- A +

Sivas, Anadolu’nun en uzun nehri olan Kızılırmak’ın doğduğu bölgede kurulmuş tarihî kimliği ilk çağlara kadar uzanan bir şehirdir. Hıristiyanlık öncesi Romalılar döneminde “Augustus şehri” anlamında Sebastia adı verilerek imar edilen şehrin Hititlere uzanan bir tarihi vardır. Şehir, Karadeniz’i güneye; İran’dan gelen ticaret aksını da batıya bağlayan bir kavşakta olması nedeni ile önemini tarih boyunca muhafaza etmiştir. Bizans egemenliği altındayken, VII. yüzyıldan itibaren Müslümanlar tarafından ele geçirilmeye çalışıldı. 693 yılında Sivas’ta Bizanslılar ile Emevîler arasında gerçekleşen muharebede, Bizans mağlup olmuş ve Emevîler, Amasya’ya kadar ilerleme imkanı bulmuşlardı. Ancak, bu bölgede uzun süreli tutunamayan İslam kuşatmalarının ardından Sivas, Bizans’ın doğu nüfuz alanında izlediği siyasetler ile Ermenilerin yerleşmeye başladıkları bir bölge oldu. Malazgirt savaşı sonrası 1080 civarında gerçekleşen Selçuklu akınlarına uğrayan Sivas, Şam Hükümdarı Nûreddin Mahmud Zengi’nin himayesindeki Dânişmendlilerin idaresine girdi. Sivas, Türkiye Selçuklu hükümdarı II. Kılıçarslan’ın 1174-1175’teki müdahalesi ile Konya’ya bağlandı. 1232’de başlayan Moğol saldırıları neticesi Sivas 1243 yılında bütünü ile istila edildi. II. Keyhüsrev’in ordusunu dağıtan Kösedağ Savaşı, Sivas’ın kuzeydoğusunda gerçekleşti.

Selçuklu egemenliğinin zayıflaması ve İlhanlıların bölgede etki etmesi, Moğollar için daha merkezi bir yer olan Sivas’ı Konya’ya nispetle öne çıkardı. Bu süreçte 1335-1380 arası Eretnalıların; 1398’e kadar da Kadı Burhaneddin’in merkezi oldu. Bu dönemde, Timur Devleti, Osmanlılar, Altın Orda, Akkoyunlular ve Memluklüler arasında güç çatışmalarında Kadı Burhaneddin’in payitahtı olarak önem kazandı. Akkoyunlular tarafından Kadı Burhaneddin’in öldürülmesi üzerine, Timur tehdidine karşı Osmanlılardan yardım isteyen Sivas eşrafının daveti ile Bâyezid’in oğlu Süleyman Çelebi Sivas’ı Osmanlı egemenliğine dahil etti. Ancak bu durum, 1400’de Timur’un Anadolu’yu işgali ve Sivas’ın büyük kayıplar yaşamasının önüne geçemedi. Timur’un yol açtığı kargaşa ortamında, Sivas’ın kazalarının bir kısmı Memluk bir kısmı Akkoyunlu idaresine geçerken, Sivas şehri, Osmanlı’nın daha sonra vali olarak yetkilendireceği Mezid Bey’in eline geçti. 1407-1408’den Amasya’dan Sivas’a müdahale ederek Çelebi Mehmet, Sivas’ı ikinci kez Osmanlı’ya bağladı. Çelebi Mehmet’e karargaha dönüştürdüğü Ulucami’den mukavemet eden Mezid Bey, cezalandırılmayarak, Sivas’a vali tayin edildi. Selçuklu ve İlhanlılar döneminde medrese, hanlar ve camiler ile mamur hale gelmiş Sivas, eski önemini yitirerek, Osmanlı’nın bir sınır beldesi oldu. Zaman zaman doğudan gelen tehditlerle karşılaşsa da, 1473’de Otlukbeli Savaşı sonrası bu tehditler ortadan kalktı. Osmanlı ve Safevi arasındaki mücadelede yeniden önem kazanan şehir, Osmanlı idarecileri tarafında bir takım kentsel yatırımlar yapılmasına yol açtı. XVI. yüzyıl itibari ile Eyâlet-i Rûm’un merkezi Paşa Sancağı olarak konumlandırılan Sivas; Amasya, Çorum, Canik (Samsun), Tokat ve Divriği gibi önemli beldelerin bağlı olduğu bir merkez hüviyeti kazandı. Ancak kırsal kökenli ve büyük etkilere yol açan isyanlar nedeniyle Sivas daha çok kargaşalar ve çatışmalar ile anılan bir yer olmaktaydı.

XIX. yüzyıldaki çeşitli reformlardan nasibini alan Sivas, Osmanlı’nın modernleşme dönemindeki önemli eğitim projelerinin gerçekleştiği bir merkez olmuştur. Vali Halil Rifat Paşa ve Muammer Bey’in gayretleri ile, maarif Nezareti, Sivas’ın 3052 köyüne okul yaptırarak, kapsamlı bir eğitim reformunun gerçekleşmesine öncülük etmişlerdir (Tuğlacı, 1985, s. 273). 1864 yılında Osmanlı idari teşkilatındaki reform ile, Sivas merkez, Amasya, Tokat ve Karahisarişarki (Şebinkarahisar) sancaklarına ayrılmış Sivas Vilayeti kuruldu. Bu idari duruma 1924 Teşkilatı Esasiye Kanunu ile son bularak, sancaklar, vilayete dönüştürüldü.

