası hilâfet sarayı olarak kullanılmıştır. Emevî valileri bu yapının kendisini ve konumunu örnek alarak “kasrülimâre” veya “dârülimâre” adında saraylar yapmaya başlamışlardır. Abbâsîler’in özellikle ilk döneminde inşa etmiş oldukları saraylar, Emevî saraylarının devamı mahiyetindedir. Abbâsî halifesi Ebû Ca‘fer el-Mansûr, devlet merkezi için kurduğu Bağdat şehrinde Kubbetü’l-hadrâ (Kasru Bâbü’z-Zeheb) adında cuma camiine bitişik bir saray inşa ettirmiştir. Mansûr, Dicle nehri kenarında Huld Sarayı’nı yaptırdıktan sonra Bağdat’a uzaklığı 120 km. olan Kasrü’l-Ühaydır’ı inşa ettirmiştir. Abbâsî saray mimarisinin ilk örneklerinden olan bu saray, “T” planlı yapıların ilk temsilcisidir. Sâmerrâ dönemine kadar halifeler, çeşitli saraylar (Rusâfe Sarayı, Kasru’t-Tîn, Emin Sarayı vb.) yaptırmışlardır. Mu‘tasım-Billâh, 221/836 yılında Sâmerrâ’yı kurmuş ve Abbâsî saraylarının en büyüklerinden el-Cevsaku’l-Hâkânî’yi (Hakan Sarayı) yaptırmıştır. Sâmerrâ yakınlarında bulunan bir diğer Abbâsî sarayı ise Belküvârâ Sarayı’dır. Abbâsî halifesi Mu‘tazıd-Billâh, Sâmerrâ döneminin ardından hilafet merkezini tekrar Bağdat’a taşıdığında (279/892) Dicle nehrinin doğusunda yer alan Hasenî Sarayı’na (Kasru’l-Hasenî) yerleşmiştir. Mu‘tazıd ve oğullarının çabalarıyla, Doğu Bağdat’ta içerisinde birçok saray, oyun alanı, hayvanat bahçesi ve cuma camii bulunan “Dârülhilâfe” adındaki külliye ortaya çıkmıştır. Dârülhilâfe’de -Hasenî Sarayı haricinde- Süreyyâ Sarayı, Tâc Sarayı, Dârü’ş-şecere, Firdevs Sarayı, Cevsakulmuhdes adında beş adet saray inşa edilmiştir. Bu saraylardan en ihtişamlısı adını bahçesinde bulunan gümüş ve altından yapılmış bir ağaçtan alan Dârü’ş-şecere’dir.

Endülüs Emevî dönemi halifelerinden III. Abdurrahman’ın Kurtuba yakınlarında yaptırmış olduğu Medînetüzzehra, dönemin en meşhur sarayıdır. Endülüs’te İslâm mimarisinin en önemli göstergelerinden olan bu sarayın çevresine şehir inşa edilmiştir. Mülûkü’t-Tavâif zamanında ise Hûdî hükümdarı Ahmed el-Muktedir-Billâh, Sarakusta’da yaptırmış olduğu Ca‘feriyye Sarayı, dönemin öne çıkan yapılarındandır. Ancak Endülüs’te İslâmî saray mimarisinin en meşhuru ve bir kısmı günümüzde bulunan yapı Elhamra Sarayı’dır. Yapımı yaklaşık olarak bir buçuk asır süren bu saray, Nasrîler Devleti’nin merkezi olan Gırnata’da (Granada/İspanya) bulunmaktadır. Endülüs’te bulunan bir diğer önemli saray; Nasrî Sultanı V. Muhammed tarafından Kastilla Leon kralı Zâlim I. Pedro’nun talebi üzerine Sevilla’da 1364-1366 yılları arasında inşa edilen Alkazar Sarayı’dır. Bu saray içerisinde Müslüman bir kimse oturmamasına karşın Endülüs’te İslâmî saray mimarisinin örneklerinden birini teşkil etmektedir. 

