- A +

Kırşehir, İç Anadolu Bölgesi'nin Orta Kızılırmak bölümünde, güney-kuzey doğrultulu Kılıçözü Vadi’si boyunca denizden yaklaşık 1000 m yükseklikte bulunmaktadır. Nevşehir, Yozgat, Niğde, Aksaray, Ankara ve Kırıkkale illeriyle komşu olan Kırşehir’e tarih boyunca değişik uygarlıklar tarafından farklı isimler verilmiştir. Kırşehir isminin ise Selçuklular zamanında verildiği anlaşılmaktadır. Cumhuriyet'ten sonra da Kırşehir ismi kullanılmaya devam edilmiştir.

Kırşehir'in yazılı tarihi Hititler ile başlamakla birlikte bu döneme dair yeterince bilgi bulunmamaktadır. İlk Tunç Çağı'nın (MÖ 3300-1900) izlerine yaslanan ve sırayla Hitit, Frig, Pers, Makedonya, Kapadokya Kralları, Romalılar ve Bizanslıların hakimiyeti altına giren bölgede Kırşehir'in tam olarak ne zaman ortaya çıktığı ve Türklerin hakimiyeti altına girdiği bilinmemektedir. Tüm Anadolu'da olduğu gibi bölgede Türklerin varlığından 1071'den sonra bahsetmek mümkündür. Şehre dair ilk bilgiler de böylece 12. yüzyıldan itibaren ortaya çıkar. Şehir, Selçuklu ve Anadolu Beylikleri arasında birkaç sefer el değiştirir. Selçuklular hakimiyeti altında şehir bir ilim irfan merkezi haline gelerek nüfus açısından da gelişir. Kırşehir bu dönemdeki bir diğer özelliği ise önemli alim ve rehber niteliğindeki isimleri yetiştirmiş olmasıdır. Bu isimler, Ahi Evran-ı Veli, Hacı Bektaş-ı Veli, Şeyh Edebali, Âşık Paşa, Yunus Emre, Ahmed-i Gülşehri gibi bilinen ve tanınan Türk kültür tarihinin önemli simalarındandır. Selçukluların hakimiyeti, 1243 yılında Kösedağ Savaşı'nın ardından Anadolu'nun Moğol-İlhanlı nüfuzuna girmeye başlamasıyla birlikte azalmaya başladı. Kırşehir'in kuzey-batı tarafları Moğol gruplarının kışlak mahalli haline geldi. 1261'de Cacaoğlu Nureddin Kırşehir Emirliği'ne getirilmiştir. Fakat 13. yüzyılın sonlarına doğru Anadolu Selçuklu Devleti çözülmeye başlamış ve şehirde Moğol-İlhanlı hükümdarları adına para bastırılmıştır. 14. yüzyılın ortalarında Eretna Beyliği'nin eline geçen şehir, Eretnaoğlu Mehmed Bey'in ölümünün (1366) ardından iç karışıklıklara sahne olmuştur. Daha sonra Sivas merkez olmak üzere Kırşehir ve çevresi Kadı Burhaneddin Ahmed'in eline geçmiştir (1389). Şehir, daha sonra sırasıyla Osmanlıların (1398) ve Dulkadiroğullarının eline geçmiştir. Şehrin kesin olarak Osmanlı idaresine girmesi Fatih'in hükümdarlığının son yıllarına rastlamaktadır. Kırşehir, Osmanlı döneminde barış ve istikrar içinde yaşamışsa da Celali İsyanları’ndan etkilenmiştir. Kırşehir, Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 Anayasası ile il haline getirilmiştir. Kırşehir, 20 Temmuz 1954 tarih ve 6429 sayılı kanun ile 30 Haziran 1954’de il haline getirilmiş olan Nevşehir’e bağlı bir ilçe haline dönüştürülmüştür. 1954 yılında ilçe haline getirilen Kırşehir 1957 tarihinde tekrar il yapılmıştır.

Kırşehir'in tarihi bir yerleşme yeri olduğuna dair en önemli gösterge Kılıçözü Çayı'nın yanında halkın kale olarak nitelendirdiği tepe olmaktadır. Bu höyüğün dışında şehrin nüfus ve mimari eserler bakımından gelişerek oluştuğu dönem Anadolu Selçuklu Devleti yönetimi altındayken olduğu belirtilmektedir. Bu dönemde inşa edilen medrese, zaviye, cami, türbe ve mescid gibi eserler şehrin fiziki olarak Kale merkez olmak üzere doğu, kuzey ve kuzeybatı istikametlerinde yayıldığını göstermektedir. Selçuklulardan Cumhuriyete kadar şehirde inşa edilen önemli anıtların en eskilerinden biri olarak Melik Gazi Türbesi'nden (1240-1250) bahsedilir. Bu kümbet, kesme taştan sekiz köşeli ihram ve eski Türk çadırı şekliyle kentin merkezinde ve Kılıç Aslan'ın vezirlerinden Nurettin Caca'nın yaptırdığı Cacabey Camii'nin de 50 m. gerisinde bulunmaktadır. Kapısının üzerinde bulunan kitabeden anlaşıldığına göre binayı Mengüçoğlu Muzafferüddin Mehmet’in eşlerinden birisi Melik Muzafferüddin adına yaptırmıştır.