Sivas’ta önemli bir kısmı Selçuklu ve İlhanlı döneminde inşa edilmiş abide hüviyetinde mimari eserler kent imgesini oluşturmaktadır. 1217 tarihinde I. İzzeddin Keykâvus’un inşa ettirdiği Dârü’ş-Şifa (Şifâiye Medresesi), aynı zamanda banisinin türbesini de barındırmaktadır. Şifâiye’nin hemen karşısındaki Çifte Minareli ismi ile anılan Medrese, İlhanlı veziri Şemseddin Cüveynî tarafından 1271 yılında yaptırılmıştır. Bu büyük eserin geometrik desenler ile süslü olan caphe kısmı günümüze ulaşmış, minareleri restore edilmiştir. Bu iki kompleksin çok yakınında bulunan Buruciye Medresesi yine 1271’de Muzaffer Bârûcirdi tarafından yaptırıldı. Bu medreseler kompleksinden ayrı bir mahallede yer alan Gökmedrese de 1271’de Fahreddin Ali Sahip Ata tarafından yaptırılmıştır. Gökmederese ya da Sahip Ata Medresesi olarak bilinen şaheser, günümüze en az zarar görerek ulaşmış ve uzun süre devam eden restorasyonu 2019 yılında tamamlanarak 2021 itibari ile Vakıf Müzesi olarak hizmet veren Selçuklu eserlerindendir. Bir dönemde Sivas’ta kadılık yapan Tefsir ve Astronomi başta olmak üzere klasik ilimlerde önemli bir köşetaşı olan Kutbüttin Şîrâzî Nihâyetü’l-idrâk fî dirâyeti’l-eflâk ve el-Tuhfetü’l- âhiyye fi ilmi’l-hey’e başlıklı kitaplarını bu medresede kaleme almıştır. Subaşı Medresesi, Kemaliye Medresesi, Necmeddin Medresesi, Bulgarî Medresesi, Hokkabaz Medresesi, Şemseddin el-Cezerî Medresesi, Emirüddin Ali el-Hamevî Medresesi, Medrese-yi Şerîfe, Necmeddin Tûsî Medresesi vakıf kayıtlarında adı geçen yüksek eğitim kurumlarıdır (Kaya, 2008).

Dânişmendlilerin eseri olarak da bilinen Ulucami’nin 1138’de inşa edildiği tahmin edilmektedir. Eğri minaresi ile ünlü cami, bugüne kadar eski halini koruyabilmiş nadir eserlerdendir. Osmanlı dönemi eserlerinden, Hoca İmam Camii, Ali Baba Camii, Meydan Camii, Ali Ağa Camii günümüze ulaşmış abidelerdir. Şehirde, Selçuk, Eretna, Kadı Burhaneddin ve Osmanlı dönemlerinden kalan çok sayıda türbe de bulunmaktadır. Özellikle Meydan Camii’ni yanında bulunan Şemseddin Sivasi Türbesi, günümüz Sivas’ı için önemli bir bellek oluşturmaktadır.

Sivas, Selçuklular devrinde Dârul-Ulemâ olarak anılmıştır. Selçuklu devrinden itibaren Anadolu’da müessir olan Ahi teşkilatlarının öncülerinden Evhadüddin Kirmânî bir dönem Sivas’ta bulunmuştur. Aynı devirlerde, benzer biçimde, İbn Arabî, Bahâüddin Veled de Sivas’ta bulunan önemli isimlerdir. Mirsâdü’l-İbad isimli bir siyasetnâme kaleme alan Necmüddin Dâye, bu eserini 1230’da Sivas’ta tamamlayarak I. Alâüddin Keykubat’a takdim etmiştir.

Günümüz Sivas şehri, 16 ilçesi ile nüfusu 360.000’e ulaşan geniş bir coğrafyanın merkezidir. Sivas’ta 14 fakülte ile hizmet veren Cumhuriyet Üniversitesi 1974’te kurulmuştur.

  • Ömer Demirel, “Sivas”, DİA, c. 37 (2009), s. 279-82.
  • N. Burhan Bilget, “Sivas (Mimari)”, DİA, c. 37 (2009), s. 282-84.
  • P. Tuğlacı, Osmanlı Şehirleri, Milliyet Yayınları, İstanbul 1985.
  • Kaya, “Selçuklular Dönemi Sivas’ta İlmi Hayat ve İlim Adamları”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, sy. 1 (2008), s. 212-42.
  • Abdurrahim Tufantoz, “Selçuklular Çağında Sivas’ın Stratejik ve Ekonomik Önemi”, Selçuklular Döneminde Sivas Sempozyum Bildirileri (29 Eylül-1Ekim 2015), ed. İbrahim Yasak, Sivas İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, Sivas 2006, s. 142-155.
  • Abdülkerim Özaydın, “Kadı Burhâneddin”, DİA, c. 24 (2001), s. 74-75.


Atıf Bilgisi

Sivas. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/mekanlar/sivas/186