- A +

Şam Emeviyye Câmii, inşa edildiği dönemden itibaren İslâm dünyasındaki en güzel ve en etkileyici eserlerden biri olmakla birlikte, uzun zaman için merkezi bir konumda bulunması, bize belirli bir dönemin insan ve devlet ilişkilerinin mimarlık üzerinden nasıl yürütüldüğü ve ne şekilde değişime uğradığı hakkında bilgi verir. Akdeniz havzasının en önemli bölgelerinden olan Şam ve çevresi, pek çok millete ve devlete ev sahipliği yapmış, binlerce yıllık tarihiyle bölgenin en önemli yerleşim alanlarından biri olmuştur. Öyle ki, X. yüzyıl müelliflerinden İbn Havkal, Şam Emeviyye Câmii’nin bulunduğu yer için sırasıyla Sâbiîler, Yunanlılar, Yahudiler, Paganlar, Hristiyanlar ve en son Müslümanlar tarafından mabet edinildiğini belirtir (İbn Havkal, 2014, s. 153). Bu cümleden de anlaşılacağı gibi sonradan camiye çevrilmiş olan bu yapıyı tanımlayan dış çeperler büyük ölçüde, miladi III. yüzyılda inşa olunan Jüpiter Tapınağı’na ait duvarlardır.

 Şehir Müslümanlar tarafından ele geçirildiğinde, Jüpiter tapınağının yerine V. yüzyılın başlarında yapılmış olan Aziz Vaftizci Yahya Kilisesi bulunmaktaydı. Kiliseyi ele geçirmek amacıyla giren Halid b. Velid, direnişle karşılaşmasına nazaran, yapıya batı tarafından giren Ebu Ubeyde b. Cerrah bu kısmı barış ile ele geçirmiştir. Akabinde bölgedeki Hristiyanlarla bir anlaşma yapılarak, yapının barışla ele geçirilen kısmı Hristiyanların, savaşla ele geçirilen kısmı ise Müslümanların ibadetine tahsis edilmiştir (İbn Cübeyir, 2008, s. 193).

 Muaviye b. Ebû Süfyan ve Abdulmelik b. Mervan zamanında Hristiyanlara kiliseyi satmaları teklif edilmişse de kabul edilmemiş, Halife Velid b. Abdulmelik, kendi döneminde tekrarlanan teklifin bir kez daha reddedildiği görünce, bir kazma ile ilk darbeyi bizzat kendisi vurmak suretiyle kiliseyi yıktırmıştır. Bir rivayete göre Halife Ömer b. Abdulaziz döneminde, Hristiyan ahali, yapılanları şikâyet edilerek kiliseyi geri istemişler, istekleri kabul edilen Hristiyanlara bölge Müslümanlarının tepkisi üzerine, Şam Emeviyye Câmii’nin karşılığı olarak, Ğuta olarak bilinen bölgedeki tüm kiliseler teklif edilmiş, onlar da bu teklifi kabul etmişlerdir (Belâzûrî, 2013, s. 147-148). İbn Cübeyr ise I. Velid’in Hristiyanlara çok miktarda para vererek gönüllerini aldığını rivayet eder (İbn Cübeyr, 2008, s. 193).

86/705 yılında yapımına başlanan camide, çok sayıda Bizanslı yapı ustası çalışmıştır. İbn Battuta bu yapı ustalarının sayısını 12.000 kişi olarak vermektedir. X. yüzyıl tarihçilerinden Mukaddesî ise, sadece Bizanslı ustaların değil, aynı zamanda İran, Hindistan ve Batı Afrika'dan getirilen ustaların da burada çalıştığını aktarır (İbn Battuta, 2014, s. 98). Ancak camide bu bölgelerin mimari özelliklerine rastlanmadığı için bu haberin doğruluğu şüphelidir. Bununla birlikte yine Mukaddesî, bölgenin yedi yıllık vergisi ile Kıbrıs’tan getirilen altın ve gümüşlerin yapımda harcandığını belirtmektedir (Mukaddesî, 2008, s. 174). İbn Havkal da, Şam Bölgesi’nin vergisinin yıllarca caminin inşaatında kullanıldığını tasdik etmiş ve yıllık vergiyi 1.800.000 dinar olarak vermiştir (İbn Havkal, 2014, s. 153). 

