- A +

İslâm toplumlarında Müslümanlar herhangi bir meselenin dinî hükmünü İslâm hukukunda derinleşmiş, fetva vermeye yetkili ilim adamları olan fakihlerden sormuşlardır. Köken olarak delikanlı, yiğit ve kuvvetli anlamlarına gelen Arapça fetâ kelimesine dayanan fetva, fıkıh terimi olarak bir meselenin şerʻî olarak çözülmesi ve açıklanması doğrultusunda yöneltilen soruya fakih bir kimsenin verdiği yazılı veya sözlü cevaptır. Fetvalar yalnızca pratik sorulardan kaynaklanan cevaplardır, mahkeme kararlarını veya hukukla ilgili teorik tartışmaları veya literatürdeki tartışmaları içermezler. 

Fetva verme faaliyetine iftâ, fetva veren fakihe müftü/müftî denilmektedir. Müftülerde bulunması gereken hasletler ve fetva verme âdâbı üzerine çokça durulmuş ve bu alana has bir âdâb literatürü oluşmuştur. Müftülerde bulunması gereken özelliklerin başında iyi niyet ve güzel ahlak sahibi, güvenilir, soğukkanlı, ileri görüşlü ve tecrübe kazanmış olmak, malî yeterliliği bulunmak, görev ve konumuna uygun bir kıyafet giyinmek gelir. Müftünün fetva sorusunu alma, fetvayı hazırlama ve açıklama aşamalarında dikkat edeceği kurallar da fetva verme âdâbının inceleme konusu olmuştur. Müftü, fetva isteyene söz ve davranışlarıyla güven vermek, sorudaki ifadeleri olumlu yönde değerlendirmek, olayın ilgili olduğu alanı, olayın yeni olup olmadığını ve fetvayı etkileyecek unsurları tespit etmekle sorumludur. Fetvayı hazırlarken dinî yönden sağlam bir delile dayandırmalı, İslâm’ın temel ilke ve kurallarını dikkate alırken, fetva isteyenin içinde bulunduğu durumu ve ihtiyaçları gözetmelidir. 

Kazâ ve fetva arasındaki ilişki ve farklılıklar İslâm hukuku ve tarihi çalışmalarında inceleme konusu olmuştur. Fetva hukuki olarak bağlayıcı değildir, istişari mahiyettedir. Kazâ ise hukukî olarak kişileri bağlayıcı niteliktedir. Müftünün vazifesi şerʻî hükmü açıklamak ve bildirmekten ibaret iken kadı kendisine arz olunan olayla ilgili hükmü bulup, bu hükmü tatbik etmekle yükümlüdür. Fetva müessesesinin fonksiyonlarından biri de kişilerin meselelerini kadıya başvurmadan çözmelerini sağlayarak mahkemelerin yükünü azaltmak olmuştur. 

Kur’ân’da geçen fetva ve türevi olan kelimeler, bilgi edinilmek istenen bir konu hakkında görüş sorma veya görüş bildirme, soru sorma, rüyayı yorumlama gibi anlamlara gelmektedir. Örneğin Nisa suresi 127. ve 176. ayetlerde geçen “yesteftûneke” (senden fetva istiyorlar) ibâresi Hz. Peygamber’e kadınlar ve miras hakkında dinî hükümlerin neler olduğunun sorulmasını ifade etmektedir. Kendisinden bir konu hakkında dinî hükmün açıklanması istendiğinde Hz. Peygamber ya vahiy gelmesini bekler yahut nazil olmuş ayetleri esas alarak bizzat kendisi cevaplardı. Hz. Peygamber döneminde fethedilen yerlere ashaptan çeşitli görevlerle gönderilen kimseler aynı zamanda fetva işlerini de yürütmüşlerdi. Ashâbın fakihleri kendilerine bir soru sorulduğunda Kur’ân ve Sünnet’te yer alan hükümle cevap verirler, bu iki kaynakta açık hüküm bulamadıklarında Hz. Peygamber’in kendilerine öğrettiği şekilde Kur’ân ve Sünnet’i esas alarak cevap ararlardı. Hz. Ömer, Hz. Ali, Abdullah b. Mesud, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas, Zeyd b. Sâbit ve Hz. Ayşe en çok fetva vermekle meşhur sahabîlerdi.

İslâm hukukunda fetva verebilmek için müftünün resmî bir statü taşıması gerekmemektedir. Dinî hükümlere vâkıf olan bir kimse, resmî bir fetva makamına tayin edilmese de dinî hükümleri soranlara bilgi verebilir. Bu anlamda fakihin salt bir bilim adamı zihniyetiyle hareket eden bağımsız bir hukukçu olduğu söylenebilir. Bununla beraber İslâm toplumlarında bazı devletlerin tarihte bu görev için resmî müftüler tayin ettiği görülmektedir. Müftülüğün resmî bir makam olması fıkıh mezheplerinin teşekkül edip kurumsallaşmaya başlaması ile olmuştur. Hicrî I. yüzyılın sonuna doğru Emevîlerde Halife Ömer b. Abdülaziz (ö. 720) zamanında Mısır’a müftüler tayin edilmiştir. Abbâsîler döneminde adlî işlere kadıların, dinî işlere müftülerin bakması şeklinde benimsenen ilke daha sonraki dönemlerde de devam etmiştir. Karakoyunlu ve Akkoyunlularda vilayette adlî işlere bakan kadılar ve dinî işlere bakan müftüler olmuştur. Memlüklerde ise dîvânda kazaskerlerin altında dört mezhebe mensup dört müftü yer almıştır. 