Timurlular’ın kurucusu olan Timur, Semerkant ve etrafında çeşitli saraylar yaptırmıştır. Bunlar arasında; Gök Saray, Nakş-i Cihân, Bağ-ı Çenâr vd. haricinde Şebrisebz’de bulunan ve kalıntıları günümüze kadar gelen saray örnek gösterilebilir. Fâtımîler devrinde yaptırılan ve günümüze kalıntıları ulaşan Havernak Sarayı ve Ziza Sarayı dönemin saray mimarisi hakkında çeşitli bilgiler vermektedir. Eyyûbî sultanları Dımaşk, Kahire ve Halep gibi şehirlerde bulunan kalelerin saray kısmında ikamet ederken Memlük sultanları ise Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin Kahire’de Kal‘atülcebel adında inşa etmiş olduğu yapıyı genişleterek ve ilavelerde bulunarak buradaki saraylarda oturmuşlardır. Âlî Kapu Sarayı ise Safevîler tarafından XVII. Yüzyılda yaptırılmış önemli eserlerdendir. Safevî saraylarının en belirgin özelliği şehir ile saray arasında bağlantı kuran bahçeler olmuştur. Bâbürlüler’in sivil mimarisini en iyi şekilde yansıtan eser XVIII. yüzyılda inşa edilen Hâvâ Mahal (Rüzgârlı Saray) adlı saraydır. Karahanlılar zamanında Tirmiz’de inşa edilen Karahanlı Sarayı Türk saraylılarının önemlilerinden olup, Gazneli, Gurlu ve Büyük Selçuklular tarafından da kullanılmıştır. Planını Sultan III. Mesud’un bizzat kendisinin çizdiği söylenen Gazne’de bulunan sarayın yanı sıra Türk, Hint ve İran motiflerini içeren Leşker-i Bâzâr Gazneliler döneminde yer alan saraylardandır. Büyük Selçuklular zamanında başşehirleri olan Nîşâbûr, Rey, İsfahan ve Merv’de saraylar inşa edilmiştir. Anadolu Selçukluları’nın ise Konya’da yer alan saraylarının çoğu günümüze ulaşmamıştır. Ancak II. Kılıçarslan zamanında sarayın bir kısmını teşkil eden Alâeddin Köşkü’nün kalıntıları bulunmaktadır. Osmanlı döneminin ilk sarayları Bursa Sarayı ve Edirne Sarayı’dır. Fâtih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethetmesinin ardından şehrin merkezine İstanbul Eski Sarayı’nı (Sarây-ı Atîk-i Âmire) yaptırmıştır. Osmanlılar tarafından uzun yıllar devletin merkezi olarak kullanılan, 70 dönümlük bir arazide 1465’te Fâtih Sultan Mehmed tarafından yaptırılmaya başlayan Topkapı Sarayı (Sarây-ı Cedîd), Osmanlı devletinin en meşhur yapılarındandır. Osmanlı döneminde birçok padişah ve sadrazam sarayları inşa edilmiştir. Ancak bunlar arasında Avrupa tarzı saraylardan olan Dolmabahçe Sarayı’nın ayrı bir yeri vardır. Şehrin içinde inşa edilen bu saray, Boğaziçi’nin Avrupa sahilinde yer almaktadır. 1924 yılında kadar Yıldız Sarayı ile dönüşümlü olarak kullanılmıştır.

İslâm devletlerinin saray teşkilatı Emevîler döneminde ilk sarayın inşa edilmesiyle oluşmaya başlamıştır. Hz. Ömer zamanında ihdas edilen divan teşkilatı, zamanla çeşitli kollara ayrılmış ve devletin önemli bir parçası haline gelmiştir. Saray teşkilatının içerisinde yer alan görevlilerin başında halifenin ziyaretçilerini ağırlayan ve görüşmeleri düzenleyen hâcibler gelmekteydi. Abbâsîler’de vezirlik kurumunun ortaya çıkması, diğer kurumların genişlemesiyle hâciblerin sayısı çoğaltılmış ve saray teşkilatının başına hâcibü’l-hüccâblık müessesesi kurulmuştur. Saray teşkilatında yer alan görevliler, hiyerarşik düzen içerisinde hükümdara ve onun ailesine hizmet etmekteydi. Osmanlı öncesi dönemde bazı devletlerde farklılıklar olsa da ana hatlarıyla bir kısım saray görevlileri şunlardı: Üstâdüddâr, Kâtip, Devâdar, Hazinedâr, Emir-i Candâr, Silahdâr, Mirâhur, Emir-i Şikâr. Osmanlı saray teşkilatı ise daha detaylı ve gelişmiş bir yapıya sahiptir. Osmanlı padişahlarının devleti yüzyıllarca yönettiği ve saray teşkilatının en gelişmiş örneğini gösteren Topkapı Sarayı dört temel yapılanmaya sahiptir. Bunlar: Harem (Özel Yaşam Alanı), Enderun (Eğitim Yapılan Kısım), Dîvân-ı Hümayûn (İdare Merkezi) ve Bîrun (Hizmet ve Koruma). Bu bölümlerin her birine bağlı çok sayıda farklı görevliler yer almıştır. 