 136x40 m.’lik bir ibadet mekânı ile 122,5x50 m. boyutlarında bir avludan oluşan dikdörtgen şeklindeki cami, bölgede hâkim olan yapısal forma göre inşa edilmiştir. Büyük avlu doğu, batı ve güneye bakan üç revakla çevrili olup, bu revaklar yapıldığı dönemde 68 direğin üzerine oturtulmuştur. Bunlardan 54’ü sütun, geri kalanları ise çeşitli ebatlarda ve farklı malzemelerden imal edilmiş ayaklardır. Revakların tavanı, ağaç desenleriyle ve hatla yazılmış ayetlerle bezeli fayanslarla kaplanmıştır. Revakların kemerleri ise Bizanslı ustaların yaptığı mozaiklerle kaplanmıştır. Sütun başlıkları da değerli taş ve altınla süslenmiştir. Ancak yapıda çıkan yangınlardan ötürü ekseriyeti günümüze ulaşamamıştır.

 Avlunun zeminine mermer döşenmiştir. Avludaki müstakil kubbeli yapılar dâhil, caminin çatısı kurşun levha ile kaplanmıştır. Avluda üç kubbeli yapı bulunur. Batı yönünde bulunan bunların en büyüğü olup, 8 mermer sütun üzerine kurulmuştur. Kübik taşlar ve mozaiklerle örtülmüş olan bu yapı Beytü’l-Mal olarak kullanılmıştır. İbn Battuta, kaynaklarda ismi Kubbetü’l-Hazne olarak geçen bu yapıya, Kubbe-i Aişe denildiğini de belirtir (İbn Battuta, 2014, s. 99). Avlunun doğu tarafında bulunan sekiz mermer sütun üzerine dayalı yapının adı ise Kubbe-i Zeynel-Abidin’dir. İçi boş, sekiz köşeli bir kubbeli yapı da avlunun ortasındadır ve burası o dönem su kafesi adını taşıyan, insanların su içtikleri bir yerdir.

Caminin avlusu dönemin toplumsal ve siyasî hayatı için çok önemli bir rol oynamıştır. Erken dönem İslâm dünyasında devlet işlerinin ekseriyeti camilerde gerçekleşmekle birlikte, Emevilerin merkezi konumunda olan Şam Emeviyye Câmii bunun en belirgin noktasıdır. Öyle ki, toplanan vergiler, ilan edilen bildiriler, verilen ziyafetler bu avlunun olağan işlevlerinden olmuş, hatta Frank Kralı Şarlman’ın elçileri bile bu camide kabul edilmiştir. Yönetimin değişmesiyle büyük ölçüde siyasi işlevlerini yitirse de, toplumsal hayata dair işlevini her daim diri tutmuştur. XIII. yüzyıl seyyahlarından İbn Cübeyr, ahalinin bu camiyi sosyalleşme mekânı ve ilim merkezi olarak kullandığını belirtir. Muhakkak yapının şehrin merkezinde konumlanmasının ve etrafında çarşı, tekke, kabir gibi yapıların bulunmasının etkisi büyüktür.

Caminin üç minaresi vardır. Biri doğuda olup, kilise zamanından kalan bir çan kulesidir. Bu minare XIV. yüzyılın ortalarında depremden dolayı yıkılmış ve yerine bir minare inşa edilmiştir. Kapısı camii içindedir. İbn Cübeyr, bu minarenin üst katında oda ve zaviyelerin bulunduğunu, Gazzâlî’nin burada itikâfa girdiğini belirtir (İbn Cübeyr, 2008, s. 196). İbn Battuta ise, bu minarenin altında bir temizlik bölmesi ve abdesthane bulunduğunu bildirir (İbn Battuta, 2014, s. 100). İkinci minare batıda bulunup, I. Velid tarafından Bizanslı ustalara yaptırılmıştır. Üçüncü minare ise kuzeyde Şekerciler Kapısı’nın yanında olup, Müslümanlar tarafından inşa edilmiştir.

