Sâmerrâ
Sâmerrâ, Halife Mu‘tasım-Billâh tarafından 221’de (836) Bağdat’ın yaklaşık 125 km. kuzeyinde ve Dicle’nin doğu yakasında kurulmuş, 221-279 (836-892) yılları arasında Abbâsî Devleti’ne başkentlik yapmış, günümüzde Irak sınırları içerisinde bulunan bir şehirdir. İslâm tarihçilerinin çoğu, Sâmerrâ adının “göreni sevindiren” anlamındaki “sürre men reâ” ifadesinden kaynaklandığını ileri sürmekteyse de 1910-1913 yıllarında yapılan arkeolojik kazılar, şehrin olduğu yerde kuruluşu tarih öncesi zamanlara kadar giden bir yerleşim merkezinin bulunduğunu ve ismin muhtemelen Asurlular’ın Sur-Marrati, Grekler’in Souma, Romalılar’ın Sumere, Süryânîler’in Şumasra ve Sâsânîler’in Sâmurra dedikleri bu tarihî şehrin adından geldiğini göstermektedir. Şehir temelde ordugâh olarak kurulduğundan Askerü’l-Mu‘tasım (Askeru Sâmerrâ) diye de isimlendirilmekteydi.
Halife Mu‘tasım zamanında Türklerin teşkil ettiği kalabalık askerî birliklerin Bağdat’ta halkı rahatsız etmeleri ve halkla askerler arasında oluşan gerginliğin tehlikeli boyutlara ulaşması, çözüm olarak bir ordugâh şehir kurulmasına sebep oldu. Şehrin inşası planlanırken mahalleler, önceki İslâm şehirlerinde uygulanan kabilevî temelin aksine Türk kumandanları ve onların birlikleri esas alındı. Önde gelen komutanlara, araziler tahsis edilerek onlara bağlı birlikler buralara yerleştirildi. Türk askerlerin siviller ve diğer unsurlarla karışmaması için birtakım tedbirler alındı. Başta hilafet merkezi olarak düşünülmeyen Sâmerrâ’ya Mu‘tasım’ın yerleşmeye karar vermesiyle birlikte, halife için Hâkân Sarayı (el-Cevsaku’l-Hâkânî) tahsis edildi, ardından divanlar başta olmak üzere diğer devlet kurumları eski başkent Bağdat’tan Sâmerrâ’ya taşındı.
Mu‘tasım’ın ölümünden sonra yerine geçen Vâsiķ-Billâh döneminde (842-847) Sâmerrâ ekonomik gelişmeler sonucu askerî bir kamptan gerçek bir şehre dönüştü. Mimarisiyle çok yakından ilgilenen Mütevekkil-Alellah zamanında (847-861) büyük çapta imar faaliyetlerine girişildi. Mütevekkil döneminde çok sayıda cami, saray ve köşk inşa edildi; ayrıca yeni çarşılar kuruldu. Bu dönemde hızlı bir şekilde artan nüfusun, 1 milyona ulaştığı kaydedilmektedir.
Mütevekkil, halifeliğinin son yıllarında aralarında şiddetli ihtilâf bulunan Türk kumandanlarının baskısından kurtulmak için Sâmerrâ’nın 15 km. kuzeyinde Ca‘feriye (Mütevekkiliye) adında yeni bir merkez teşkil edip bütün devlet kurumlarını oraya taşıdı (246/860). Sâmerrâ ile Ca‘feriye’nin arasındaki boş alan bir süre sonra dolunca iki şehir birleşti. Mütevekkil, Ca‘feriye’ye yerleştikten dokuz ay sonra öldürüldü. Onun ardından Türk kumandanlarının müdahaleleriyle Mu‘temid-Alellah’a kadar dört halife (Müntasır-Billâh, Müstaîn-Billâh, Mu‘tez-Billâh, Mühtedî-Billâh) kısa sürelerle halifelik yaptı. Mu‘temid zamanında da (870-892) gerçek güç, Türk kumandanlarının elindeydi. Mu‘temid, 279 (892) yılında onların nüfuzundan kurtulmak için hilâfet yönetimini tekrar Bağdat’a taşıdı. Böylece Türk kumandanlarının nüfuz mücadelesi, Bâbek ve Zenc isyanları ve ekonomik sıkıntılarla geçen, sekiz halifenin görevde kaldığı elli altı yıllık Sâmerrâ dönemi sona ermiş oldu. Şehir, daha sonra hızla gerileyerek zamanla küçük bir kasaba haline geldi.