Osmanlılarda müftülüğün kuruluş tarihine dair bir kayıt bulunmamakla birlikte gerek beylik dönemi gerek imparatorluğa geçiş evresi boyunca padişahların yanında bu tarz bir görevi yerine getiren kimselerin bulunduğu bilinmektedir. Molla Fenârî’nin (ö. 1431), 1425’te Bursa müftülüğüne tayin edilmesi genellikle müftülük ve Şeyhülislâmlığın başlangıcı kabul edilmiştir. Şeyhülislâmlık sonradan geçirdiği siyasi ve bürokratik değişimin rolüyle önemi artarak Osmanlıda dinî bir müessesenin adı olmuştur. Vilayet, sancak ve kazâlarda Şeyhülislâmlığa bağlı olarak müftüler görevlendirilmiş ve bunlara kenar veya taşra müftüleri denmiştir. Müftü olmayan kazâlarda ise bu işlere kadılar bakmıştır. Şeyhülislâmlık, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında önce Şerʻiyye ve Evkaf Vekâleti’ne dönüştürülmüş, 1924’te bu vekâlet kaldırılarak Diyanet İşleri Reisliği kurulmuştur. 

Günümüzde bazı İslâm ülkelerinde fetva heyetleri bulunmaktadır. Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı müftülük teşkilatı diğer görevlerinin yanında halkın dinî sorularını cevaplandırma vazifesini de sürdürmektedir.  İslâm İşbirliği Teşkilatı’na bağlı olarak 1981’de kurulan Uluslararası İslâm Fıkıh Akademisi (Mecmau’l-Fıkhi’l-İslâmî) İslâm hukukunun muhtelif meselelerini ele alan çok yönlü ön araştırmalara dayanan periyodik ilmî toplantılar düzenlemekte ve bu toplantılarda alınan kararlar günümüzdeki fetva usulüne bir örneklik teşkil etmektedir.

Fetvaları konu alan “ilmü’l-fetâvâ” (fetvalar ilmi) fıkıh ilminin bir alt şubesi olarak teşekkül etmiştir. Fakihlerin verdikleri hükümler, sonraki nesillere aktarılmak ve kendilerinden sonraki yetersiz kişilerin işini kolaylaştırmak amacıyla mecmualarda bir araya getirilmiştir. Mecmualar, fetvaların soru-cevap tarzında olması, sık karşılaşılan meselelere ilişkin olması gibi sebeplerle fıkıh kitaplarından daha kullanışlı kabul edilmiş ve bu ilme dair fıkıh tarihi boyunca muhtelif tarz ve ebatlarda sayısız eser yazılmıştır.

  • Ahmet Yaman, Fetva Usûlü ve Adabı, MÜİFAV Yayınları, İstanbul 2019.
  • Ebü’lulâ Mardin, “Fetvâ”, MEB İslam Ansiklopedisi, c. 4, s. 582-584.
  • Esra Bembeyaz, “Şeyhülislâm Sadi Çelebi’nin Yapışdırma Fetva Mecmualarının Değerlendirilmesi”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2019.
  • E. Tyan “Fatwâ”, EI2, c.2, s. 866.
  • Fahrettin Atar, “Fetva”, DİA, c. 12, s. 486-496.
  • Fahrettin Atar, “İftâ Teşkilatının Ortaya Çıkışı”, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy. 3 (1985), s. 19-43.
  • Mehmet Sait Sütçü, “Osmanlı Devleti’nde Müftülük Kurumu: Anadolu Müftüleri”, Tarih Okulu Dergisi, sy. 39 (2017), s. 459-536.
  • Mehmet İpşirli, “Şeyhülislâm”, DİA, c. 39, s. 91-96.
  • Mehmet İpşirli, “Şeyhülislâm mı İstanbul Müftüsü mü?”, Din ve Hayat Dergisi, sy. 24 (2015), s. 6-13.
  • Mehmet Fıkhî el-Aynî, Risâle fî Edebi’l-Müftî, thk. Osman Şahin, İSAM Yayınları, İstanbul 2018.
  • M. Mehmet Yaşaroğlu, “Mecmau’l-Fıkhi’l-İslâmî”, DİA, c. 28, s. 258-259.
  • Nâsi Aslan, “Osmanlı Hukuku’nun Oluşumunda Fetva ve Kazâ Münasebeti”, Dinî Araştırmalar, sy. 4 (1999), s. 85-100.
  • Osman Şahin, Fetvâ Âdâbı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 2016.
  • Seda Örsten, “Osmanlı Hukukunda Fetvâ”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2005.
  • Şükrü Özen, “Osmanlı Döneminde Fetva Literatürü”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, sy. 5 (2005), s. 249-378.
  • Vejdi Bilgin, Fakih ve Toplum: Osmanlı Toplum Yapısı ve Fıkıh, İz Yayıncılık, İstanbul 2003.
  • Jeanette A. Wakin, “Fatwâ”, Dictionary of the Middle Ages, c. 5, s. 30-32.

Atıf Bilgisi

Müftülük. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/muftuluk/5170