İslâm düşüncesinin oluşumu ve gelişiminde saraylar, inşa edildikleri ilk tarihten itibaren öncülük etmiştir. İslâm fetihlerinin artması neticesinde Müslümanlar Helenistik, İran ve kısmen Hint kültürleri ile temasları neticesinde onların ilmi ve felsefi eserlerini Arapça’ya çevirmeye gayret etmişlerdir. Emevîler döneminde başlayan tercüme faaliyetleri Abbâsîler zamanında zirveye çıkmıştır. Ebû Ca‘fer el-Mansûr tercüme edilen eserler için kendi sarayında -Beytülhikme’nin nüvesi olan- Hizânetü’l-Hikme’yi oluşturmuştur. Diğer halifelerinde ilmî faaliyetlere önem vermelerinin neticesinde Me’mûn zamanında saray müştemilatı içerisinde Beytülhikme ortaya çıkmıştır. Bu yapı içerisinde cebîr ilminin kurucusu kabul edilen Ebû Ca‘fer Muhammed b. Mûsâ el-Hârizmî, ilk İslâm filozofu ve Meşşâî okulunun kurucusu olan Kindî gibi çeşitli ilim adamları görev yapmıştır. İlerleyen zamanlarda İslâm sarayları bünyesinde Ortaçağ tıbbının önde gelen simalarından İbn Sînâ gibi birçok hekim yer almıştır. Ayrıca saraylar, İslâm düşüncesinin ve medeniyetinin gelişiminde etkisi olan birçok tarihçi, filozof, astronom, matematikçi, tabip, şair, mutasavvıf, müderris, hattat, nakkâş, müzisyen, âlim vb. şahsiyetlerin gerek çeşitli görevler yapmalarına gerekse eğitim-öğretim faaliyetlerinde bulunmalarına katkı sağlamıştır. Görüldüğü üzere saraylar, farklı ilmi faaliyetlerin yanı sıra İslâm sanatlarının eşsiz örneklerinin icra edildiği bir mekân olmuştur.

İslâm tarihi ve medeniyeti literatüründe yer alan önemli bir konu saray adabı olmuştur. Bazı müstakil eserlerde hükümdara hizmet etmenin adabı işlendiği gibi siyasetnamelerde de bu konuya sıklıkla yer verilmiştir. Saray adabıyla alakalı Muhammed b. Hâris Sa‘lebî’nin Ahlâku’l-Mülûk adlı eserinde geniş bahisler bulunmaktadır. Ayrıca bu eser Câhiz’a atfedilerek et-Tâc fî ahlâki’l-mülûk adıyla da neşredilmiştir. Saraylarda hükümdarların eğlence ve özel sohbet arkadaşları olan nedimlerin adabıyla alakalı eserler de saray kültürü hakkında bilgiler vermektedir. Bu konuda Küşâcim’in Edebü’n-Nedîm adlı eseri günümüze ulaşmış erken dönem kaynaklardandır. Literatür içerisinde hilafet saraylarındaki çalışanların sayılarına, protokol kurallarına ve saray adabına dair geniş bilgiler bulunan eserler vardır. Bunlar arasında Sâbî’nin Rüsûmü dâri’l-hilâfe adlı eseri örnek gösterilebilir.

  • Zeynep Tarım Ertuğ, “Saray”, DİA, c. 36 (2009), s. 117-121.
  • Sheila S. Blair, “Sarây”, The Encyclopedia of Islam New Edition, c. 9 (1997), s. 44-47.
  • Haşim Şahin, “Saray, Enderun, Harem”, İslâm Kurumları Tarihi El Kitabı, ed. Eyüp Baş, Grafiker Yayınları, Ankara 2013, s. 121-140.
  • Guy Le Strange, Baghdad During The Abbasid Caliphate, The Clarendon Press, Oxford 1993. 
  • Saim Yılmaz-Ömer Sazak, “Doğu Bağdat’ta Dârülhilâfe’nin Ortaya Çıkışı ve Burada İnşa Edilen Saraylar (279-334/892-945)”, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy. 22/42 (2020), s. 286-313.
  • Erdoğan Merçil, Selçuklular'da Saraylar ve Saray Teşkilatı, Bilge Kültür Sanat, İstanbul 2011.
  • İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilatı, TTK Yayınları, Ankara 2014.
  • Önder Küçükerman, Sanayi ve Tasarım Yarışında Bir İmparatorluk İki Saray: Topkapı ve Dolmabahçe, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2007.
  • Felix Arnold, Islamic Palace Architecture in The Western Mediterranean: A History, Oxford University Press, New York 2017.

Atıf Bilgisi

Saray. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/saray/5176