- A +

Arapça’da ölünün gömüldüğü yeri ifade eden “kabr” kelimesinin Türkçedeki karşılığı olan ve ziyaret edilen yer anlamına gelen "mezârın bulunduğu yer demektir. Mezarlığın eş anlamlısı olarak Arapça’da makber, Farsça’da kabristân, gûristân kelimeleri kullanılır. Cami, türbe veya tekke gibi yapıların bitişiğinde ya da yakınlarında yer alan küçük mezarlıklara hazîre denilmiştir. Önemli kişilerin mezarları ya da mezarlarının bulunduğu yerler ise ravza, meşhed, kubbe, buk’a, türbe ve kümbet olarak isimlendirilmiştir.

Mezarlıkların oluşumu defin geleneğiyle ilgili olup Kur’ân’a göre bu gelenek Hz. Âdem’in oğlu Kābil ile başlar. En eski mezarlıklar çoğunlukla dört dikili taş blok üzerine bırakılan yassı taşların şekillendirdiği Yontma Taş ve Cilâlı Taş dönemlerine ait mezar alanlardır. Mezarların üzerine genellikle kime ait olduğunu belirten bir taş bırakılmıştır. Bu uygulamanın ne zaman başladığı hakkında kesin bilgi olmamakla beraber Eski Ahid’de Hz. Ya‘kûb’un, eşi Raşel’in kabri başına bir taş diktiğinden, aile mezarlarından ve türbelerden bahsedilir. Bununla birlikte Mezarın baş ve ayak ucuna “şâhide” veya “mezar taşı” denilen taşların bırakılması geleneği İslâm’ın ilk dönemlerinden beri devam etmiştir. Hz. Peygamber’in, tanınması için Osman b. Maz‘ûn’un (ö. 623-624) kabrinin başına taş bırakması, sonrasında bazı sahâbî ve tâbiîn mezarlarının üzerine kubbe adı verilen çadır kurulması, İslâm’da kabir ve türbe yapımının erken tarihlerden itibaren var olduğunu göstermektedir. İslâm’da mezar kültürünün gelişmesi, içinde doğduğu ortamdan ziyade yayıldığı topraklarda ve özellikle İran, Mısır ve Anadolu gibi bölgelerde karşılaştığı kültür ve gelenekle ilgilidir.

Şam, Bağdat ve Kahire gibi birçok İslâm şehrinde mezarlıklar genellikle yerleşime uzak yerlerde konumlandırılmış, ancak yerleşim alanlarının genişlemesi sonucu şehirlerin içinde kalmıştır. Kahire’de Mukattam dağı eteğindeki Karâfe ve Şam’da Kāsiyûn dağı eteğindeki Sâlihiye mezarlıkları bu türdendir. Bununla birlikte önemli kişilerin defnedildiği yerlerin çevresinde zamanla mezarlıklar oluşmuştur. İslâm’ın ilk dönemlerinde sahâbe kabirleri etrafındaki oluşumlar bunun en güzel örneğidir. Örneğin, Şam’da’ki ilk Müslüman mezarlığı, fetih sırasında bazı sahâbelerin şehid olduğu Bâbütûmâ kapısında oluşmuştur. Bâbülferâdis Mezarlığı’nda Hz. Meryem ile havârilerin, Bâbüssagīr’de ise sahâbîlere ait bazı kabirler bulunmaktadır. Sahâbe kabri etrafında oluşan en meşhur mezarlık İstanbul’daki Eyüp Sultan Mezarlığı’dır. Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin (ö. 49/669) kabri etrafında oluşan bu mezarlığın yanı sıra pek çok ünlü ve saygın kişinin defnedildiği Karacaahmet Mezarlığı, Konya’da Mevlânâ Dergâhı Haziresi ile İslâm dünyasının birçok şehrinde Ehl-i beyt, evliya ve ulemâ kabirleri etrafında pek çok mezarlık oluşmuştur.  Bunlardan en meşhurları daha önce Mekke’de Hz. Peygamber’in dedeleri Kusay ile Abdülmuttalib, amcası Ebû Tâlib ve eşi Hz. Hatice’nin defnedildiği Cennet’ü’l-Muallâ, Medine’de Hz. Peygamberin oğlu İbrahim, kızları Hz. Rukiye, Hz. Zeynep ve Hz. Fatıma, eşleri, torunları, birçok sahâbî, tâbiîn ve Ehl-i Beyt’in ileri gelenlerinin defnedildiği Cennetü’l-Bakî ile özellikle Şiîler tarafından mukaddes yerler olarak kabul edilen atebât ve meşhed olarak isimlendirilen kabirlerdir. Bunlardan Necef’teki atebâtta Ali b. Ebû Tâlib ile Hz. Hüseyin’in, Sâmerrâ’da ise onuncu imam Ali el-Hâdî ile on birinci imam Hasan el-Askerî’nin türbeleri bulunmaktadır. Horasan bölgesinde yer alan ve şehâdet yeri, mübarek mezar, mübarek türbe gibi anlamlara gelen Meşhed’de (önceki adıyla Tûs) ise İmam Ali er-Rızâ’nın kabri bulunmaktadır. İlerleyen zamanlarda türbeye dönüşen kabrin etrafında Âsitân-ı Kuds adıyla bir külliye meydana gelmiştir.

