- A +

İsfahân, İran’ın en büyük şehirlerin biri olup, aynı ismi taşıyan eyaletin merkezidir. Şehrin adı tarihî kaynaklarda Sibâhân, İsbahân ve Sepâhân şeklinde geçmektedir. Ayrıca Araplarca İsbehân ve İranlılar tarafından ise İspehân olarak telaffuz edilmektedir. İsfahân isminin “-atlı- askerler” manasına geldiği ve Sâsânî ordusunun bir savaş çıktığında önündeki düzlükte toplanmasından dolayı şehre bu ismin verildiği ileri sürülmektedir.

Şehir, Doğu Zagros Dağları’nın doğu etekleri ile Orta İran Dağları arasındaki merkezî İran platosunun ortasında ve denizden 1584 m. yükseklikte yer almaktadır. İsfahân’ın kuzeyinde Simnân ve Tahrân, batısında Luristân, güneyinde Fârs ve Buyir Ahmed-i Kohkulûye ve doğusunda ise Horasan ve Yezd eyaletleri bulunmaktadır. Şehir, Zâyende Rûd nehrinin sol tarafında ve Yahûdiyye’ye yaklaşık 2 mil uzaklıktaki eski bir şehir olan Gaba (Gayy, Geyy, Ceyy) üzerinde inşa edilmiştir. Şehrin kuruluşu İran efsanelerine göre Tehmûrs-i Dîvbend ve Keykâvûs, bazı tarihî kaynaklara göre ise Büyük İskender’e dayandırılmıştır. İsfahân, İslâm fütuhatından sonra Cibâl eyaletinde, İlhanlılar döneminde ise Irâk-ı Acem bölgesinde yer almaktaydı.

İsfahân’ın İslâm hâkimiyeti öncesine dair teferruatlı bilgi bulunmamaktadır. Bu dönemde Elam, Ahamenî, Büyük İskender, Med ve Sâsânî hâkimiyeti görülmektedir. İslâm fütuhâtı sırasında Sâsânî idaresi altındaydı. Şehrin Müslümanlar tarafından fethediliş tarihi ile ilgili muhtelif bilgiler olmakla birlikte, Hz. Ömer döneminde meydana gelen Nihâvend Savaşı’nda (642) Sâsânîlerin mağlup olmasının ardından 100 bin dinar karşılığında Müslümanların hâkimiyetine girdiği (644) yönünde genel bir kabul vardır. Sonrasında buraya vali tayin edilen Abdullah, Hz. Osman’ın hilâfetine kadar bu görevde kaldı. Sonrasında hem Emevîler hem de Abbâsîler döneminde Irak genel valiliğinin atadığı valiler tarafından yönetildi.

IX. yüzyılda Abbâsî merkezî idaresinin zayıflamasıyla birlikte İran’da ortaya çıkan mahallî hânedanlar arasındaki mücadelelerin merkezlerinden biri oldu. Şehir sırasıyla Dülefîler, Saffârîler ve kısa bir süre için Sâmânîler tarafından yönetildikten sonra, X. yüzyıl başlarında Ziyârîler’in ve kısa süre sonra Buveyhîler’in idaresine girdi. Buveyhîler döneminde Ruknu’d-devle Hasan b. Buveyh tarafından yönetim merkezi yapıldı. XI. yüzyılın başlarında Kâkûyîler’in eline geçtiyse de, kısa bir süre sonra Gazneli Sultan Mahmûd tarafından hâkimiyet altına alındı. Sultanın ölümünden (1030) sonra tekrar Kâkûyî idaresine girdiyse de, sonrasında Gazneli Sultan Mes‘ûd’a tâbi oldular.

