- A +

Arapçada r-b-t kökünden türetilen kelimeler genel olarak bağlamak, iki şeyi bir araya getirerek birbirine eklemek ve sağlamlaştırmak anlamlarına gelir. Kur’ân-ı Kerîm’de ribât kelimesi “atların bağlandığı yer” anlamında kullanılmıştır (Enfal Suresi 60).

Erken dönem İslâm fetihleriyle birlikte ortaya çıkan ribâtlar, güvenlik gerekçeleriyle sınır hatlarındaki stratejik noktalara inşa edilen müstahkem yapılardır. Etrafını çevreleyen bir müdafaa duvarı içinde, çekirdek bir askerî garnizon olarak planlan ribâtların bünyesinde erzak ambarları, silah depoları, binek hayvanlarının bağlandığı ahırlar, gâzi ve murâbıtların kalması için odalar, gözetleme kuleleri, küçük bir kütüphane, mescid, değirmen, şadırvan ve hamam gibi üniteler bulunurdu. Bu açıdan ribâtların uzun sürebilecek kuşatmalar göz önünde bulundurularak inşa edilmiş yapılar olduğu ifade edilebilir.

Erken dönemlerden itibaren hemen bütün İslâm devletlerinde ribât inşa etme geleneğinin var olduğu görülmektedir. Abbasî, Emevî, Endülüs, Orta-Asya Müslüman Türk devletleri ile Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde inşa edilmiş çok sayıda ribât kurumuna rastlanmaktadır. İbn Havkal (ö. IV./X. yüzyıl) Mâverâünnehir bölgesinde 10.000’den fazla ribâtın olduğunu ifade eder (Sûretü’l-arz, s. 466). Devletlerin askerî, siyasî ve iktisadî durumlarına bağlı olarak inşa edilen ribât sayısı değişkenlik arz etmiştir.

Devlet otoritesinin zayıfladığı dönemlerde ortaya çıkan ayaklanmaları bastırmada mahallî bir karakol olarak kullanılan ribâtlar, aynı şekilde derdest edilen suçlular için bir hapishane ve düşman saldırısına maruz kalan yerel halk için de bir sığınma mekânı olarak hizmet vermiştir.

Kuzey Afrika sahil şeridi üzerinde birbirini görebilecek mesafede inşa edilen ribâtların, kendi aralarında geliştirdikleri bir haberleşme yöntemi sayesinde, en uzak mesafelerdeki yerleşim birimleri dahi, denizden ya da karadan gelebilecek bir tehlikenin varlığından çok kısa bir süre içerisinde haberdar edilebiliyordu. Kıyı bölgelerine inşa edilen bu ribâtlar aynı zamanda deniz savaşlarına iştirak eden müslüman denizcilere de hizmet vermiştir.

Gerçekleşen yeni fetihlerle birlikte sınır noktalarının daha ileriye taşınmasından ötürü askerî fonksiyonları zayıflayan ribâtlar, ilmî ve irfanî faaliyetlerin ön plana çıktığı tekke ve zâviyelere dönüşmüş, insan kalabalıklarından uzaklaşarak ilim ve riyâzât ile meşgul olmak isteyen dervişlere ev sahipliği yapmıştır. Bu süreçte birçok tasavvufî ekol ribâtlarla özdeşleşmiştir. Özellikle Kuzey Afrika ve Endülüs’te bu tür ribâtlar daha da gelişmiş, mensuplarının artmasıyla devletleşme yoluna gitmiştir. Adını Abdullah b. Yâsin el-Cezûlî (ö. 451/1059) adında bir âlimin, Senegal nehri üzerindeki bir adada inşa ettiği ribâttan alan ve İber Yarımadasındaki Hıristiyan Krallıklara karşı zaferler kazanarak Kuzey Afrika ve Endülüs Tarihinde önemli bir yere sahip olan Murâbıtlar Devleti (1056-1147) buna örnek olarak gösterilebilir. Tarihte askerî gayelerle kurulan bir ribâtın zamanla büyük bir yerleşim birimine dönüştüğü örnekler de vardır. Fas’ın başkenti Rabat şehri ile Malta takım adalarından Gozo üzerindeki Rabato şehri bu örnekler arasında zikredilebilir.

Özellikle Afrika kıtasının farklı bölgelerinde bulunan ribâtlarla bağlantılı tasavvufî hareketler, sömürgecilik döneminde emperyalist güçlere karşı direniş çağrıları yapmış ve birçok ülkede bağımsızlık mücadelesinin merkezi olmuştur.