Mezar geleneğinin doğup gelişmesinde ölülere duyulan saygı, onlara olan bağlılık ve atalarının öldükten sonra tekrar dirileceklerine olan inanç etkili olmuştur. Bu nedenle hemen her dönemde ölenin mezarının gayet heybetli ve gösterişli olmasına özen gösterilmiş, ölen kişinin hatıraları daima canlı tutularak bunun nesilden nesle aktarılması istenmiştir. İçinde bulunulan dönem, ölen kişinin sahip olduğu konum ve ekonomik seviye gibi nedenlerle farklı şekillerde olabilen, ölenin kimliği hakkında bilgi veren ve ayak taşlarına nispetle daha yüksek ve görkemli olan baş taşlarında çoğu zaman bir kitabe yer alır. Osmanlı döneminde en ihtişamlı formunu kazanan mezar taşlarında ayrıca ölenin mesleğini ya da mensubu olduğu tarikatı ile cinsiyetini gösteren bir başlık ile ölen kişi için bir nevi mekânının cennet olması ve cennet nimetlerinden istifade etmesi için temenni ve dua niyeti taşıyan yapraklarıyla gül, lale, karanfil, üzüm, incir, zeytin, hurma, enginar gibi çeşitli bitki ve meyvelerin tasvir edildiği kabartma motifleri yer alır. 

Türklerin ölüler için mezar ve mezar taşı yapma geleneği, yazının bulunmasından önceki devirlere kadar gerilere gider. Türklerin Anadolu’ya yerleşmelerinin ardından MS 1000 yılından itibaren ölenler için mezarlıklar oluşturdukları görülür. Bunlar Ahlât civarında Selçuklu, Erzurum civarında Saltuklu, Akkoyunlu ve Karakoyunlu, Konya ve Akşehir civarında yine Selçuklu mezarlıkları ve mezar taşları olarak örneklendirilebilir. 