434/1042-43 yılında Kâkûyî emîri Ferâmerz’in Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’e itaat etmesi ile şehir de Selçuklu hâkimiyetine girdi. 437/1045-46 yılına gelindiğinde Tuğrul Bey bu kez şehri kuşattı. Uzun süren kuşatmanın sonrasında Ferâmerz ile Tuğrul Bey yüklü bir haraç karşılığında anlaştı. 1050 yılında bir kez daha Tuğrul Bey tarafından kuşatılan şehir, uzun bir kuşatmanın sonucunda sulh yolu ile ele geçirildi (1051). Selçuklu Sultanı Melikşâh tarafından devletin başşehri Rey’den İsfahân’a taşındı. Bu da şehirde büyük bir imar faaliyetinin görülmesini ve böylece şehrin önemli derecede gelişmesini sağladı. Sultan Melikşâh’ın vefatından sonra oğulları arasındaki taht mücadelelerine sahne oldu. Bu dönemde önce Mahmûd ile Berkyaruk, daha sonra Berkyaruk ile Muhammed Tapar arasında mücadeleler yaşandı. Beş kez karşı karşıya gelen Berkyaruk ve Muhammed Tapar arasında kesin bir sonuç elde edilemeyince aralarında yapılan anlaşma ile ülke taksim edildi ve şehir de Berkyaruk’un idaresine bırakıldı.

Sultan Muhammed Tapar, oğlu Mahmûd’u veliaht ilân etmesine rağmen Horasan meliki Sencer, yeğenine karşı taht mücadelesine girdi. Bunun neticesinde galip gelen Sencer, Selçuklu tahtına oturdu. Yeğeni Mahmûd için de başşehri İsfahân olmak üzere Irak Selçuklu Devleti’ni tesis etti (1118). Büyük Selçuklu Devleti’nin başşehri Merv’e taşındı ve bu durum Sencer’in doğu işleri ile meşgul olmasına ve İsfahân’ın önemini kaybetmesine sebep oldu. Diğer taraftan Irak Selçuklu Sultanı II. Tuğrul döneminde (1132-34) başşehir, Hemedân’a taşındı. Bu da İsfahân’ın tamamen geri planda kalmasına neden oldu.

Irak Selçuklu Devleti’nin (1194) yıkılmasından sonra şehir Hârezmşâhların hâkimiyetine girdi. Bir süre İldenizliler tarafından yönetildiyse de, Hârezmşâh hükümdarı Alâ’u’d-dîn Muhammed tarafından tekrardan hâkimiyet altına alındı. İsfahân, 633/1235-36 yılında Moğol istilasına maruz kaldı. Moğol hâkimiyetine giren İsfahân bir dönem İlhanlılar tarafından idare edildi. Kısa bir süre Lûristan Atabegi Efrâsiyâb tarafından yönetilmesine rağmen, İlhanlı hükümdarı Gâzân Han tekrardan hâkimiyeti altına aldı. İlhanlılardan sonra İncûlular ve Muzafferîler gibi yerel hânedanlar yönetildi.

1387 yılında Timur, İsfahân’ı ele geçirdi ve idareyi torunu Emîrzâde Rüstem’e verdi. 1413 yılında Timurlulardan Mirza İskender burayı başşehir yaptı. 1452 yılında Karakoyunluların, 1469 yılında ise Akkoyunluların idaresine geçti. 1505 yılında güçlü bir orduyla İsfahân’ı kuşatan Şah İsmâil şehri zapt etti. Safevî hükümdarı I. Abbâs zamanında şehirde büyük bir imar faaliyetine girişildi. Bunun neticesinde şehir tarihinin en parlak günlerini yaşadı.

Safevî döneminde görülen gelişmelerden dolayı “İsfahân nısf-i cihân” (İsfahân dünyanın yarısı) ve “İsfahân nakş-i cihân” (İsfahân dünyanın süsü) gibi yakıştırmalar bugün de Farsçada kullanılmaktadır. Bu dönemde edebî ve kültürel açılardan da büyük bir gelişme meydana gelmiş ve şehirde yüzlerce şair, edip, mûsikişinas, âlim ve filozof yetişmiştir. Ancak 1722 yılında Afganlar tarafından ele geçirmesiyle Orta İran’da isyanların artması üzerine Afgan idaresi halka zulmetmeye başladı. Bu da İsfahân’ın parlak günlerinin sona ermesine sebep oldu.