Selçuklular devrinde artan sayıları ile dikkat çeken ve önemli ticaret yolları üzerinde, 35-40 kilometre mesafe aralıklarıyla inşa edilen hanlar ve kervansaraylar aslında ribât geleneğinin bir devamıdır. Bu müesseseler, başta ticaret kervanları olmak üzere, hac kafilelerinin ve posta teşkilatı (berîd) mensuplarının güven içerisinde seyahat edebilmelerine imkân sağlamıştır. Osmanlılar, fonksiyon itibariyle ribâtlara benzeyen ama daha küçük çapta olmak üzere, stratejik boğaz, geçit gibi yerlere inşa ettikleri yapılara derbent, yol güzergâhları üzerinde, gelip geçen yolculara (âyende ve revende) konaklama hizmeti sunmak için inşa ettikleri yapılara ise han ya da kervansaray adını vermişlerdir.

Tarih boyunca birçok müslüman zengin ve üst düzey devlet adamı, Allah yolunda düşmana karşı istihkâm nöbeti tutmanın sevâbına nâil olmayı umarak, şahsî mülklerinden sınır boylarında ribâtlar inşa etmiş ve buralara zengin gelirleri olan vakıflar tahsis etmişlerdir. Böylelikle Allah rızası için sunmuş oldukları karşılıksız hizmetlerle hem kendileri için bir sadaka-i câriye meydana getirmişler, hem de İslâm toplumlarında gazâ ruhu ve cihad geleneğinin diri tutulmasına katkı sağlamışlardır. Büyük Selçuklu veziri Nizâmülmülk önemli yol güzergâhlarına ribâtlar inşa etmeyi hükümdarların başlıca vazifeleri arasında zikreder (Siyâsetnâme, s. 29).

Tarihsel gelişimi içerisinde, Kahire ve Şam gibi önemli İslâm başkentlerinde, günümüzde kadın sığınma evlerine benzer fonksiyonlar icra eden, hanımlara özel ribâtların inşa edildiği kaynaklarımızda yer almaktadır.

Önceleri sadece askerî gayelerle inşa edilen ama zaman içerisinde sunmuş olduğu hizmetler çeşitlenerek yaygınlaşan ribâtlar, bugün itibariyle fonksiyonları başka kurumlara devredilmiş müesseselerdir. Sayıları az miktarda da olsa, farklı İslâm coğrafyalarında, orijinal mimarî yapıları muhafaza edilerek günümüze kadar ulaşabilen ribâtlar mevcuttur.  


  • Abdülkerim Özaydın, “Abdullah b. Yâsîn”, DİA, c. 1 (1998), s. 142.
  • Şebnem Akalın, “Kervansaray”, DİA, c. 25 (2002), s. 299-302.
  • Oktay Aslanapa, “Ribât”, İA, c. 9 (1993), s. 737-738.
  • Bülent Çetinkaya, “Ortaçağ İslâm Dünyasında Ribât (VII-XIII. Asırlar Arası)”, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya 2003.
  • Jacqueline Chabbi, “Ribât”, EI2, c. 8, s. 493-506.
  • İbn Havkal, Sûretü’l-arz, Brill, Leiden 1938.
  • Ziya Kazıcı, İslâm Medeniyeti ve Müesseseleri Tarihi, MÜİFV Yayınları, İstanbul, 2011.
  • Ünal Kılıç, “Ribât, Kervansaray”, İslâm Kurumları Tarihi El Kitabı, ed. Eyüp Baş. Grafiker, Ankara 2013, s. 219-225.
  • Fuat Köprülü, “Ribât”, Vakıflar Dergisi, sy. 2 (1942), s. 267-278.
  • Nizâmülmülk, Siyâsetnâme, haz. Mehmet Altay Köymen, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara 1982.
  • Muhyu Hilal es-Serhân, “Ribâtlar: Tanımı, Tarihçesi ve Sınır Savunmasındaki Rolü”, çev. Aydın Çelik, Türk Dünyası Araştımaları Vakfı Dergisi, sy. 144 (2003), s. 161-182.
  • S. İbrâhim eş-Şeyhalî, “Abdullâh b. Yâsîn ve’l-Hareketü’l-Murâbıtıyye min Hilâli Kitâbi’l-Medârik li’l-Kâdî İyâz”, Mecelletü Âdâbi’l-Müstansıriyye, c. 11 (1985), s. 319-332.
  • İsmail Yiğit, “Ribât”, DİA, c. 35 (2008), s. 76-79.
  • İsmail Yiğit, “Murâbıtlar”, DİA, c. 31 (2006), s. 152-155.

Atıf Bilgisi

Ribât. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/ribat/6826