Isparta
Bugün Türkiye’nin Akdeniz bölgesi Göller yöresinde yer almaktadır. Antalya’nın kuzeyinde olup İç Anadolu ile Akdeniz arasında önemli bir geçiş güzergâhı vazifesi görmektedir. Isparta isminin menşei hakkında muhtelif görüşler ileri sürülmüştür. Isparta’nın antik kaynaklarda Baris adlı şehrin yerine kaim olduğu kabul edilmektedir. Bu adın Sanskritçevari (su) kelimesiyle bağlantılı olduğu ileri sürülmüştür. Ayrıca Hitit veya Lidya dilinde Barida dendiğini Grekler’in bu kelimenin başına eis/is ekini getirerek “Barida’ya” anlamında “eis Barida” adıyla andıkları ifade edilmektedir. Bu kelime daha sonra Sabarta veya Isbarda/Isparta şekline dönüşmüştür. XIV. yüzyılın meşhur Arap seyyahı İbn Battuta’nın eserinde Sabarta olarak geçmiştir. Muhtemelen kelime Hitit veya Lidya dilinden gelmekte olup zamanla dönüşerek bugünkü halini almıştır.
Şehrin kim ve ne zaman kurulduğu bilinmemekle beraber yapılan arkeolojik kazılar sonucu tarihinin Paleolitik döneme kadar gittiği düşünülmektedir. Türk hâkimiyetine girmeden önce Isparta bölgesi (Pisidia) Arzawa Konfederasyolu, Hitit (MÖ II. bin yıl), Frigler, Lidyalılar, Persler (MÖ 546), Makedonya Krallığı (MÖ 334), Selevkoslar, Romalılar (MÖ 190) ve Bizans’ın hâkimiyeti altında idare edilmiştir. Bölgeye ilk İslam akınları Emevîler döneminde başlayıp Abbasiler döneminde devam etmiştir. Hatta Abbasiler bir ara burayı kontrol ettiği iddia edilmiştir.
1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu’ya büyük Türk akınları gerçekleşmiş ve başta Anadolu Selçukluları olmak üzere beylikler kurulmuştur. Türkler kısa sürede Anadolu’nun büyük bir kısmını ele geçirmişlerdir. Isparta’nın Türklerin eline ne zaman geçtiği tam olarak bilinmese de buranın Selçuklu topraklarına dâhili geç olduğu yönündedir. Bazı kaynaklarda şehrin erken ele geçirildiğini lakin III. Haçlı Seferi veya kardeşler arası mücadelede elden çıkmış olabileceği ifade edilmiştir. Şehir kesin olarak III. Kılıçarslan zamanında 1204'te Selçuklu topraklarına dâhil edilmiştir. Isparta yöresine birçok Oğuz boyunun yerleşmesinin yanı sıra buraya yerleşen Teke Aşireti’ne bağlı Türkmenler Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılış sürecinde burada Hamidoğulları Beyliği’ni kurdular. İlk hükümdar Feleküddin Dündar Bey zamanında (1301-1326) Isparta'nın küçük bir kale durumunda bulunduğu tahmin edilmektedir. Isparta’nın bir kısmı Kemaleddin Hüseyin Bey zamanında 80.000 altına Osmanlı Devleti’ne satıldı (783/1381-82). 1391'den sonra Osmanlı idaresi altına giren Isparta Ankara Savaşı’ndan sonra elden çıktı (1402). Isparta’da Osmanlı hâkimiyeti kesin olarak II. Murad döneminde (1421-1444, 1446-1451) tesis edildi. XVI. yüzyıla kadar önemli hadiselerin olmadığı Isparta Karamanoğulları ortadan kaldırılana kadar Osmanlı Devleti tarafından bir üs olarak kullanıldı. XVI. yüzyılın başlarında meydana gelen Şah Kulu isyanı Isparta’yı da etkiledi. XVI. yüzyılın ikincisi yarısından Isparta yöresinde suhte/medreseli olayları meydana geldi. Bu yüzyılın sonlarına doğru bölgede eşkıyalık arttı. XVI. yüzyılın sonlarına doğru bu defa Celali isyanları bölgeyi etkisi altına aldı. Celali reislerinden olan Karahaydaroğlu Mehmed ve Katırcıoğlu bu bölgede faaliyet gösterdiler. XVIII. yüzyılın sonlarına doğru Isparta’da güçlü ayan aileler şehrin yönetiminde söz sahibi oldular. Tanzimat Fermanı’nın ilanının olumsuz karşılandığı şehirde meydana gelen sel ile yangın (1850) ilahi bir ceza olarak algılandı. Bu tarihten I. Dünya Savaşı’na kadar Isparta’da önemli bir hadise meydana gelmedi. I. Dünya Savaşı’nda büyük sıkıntılar yaşayan şehir halkı, savaş sonunda Anadolu'nun batı kesiminin Yunan, diğer taraftan güneyden İtalyan işgalleri sebebiyle büyük bir endişe içine düştü. Mudafa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurulduğu Isparta’da işgalleri protesto için 1919 yılında Hükümet Konağı önünde büyük bir miting yapıldı. İtalyanlar bir ara şehre girmeye çalışsalar da halkın direnişi sonucu şehre giremediler. Böylelikle Isparta Milli Mücadele sırasında işgale uğramayan şehirlerimizdendir. Isparta Cumhuriyet'in ilanından sonra merkez olma özelliğini sürdürmüştür.