Caminin mescit kısmında bir iç avlu bulunmakla beraber, orta revakta bulunan dört ana direk, mihraba bitişik olan kurşun kaplı kubbeyi taşımaktadır. Mescit kısmı, bu noktadan dış avluya paralel bir şekilde, her iki yana doğru uzayıp, 33 sütun ve 14 kare ayakla taşınmaktadır. Caminin iç bölümündekilerle beraber dış avludaki kemer, sütun ve sütun başlıklarının bir kısmı, Jüpiter Tapınağı ve Vaftizci Yahya Kilisesi’nden kalmadır. Mescidin kıble yönünde hükümdara ayrılan büyük bölme olarak tanımlanan maksure vardır. Maksurenin sol tarafında ise inşa edilen ilk mihrap olduğu rivayet edilen sahabe mihrabı bulunur. Ayrıca dört Sünni mezhebin ibadet alanlarını tanımlayan ayrı ayrı mihrapla de bulunmaktadır. Avlunun doğu yönünde ise Şiîlerin Hz. Ali’nin türbesi olduğuna inandıkları ve burayı mescit tuttukları bir yer vardır. Caminin çok sayıda kapısı bulunmakla birlikte, dört ana kapısı bulunmaktadır. Güneydeki Ziyade Kapısı’ndan çarşıya ve dönemin ahırlarının bulunduğu mekâna gidilir. Doğudaki Ceyrun Kapısı en büyükleridir. Batı kapısı Berid diye anılır. Kuzey kapısı ise, minare tarafına düşen Şekerciler’dir.

 Cami’de üç semavi din için önemli anılar bulunmaktadır. Bunlardan bir Hz. Osman’ın Mushaflarından biridir. Hz. Yahya’ın kesilen başı Roma zamanında buraya konulmuştur. Aynı şekilde Hz. Hüseyin’in şehit edildikten sonra kesilen başı bir süre Hz. Yahya’nın başının olduğu yerde tutulmuştur. Mescidin yakınlarında Hz. Hud’a ait olduğu söylenen bir kabir de vardır. Yine Halid b. Velid’in sancağına ait bir parça ve Ömer bin Abdulaziz’in secdegâhı mevcuttur. Ahir zamanda Hz. İsa’nın mescidin batı tarafındaki minareye ineceğine dair bir inanç da bulunmaktadır. Ayrıca İslâm dünyasında tanınmış pek çok kişinin kabri de Şam Emeviyye Câmii’nin etrafında yer almaktadır (Özel, 1995, s. 109).

Yapı pek çok kez yangınlar ve depremlerden dolayı tahrip olmuş, Şam bölgesine hâkim olan hükümdarlarca onarımı yaptırılmıştır. Osmanlı Padişahı II. Abdulhamid devrinde meydana gelen yangından sonra (1893), Avrupalı arkeologların da katıldığı geniş çaplı inceleme ve restorasyon geçirmiştir (1896-1902).

Çağdaşı pek çok eser gibi İslâm dünyasının simgesel yapılarından olan Şam Emeviyye Câmii, bize “İslâm Mimarlığı” kavramını düşünmemize ve eleştirmemize imkân sağlamaktadır. Düşünülenin aksine çok geç tarihlerde kullanılmaya başlayan bu kavram ne manaya gelmektedir, neyi tanımlamaktadır, İslâm mimarisi olarak bilinen yapıların “İslâmî” olmayan üsluplarla, hatta bizzat gayr-i müslim yapı ustaları tarafından yapılması ne anlama gelir, cami günlük hayatımızın ne kadar içinde olmalıdır, cami sadece namaz kılınan bir yer midir, cami nasıl bir kamusal alandır, bütün bu sorular gündemimizi yoğun bir şekilde işgal eden cami mimarlığı tartışmalarına taşınması gereken önemli konulardır.

  • İbn Havkal, 10. Asırda İslâm Coğrafyası, çev. Ramazan Şeşen, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2014.
  • Belâzûrî, Fütûhu’l-Buldân, çev. Mustafa Fayda, Siyer Yayınları, İstanbul 2013.
  • Tahsin Yazıcı, “Emeviyye Câmii”, DİA, c. 11 (1995), s. 108-109.
  • Ahmet Özel, “Emeviyye Câmii”, DİA, c. 11 (1995), s. 109-110.
  • H. Stierlin, İmanın ve İktidarın Hizmetinde, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2008.
  • İbn Cübeyr, Endülüsten Kutsal Topraklara, çev. İsmail Güler, Selenge Yayınları, İstanbul 2008.
  • Mukaddesî, İslâm Coğrafyası (Ahsenü’t-Takâsim), çev. D. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, İstanbul 2008.
  • İbn Battuta, Seyahatnâme, çev. A. Sait Aykut, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2014.

Atıf Bilgisi

Şam Emeviyye Câmii. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/sam-emeviyye-camii/3457