Sâmerrâ Mütevekkil ve Ebû Dülef başta olmak üzere camileri ile Kasru’l-Halîfe ve Kasru’l-‘Âşık gibi saraylarının mimari özellikleri; Ortaçağ İslâm medeniyetinin ihtişamını, o dönemde dünyanın en güçlü devleti olan Abbâsîler’in zenginliğini ve sanata verdikleri değeri yansıtır. Mütevekkil tarafından yeniden yaptırılan, yukarıya doğru daralan helezonik minaresi (el-Mi’zenetü’l-Melviyye) ile ünlü ulucami, dış avlusuyla birlikte 150.000 m² olan alanıyla o devirde dünyanın en büyük camisi idi. Halifelere, kumandanlara ve devlet adamlarına ait çok sayıdaki saray dolayısıyla Sâmerrâ âdeta bir saraylar ve köşkler şehriydi. Aynı zamanda bu saraylar ve köşkler ilmî toplantılara ev sahipliği yapıyordu. Öte yandan Sâmerrâ, kısa zamanda bir ilim merkezi haline gelmiş ve burada dönemin birçok âlimi yetişmiştir. Câhız, filozof Kindî, Huneyn b. İshak, Ali b. Rabben et-Taberî, Mûsâ b. Şâkir’in oğulları Muhammed, Ahmed ve Hasan; edip İbrâhim es-Sûlî, şair Buhtürî, şair Ebû Temmâm, Ali b. Yahyâ el-Müneccim, hekim Yuhannâ b. Mâseveyh, tabip Buhtişû‘ b. Cebrâîl, gibi şahsiyetlerin hayatlarının önemli bir bölümü Sâmerrâ’da geçirmiştir. Vezir İbnü’z-Zeyyât ve devlet adamı Feth b. Hâkân, Sâmerrâ’da zengin birer kütüphane kurmuştur.
Sâmerrâ, günümüzde 57 km²’lik bir sahaya yayılan kalıntılarıyla İslâm döneminin en geniş ve en önemli arkeolojik alanlarından biridir. Herzfeld tarafından gerçekleştirilen kazıların sonuçları, 1923-1948 arasında Berlin’de altı cilt olarak yayımlanmıştır. Sâmerrâ ayrıca, İmâmiyye Şiîliği’nin onuncu imamı Ali el-Hâdî (ö. 254/868) ile on birinci imamı Hasan el-Askerî’nin (ö. 260/874) türbelerinin bulunması dolayısıyla Şiîler için Irak’taki dört atebâttan biridir. Şiîler’e göre on ikinci imam Mehdî el-Muntazar, türbelerin yanındaki caminin altında Serdâbü’l-Mehdî (Gaybetü’l-Mehdî) adıyla bilinen yerde kaybolmuştur (260/874).
Irak’ın Salâhaddin eyaletine bağlı olan Sâmerrâ, 2013 yılında nüfusu yaklaşık 190.000 olarak tespit edilmiştir. Son dönemde bir ticaret ve endüstri merkezi özelliği kazanan şehir, 2003’te başlayan Amerika Birleşik Devletleri işgalinden sonra diğer Irak şehirleri gibi gerek bombardımanla gerekse çatışmalar sırasında tahribata uğramış, XIX. yüzyılda Osmanlılar’ın tamir ettiği imamlara ait türbeler de büyük hasar görmüştür. Sâmerrâ, 2007’de UNESCO’ya dâhil edilmiştir.
- Mustafa Demirci, “Sâmerrâ”, DİA, c. 36 (2009), s. 70-71.
- Alastair Northedge, “Sāmarrā”, EI2, 8 (1995), s. 1039-1041.
- Sâlih Ahmed el-‘Alî, Sâmerrâ: Dirâse fi’n-Neş’e ve’l-Binyeti’s-Sükkâniyye, Şeriketü’l-Matbûat, Beyrut 2001.