Osmanlı döneminde İç Anadolu bölgesini sahil şehri Antalya’ya bağlayan Isparta’da başlıca geçim kaynağı ziraî üretim olmakla beraber dericilik, dokumacılık, boyahane, bozahane, başhane gibi birçok alanda küçük işletmelerde de vardı. Burada üretilen pamuklu dokumalar başta İstanbul olmak üzere çeşitli şehirleri ve yabancı ülkelere kadar gidiyordu. XX. yüzyılın başlarından itibaren şehrin ekonomisinde gülcülük ve halıcılık önemli yer tuttu. Şehrin ekonomisinin gelişmesini sağladı.
Isparta’da Selçuklu ve Osmanlı’dan günümüze çok sayıda âlim, edip, şâir yetişmiştir. Hatta zamanla şehirde ulema aileleri oluşmuştur. Şehrin yetiştirdiği meşhur âlimlerin başında Fatih Sultan Mehmed’e muallimlik yapan Abdülkadir Efendi (Kınalı Hoca) gelmektedir. Abdülkadir Hamîdî Çelebi (v. 955/1548) Ispartalı olup, Kanuni döneminde kısa süreli de olsa şeyhülislamlık yapmıştır. Ispartalı âlimlerin en meşhuru ise Ahlak-ı Alaiyye adlı eseri ile maruf Kınalızâde Ali Efendi’dir. Oğlu Kınalızâde Hasan Çelebi ise Osmanlı klasik döneminin şairlerini kapsayan Tezkiretü’ş-şuara adlı eseri ile tanınır. Ispartalı âlimlerden bazıları ise şunlardır: Ya’kûb Efendi (ö. 1523), Ca’fer Efendi (ö. 1697), Köse Ali Efendi (ö. 1620), Dervîş Efendi (ö. 1638), Hasan Efendi (ö. 1779), Kara Haydar Efendi (ö. 1529-30), Hüseyin Efendi (ö. 1832-33), Seyyid Hüseyin Efendi (ö. 1839), Tavil İsâ Efendi (ö. 1704), Kadızâde Mehmed Efendi (ö. 1631), Mahmûd Efendi (ö.1634), Mahmûd Efendi (ö.1796-97), Nûrî Mehmed Ali Efendi (ö. 1867), Nûrullâh Efendi (ö. 1626-1627), Ispartalızâde Tevfîk Mehmed Efendi (ö. 1894).
Isparta’da medrese eğitimi Anadolu Selçuklu Devleti’ne kadar dayanmaktadır. İlk medrese Türkiye Selçuklu kumandanlarından Mübârizeddin Ertokuş tarafından 1224 yılında kurulmuş olan Atabey Medresesi’dir. 1903 tarihli Maarif Salnamesi’nde Isparta’nın genelinde 58 medresenin eğitim-öğretim faaliyetine devam ettiği görülmektedir. Başlıca medreseler ise şunlardır: Sadiye Bükası, Eski Müftü Dairesi, Hasan Efendi, Şakirzâde, İrfan Efendi, Çubukzâde, Veli Efendi, Taşçızâde, Topal Şükrü Efendi, Hatipoğlu, Müftüoğlu, Dündar Bey, Gargılı Lala Medresesi. Osmanlı döneminin ilk Isparta yöneticisi olan Kutlu Bey tarafından inşa edilen Isparta Ulu Cami Türk-İslam mimarisinin en güzel örneklerindendir. Diğer tarihi camiler arasında ise Hızırbey Cami, Hacı Abdi Bey Cami, Firdevs Paşa Cami, Abdi Paşa Cami, Kurşunlu Cami, Eğirdir Ulu Cami, Uluborlu Alaaddin Cami, Şarkikaraağaç Ulu Cami, Yalvaç Devlet Han Cami zikredilebilir.
Şehirde çok sayıda han ve kervansaray vardır. Bu da geçmiş dönemlerde Isparta’nın önemli ticarî merkezlerden biri olduğunu göstermektedir. Bugünkü Isparta, Cumhuriyet dönemine azalmış nüfus ve sönükleşmiş bir şehir halinde girdi. Osmanlı’nın son döneminde başlayan gülcülük ve halıcılık Cumhuriyet döneminde gelişerek devam etti. Gülyağı sanayisinin gelişmesi ile yurtdışına ihracatlar başladı. Bu da Isparta’nın ekonomisinde canlılaşmayı beraberinde getirdi. 1992 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi’nin kurulması ve askeri birliğin bulunması şehrin ekonomisinin geliştirmesinin yanı sıra şehre canlılık kazandırdı.
- Besim Darkot, “Isparta”, İA, c. 5/2, s. 681-83.
- Böcüzâde Süleyman Sami, Isparta Tarihi, haz. Hasan Babacan, Isparta 2012.
- Feridun Emecen, “Isparta”, DİA, c. 19 (1999), s. 194-200.
- Hasan Aksoy, “Kınalızâde Ali Efendi”, DİA, c. 25 (2002), s. 416-17
- Hüseyin Gül ve Songül Boybeyi (haz.), Geçmişten Günümüze Isparta, Ankara 2009.
- İbn Batuta, İbn Battûta Seyahatnâmesi, çev. A. Sait Aykut, İstanbul 2016.
- Kamile Çetin ve Sevim Alkan, “Sicil-i Osmânî’de Yer Alan Ispartalı İlim Adamları”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, sy. 30 (2011), s. 387-407.
- Mustafa İsen, “Kınalızâde Hasan Efendi”, DİA, c. 25 (2002), s. 417-18.
- Mustafa Koç, Baris-Hamit-Hamitâbât Tüm Yönleri ile İsparta, Isparta 1983.
- Metin Tuncel, “Isparta”, DİA, c. 19 (1999), s. 200-01.
- Sait Kofoğlu, Hamidoğulları Beyliği, Ankara 2006.
- Zeki Arıkan, XV-XVI. Yüzyıllarda Hamit Sancağı, İzmir 1998.