Nâdir Şah uzunca süren mücadelesinin ardından Afganları İran’dan çıkarmaya muvaffak oldu. 1747 yılında Nâdir Şah’ın öldürülmesinden sonra şehir iki defa yağmalandı. Nâdir Şah’tan sonra şehir giderek önemini yitirmeye başladı. Zend hânedanı ve ardından da Kaçarlar döneminde siyasî açından önemsiz olmakla birlikte ticarî ehemmiyeti korudu. I. Dünya Savaşı’nda önce Bahtiyârî milisleri, daha sonra da Ruslar ile İngilizler tarafından ve II. Dünya Savaşı’nda ise İngilizler tarafından işgal edildi.

Tarih boyunca birçok devlet ve hanedanın idaresi altında bulunan İsfahân’ın uzunca bir dönem başşehir olarak kullanılması şehrin gelişiminde önemli bir etken olmuştur. İsfahân’da bulunan İran mimarisinin en güzel örnekleri, çeşitli dönemlerde görülen mücadele ve savaşlardan dolayı şehrin sık sık istilâya uğrayıp el değiştirmesi nedeniyle bu eserlerin önemli bir kısmı tahrip olmuştur.

Şehirde birçok kütüphane, medrese, hankah ve hastane inşa edilmiştir. Buveyhîler döneminde kurulan tıp merkezi, İslâm dünyasının en önemli tıp merkezlerinden biri bulunmaktaydı. İbn Mendeveyh Ebû Ali Ahmed b. Abdurrahmân el-İsfahânî burada çalışmıştır. Kâkûyîler döneminde İsfahân’a gelen İbn Sînâ, Kâkûyî hükümdarı Alâüddevle Muhammed’in emriyle İsfahân rasathanesini kurmuş ve ilmî çalışmalarını yürütmüştür.

Selçuklular döneminde başşehir olarak kullanılması hasebiyle şehir önemli bir ilim merkezi de olmuştur. Selçuklular döneminde Sultan Melikşâh tarafından Melikşâh Medresesi (Medrese-i Celâlî/Medrese-i Melikşâhî) ve Vezir Nizâmülmulk tarafından Nizâmiyye Medresesi inşa edilmiştir. Ayrıca Selçuklu sultanı Muhammed Tapar tarafından da bir medrese kurulmuştur. Kemâlüddîn-i Sümeyremî Medresesi de bu dönemin bir başka medresesidir. Bugün İran cami mimarisinin en güzel örneklerinden biri sayılan İsfahân Cuma Camii’nin kuzey ve güneyinde yer alan kümbetler de bu döneme aittir. Safevîler döneminde inşa edilen Molla Abdullah Medresesi, Cadde-i Kûçek Medresesi, Cadde-i Büzürg Medresesi, Nimâverd Medresesi, Şemsâbâd Medresesi, İmâmiyye Medresesi ve Hoca Melik Mustevfî Medresesi şehrin önemli medreselerindendir.

Şehirde eğitim alan birçok âlim, İslâm dünyasının farklı bölge ve şehirlerinde ilim çalışmalar yapmışlardır. Yine pek çok âlim, ilim tahsil etmek için İsfahân’a gelmiştir. Tarihî kaynaklar, şehrin ehemmiyetini göstermek amacıyla sayısız âlimin burada yetiştiğini zikretmektedir. Özellikle hadis alanında güvenilir ve birçok âlimin yetiştiği bilinmektedir. Tarihin her döneminde önemli şahsiyetler yetişmiştir: Ebû İsmail Hammâd b. Ebu Süleyman, İbn Rezîn el-İsfahânî, Ebü’l-Hasan Ali b. Sehl el-İsfahânî, Dâvûd ez-Zâhirî ve oğlu İbn Dâvûd ez-Zâhirî, Ebû Müslim Muhammed b. Bahr el-İsfahânî, Ebû Ahmed Muhammed b. Ahmed el-İsfahânî, İbn Eşte, İbn Rüste, Ebü’ş-Şeyh el-İsfahânî, İbnü’l-Mukrî el-İsfahânî, Muhammed b. Ali b. Mende el-İsfahânî, Ebû Sehl es-Sülûkî, Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, Hamza el-İsfahânî, Ebû Müslim el-İsfahânî, Sâhib b. Abbâd, İbn Miskeveyh, Ebû Ali el-Merzûkî, İbn Merdûyye, İbn Fûrek, Ebû Saîd Muhammed b. Ali en-Nakkâş, Ebû Nuaym el-İsfahânî, Râgıb el-İsfahânî, İmâdüddîn el-İsfahânî, Ebû Îsâ el-İsfahânî, Muhammed b. Mahmûd el-İsfahânî, Fahreddîn Es‘ad Gürgânî, Mahmûd b. Abdurrahman el-İsfahânî, Mîr Muhammed Bâkır Dâmâd, Şeyh Bahâüddîn Âmilî.