En eski Türk mezar yapıları olarak bilinen ve Hun mezar geleneğinin en somut örneği olan kurganlar, Hunlar ve Göktürkler tarafından sıklıkla kullanılmıştır. Hun dönemine ait çok sayıda kurgandan en önemlileri Noin-Ula, Pazırık ve Esik kurganlarıdır. Hun döneminde önemli bir gelişme gösteren kurganlar, birçok unsurla birleşerek İslâmiyet’ten sonra görülen türbe ve kümbet yapılarına kaynaklık etmiştir. Göktürkler ayrıca mezar üzerinde kurulan yapının duvarlarına ölünün ve hayatında yaptığı savaşları resmetmiş, mezar üzerine ölünün hayatı boyunca öldürdüğü adam sayısınca “balbal” denilen taş bloklar bırakmışlardır. Göktürklerden sonraki Türk devleti olan Uygurlar da mezar üzerine taş dikme geleneğini devam ettirmiştir. Sonraki süreçlerde form ve tezyinatta meydana gelen farklılıklarla mezarlara taş dikme geleneği Orta Asya’dan Doğu Avrupa’ya kadar İslâm öncesi inançlarda devam eden bir gelenek olmuştur. Karahanlıların İslâmiyet’i seçmesiyle âbidevî mezar taşları ve türbe geleneğine dönüşen mezar ve defin kültürü Gazneliler, Selçuklular ve sonrasında ise Osmanlılar dönemine gelinceye kadar gelişerek devam etmiştir. Türklerin Müslüman olmasıyla İslâm dünyasında türbeler yaygınlaşmış, hanedan üyeleri, din adamları ve evliya gibi toplum içindeki saygın kişiler için türbeler inşa edilmiş, mezar taşları ise ölen hakkında çeşitli bilgiler veren kitabe yazılarıyla çeşitli meyve, bitkisel ve geometrik motiflerle tezyin edilmiştir. Buna mukabil son dönemde oluşturulan mezarlar geçmişin sanat ruhu ve estetik kaygısından uzak, sırf ölenin gömüldüğü yerin belirtilmesi adına yapılmış ve üzerinde sadece isim ile doğum ve ölüm tarihlerinin yer aldığı sıradan taşların bırakıldığı mezarlar şekline dönüşmüştür.

  • Ali Aydoğan (Ahmet Duranoğlu), Türkiye’de Mezarlık Ziyaretlerim ve Cumhuriyet Devri Manzum Mezartaşı Kitabeleri, Mezarlıklar Vakfı, İstanbul 1999.
  • Avni İlhan, “Atebât”, DİA, c. 4, s. 49-50.
  • Ebü’l- Hasan Ali bin Ebi Bekr el-Hirevî, el-İşârât ilâ Ma‘rifeti’z-Ziyârât, 1463
  • Emine Gürsoy Naskali (ed.), Defin, Tarihçi Kitabevi, İstanbul 2012.
  • Emine Güzel, Osmanlı Erkek Mezar Taşlarında Kullanılan Serpuş Biçimleri, Çizgi Yayınevi, Konya 2019.
  • Hans-Peter Laqueur, Hüve’l-Baki: İstanbul’da Osmanlı Mezarları ve Mezar Taşları, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1997.
  •  İslâm Dünyasında Mezarlıklar ve Defin Gelenekleri, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1996.
  • J. P. Roux, Eskiçağ ve Ortaçağda Altay Türklerinde Ölüm, Kabalcı Yayınları, İstanbul 1999.
  • M. Şener, "Kabir", DİA, c. 24 (2001), s. 33-35.
  • Mehmet Samsakçı, Ölüme Açılan Estetik Kapı Türk Mezar Taşı Edebiyatı, Kitabevi, İstanbul 2017.
  • Mehmet Zeki Kuşoğlu vdğr., Mezar Taşlarında Hüve’l-Bâki, Renkler Matbaacılık, İstanbul 1984.
  • Metin Haseki, Plastik Açıdan Türk Mezar Taşları, İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, İstanbul 1977.
  • Mustafa Fayda, “Cennetü’l-Mualla”, DİA, c. 7 (1993), s. 387-388.
  • Mustafa Fayda, “Cennet’l-Bakî, DİA, c.7 (1993), s. 387.
  • Nebi Bozkurt, “Mezarlık”, DİA, c. 29 (2004), s. 519-522.
  • Nihay Aytürk- Bayram Altan, Türkiye’de Dinî Ziyaret Yerleri, Altanoğlu İlim ve Kültür Hizmetleri, Ankara 1992.
  • Reyhan Çorak (ed.), Tarihi, Edebi ve Kültürel Açıdan Osmanlı Mezar Taşları, DBY Yayınları, İstanbul 2020.
  • Yaşar Kalafat,  Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1990
  • Zehra Gençel Efe, İlk Dönem İslâm Toplumunda Ölüm, Techiz ve Defin, Çizgi Kitabevi, Konya 2019.

Atıf Bilgisi

Mezarlık. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/mezarlik/7179