Türbeye yakın bir konumda bulunan Lale Camii bir rivayete göre, camiden ziyade kervansaray veya namazgah olarak inşa edildiği düşünülerek, Melik Gazi'ye veya lalarından birine aittir. Yapıdan geriye sadece üç kubbe kaldığı için sonradan ilavelerle camiye çevrilmiştir. Cami üzerinde kitabe de bulunmamaktadır. Selçuklu mimarisinin en güzel örneklerinden birisi de Cacabey Medresesidir. 1272-1273 yılları arasında yaptırılan medrese ihtişamını kapısından ve minaresinden almaktadır. Minarenin yüksekliği 35 metre ve çevresi 7 metredir. Bir diğer önemli yapı ise önceden bir zaviye müştemilatına sahip olduğu anlaşılan Aşık Paşa Türbesidir. Türbeyi Aşık Paşa'nın ölümünün ardından biraderinin oğlu Alaeddin Ali Şah yaptırmıştır. Aşık Paşa (1271-1333), Horasan'dan Anadoluya göç eden tanınmış sufilerden olan Baba İlyas'ın torunu olarak bilinmektedir. Âşık Paşa’nın adını en önemli eserleri; Maarifname, Gencname de denilen Garipname’sidir. Osmanlı döneminde zaviye müştemilatına sahip olan bir diğer yapı da Ahilerin ulusu olarak bilinen Kırşehir'in tam ortasında bulunan Ahi Evran Zaviyesi ve Türbesidir. Yapı Selçukî ve üç kubbe tarzında inşa edilmiştir fakat bazı felaketler sonucunda tahrip olmuş bahçesindeki pek çok mezar taşları ve kitabeleri günümüze kadar kalmamıştır. Ahi Evran hakkında Bektaşi Vilayetnamesi'nde Ahmedi Gülşehri'nin ‘Keramatı Ahi Evran’ risalesinde bazı bilgiler bulunmaktadır. Bunlara dayanarak Ahi Evran'ın Türk olduğu ve onun Süleyman Türkmani'nin, Aşık Paşa ve Hacı Bektaş Veli'nin izinden gelerek Anadolu'ya yerleştiği bilgisine ulaşılmaktadır. Şehrin imaret semtinde Şeyh Süleyman Türkmani'ye ait bir türbe bulunmaktadır. Süleyman Türkmani Kırşehir'de yatan Horasan erenlerinden Eşşeyh Süleyman İbni’l-merhumü’l-mağfur Eşşeyh Hüseynil Mevlevi İbni’l-merhum Şemsddin olarak kayıtlarda geçmektedir. Kale olarak bilinen tepede ise Selçuklu Sultanı II. Alaeddin Keykubad tarafından yaptırılan ve 1894'te yeniden inşa ettirilen Alaeddin Camii yer alır. Bir diğer önemli kişi ve yapı ise Hacı Bektaş Dergahı ve türbesi olmaktadır. Mucur ilçesine bağlı Hacı Bektaş Köyü'nde bulunan dergah'ın içinde avlu meydan, çeşmeler, havuzlar, ekmek evi, aş evi, mihman evi, meydan evi, kiler evi bulunmaktadır.

Kırşehir, Anadolu Selçuklu döneminde diğer şehirler arasında önemli ticari fonksiyona sahipti. Bunda şehrin Ahiliğin merkezi olması ve Anadolu'nun ortasında bulunmasının etkisi olduğu belirtilmektedir. Şehrin Osmanlı Döneminde de aynı şekilde ticari ve ekonomik bakımdan önemli olması, Ahilik kurumunun kurucusu Ahi Evran'ın etrafında örgütlenen pek çok esnaf, sanatkar ve ticaret zümresinin geleneksel bir bağlantı içinde olmasından kaynaklanmaktadır. Çok çeşitli meslek ve zanaat sahibi zümre Kırşehir'de yetişmiş ve gelişmiştir.

  • Ahmet Gündüz, “Salnamelere göre Kırşehir Sancağı Hakkında Bilgiler (1873-1910) (Coğrafyası, Tarihi, Nüfusu, Nahiye ve Kazaları)”, Turkish Studies, sy.  7/3 (2012), s. 1373-93.

  • İlhan Şahin, “Kırşehir”, DİA, c. 25 (2002), s.  481-85.

  • Güneş Şahin, “Cevat Hakkı Tarım, Kırşehir Tarihi Üzerine Araştırmalar I”, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/1744/18529.pdf, (Erişim tarihi 20.10.2016).

Atıf Bilgisi

Kırşehir. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/mekanlar/kirsehir/124