İsfahân, bugün İran İslâm Cumhuriyeti sınırları içerisinde yer alıp İran’ın dördüncü büyük şehri statüsündedir. Ayrıca aynı ismi taşıyan eyaletin de merkezi durumundadır. İsfahân yaklaşık 2,6 milyon nüfusa sahiptir. Şehir, 2005 yılında UNESCO Dünya Mirası Şehirleri arasına girmiştir.

  • A. K. S. Lambton ve J. Sourdel-Thomine, “Isfahan”, Historic Cities of the Islamic World, ed. C. Edmund Bosworth, Brill, Leiden 2007, s. 167-80.
  • A. K. S. Lambton, “Isfahan”, The Encyclopaedia of Islam: New edition, c. 4, s. 97-105.
  • Ayşe Atıcı Arayancan, “İsfâhan’da Nizarî-İsmâilî Faaliyetleri”, Milel ve Nihal: İnanç, Kültür ve Mitoloji Araştırmaları Dergisi, sy. 14/1 (2017), s. 270-287.
  • Cihat Aydoğmuşoğlu, “17. Yüzyıl Seyyahlarına Göre Safevi Başkenti İsfahan”, Türk Kültürü Araştırmaları Yaşar Kalafat Armağanı, Ankara 2014, s. 71-80.
  • Cihat Aydoğmuşoğlu, “Şah Abbas (1537-1629) Zamanında İsfahan”, Türk Dünyası Araştırmaları, sy. 186 (2010), s. 149-164.
  • David Durand-Guedy, Iranian Elites and Turkish Rulers: A History of Iṣfahan in the Saljuq Period, Routledge, London 2010.
  • Ergin Beksaç, “İsfahan. Mimari”, DİA, c. 22 (2000), s. 502-04.
  • Guy Le Strange, Doğu Hilafetinin Memleketleri (Mezopotamya, İran ve Orta Asya): İslâm Fetihlerinden Timur Zamanına Kadar, çev. Adnan Eskikurt, Cengiz Tomar, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2015.
  • John E. Woods, “İsfahan’ın Moğollar Tarafından Ele Geçirilmesi Üzerine Bir Not”, çev. İlcan Bihter Barlas, Tarih Okulu Dergisi, sy. 2 (2009), s. 137-141.
  • Mirza Bala, “İsfahân”, MEB İslâm Ansiklopedisi, c. 5/2, s. 1068-1072.
  • Muhammed Akdoğan, İsfahan’da Hadisçilik, Gece Kitaplığı, Ankara 2018.
  • Nurulah Yazar, “Büyük Selçuklular Döneminde İsfahan’ın Siyasî Durumu”, İslâmi Araştırmalar, sy. 24/1 (2013), s. 25-38.
  • Osman G Özgüdenli, Selçuklular I: Büyük Selçuklu Devleti Tarihi (1040-1157), İSAM Yayınları, İstanbul 2013.
  • Osman G. Özgündeli, “İsfahan”, DİA, c. 22 (2000), s. 497-502.
  • Tuba Yüksel, “Selçuklu Başkenti İsfahan (Kuruluşundan Moğol İstilasına Kadar)”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul 2013

Atıf Bilgisi

İsfahân. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/mekanlar/isfahan/31