- A +

Ankyra, Ankras, Angora, Engürü, Engüriye gibi şekillerde kullanılan ismin kimler tarafından konulduğu ve ne anlam taşıdığı kesin olarak bilinmemektedir. Grek ve Bizanslı tarihçiler, bu ismin, Mısırlılara karşı kazanılan bir zaferde ele geçirilmiş bir gemi çapası’ndan hareketle verildiğini belirtirler. İç Anadolu’nun kuzeybatısında Ankara Çayının geçtiği ovanın doğusunda yer alır. Şehir müstahkem mevkii yanında ana yolların kesiştiği bir kavşak noktası olması sebebiyle de tarih boyunca büyük önem kazanmıştır.

Eski Ankara’yı teşkil eden Hacıbayram tepesi ile civarında yapılan kazı ve sondajlar, ilk şehri Friglerin kurduğunu (m.ö. VIII-VII. yüzyıllar) ve kalıntılar arasında Hititlere veya daha eski kavimlere ait izlerin bulunmadığını ortaya koymuştur. Friglerin kurduğu şehir, buluntulardan yola çıkılarak, zengin ve mamur bir belde olduğu fikrini vermektedir. Milattan önce 546’da pers egemenliğine giren kent, Kral yolu üzerinde doğu ve batıyı bağlayan ticaret merkezi olma görevini sürdürmüş, İskender ve Selevkoslar döneminde eski önemini yitirmiştir. MÖ 3. ve 2. yy.’larda Trakya’dan gelen Tektosages’lerin başşehri oldu. M.Ö. 189’dan sonra kısa bir Pontus dönemi hariç 580 yıl Roma hakimiyetinde kalan Ankara, en parlak dönemini yaşamış oldu. Galatya’nın merkezi rolündeki bu dönemde bir kült merkezi haline gelen Augustus mabedi; Çankırıkapıda’ki büyük Roma hamamı, bu dönemin önemli kalıntılarıdır. Hıristiyanlık döneminde de dini yapıların inşa edildiği Ankara’da VII. yüzyıldan itibaren İranlıların saldırıları olmuş, Müslüman akınları da bu dönemden sonra başlamıştır. Bu dönemde sık sık tahrip olarak kaleiçine sıkışan Ankara’yı 1073’te Selçuklular fethetmiş, 1. Haçlı Seferi’nde elden çıksa da 1127’den önce yeniden Selçuk Türklerinin hakimiyetine girmiştir. Ankara, bu tarihten sonra Selçuklular arasındaki çatışmalarla el değiştiren bir kent olmuştur. Zaman zaman Konya’dan uzaklaşan Selçuklu ileri gelenlerinin sığındığı bir merkez haline gelen Ankara, Danişmentliler ve Germiyanlıların da idaresi altına girmiştir. 1304-1341 arasında Anadolu’da idareyi eline alan İlhanlıların idare ettiği Ankara’da daha önce Moğollardan kaçarak buraya sığınan Ahi teşkilatları ve daha sonra da İlhanlıların vekili Eretnalıların egemenliği söz konusu olmuştur. Ankara, 1354’te Osmanlıların idaresine girmiştir. 1402’de Timur ile Osmanlı arasındaki büyük savaşa sahne olan Ankara, büyük bir yıkıma uğramış, II. Murat döneminde alt yapı tesisatları ve diğer kentsel hizmetler yenilenmiştir. Fetret dönemindeki kargaşalardan etkilenen Ankara, Karamanla sınır bölgesini teşkil ediyordu. Cem Sultan ile Beyazid çekişmesinde de Cem’in ailesinin kaldığı yer olan Ankara, XVII. yüzyıla kadar önemli bir olaya sahne olmamıştır. Celali isyanlarında, Kalenderoğlu Mehmet Bey’e direnen halk,  Ankara Kalesi’ne isyancıları sokmamıştı. Ankara Kalesi, daha sonra XIX. yüzyılda Kavalalı Mehmet Paşa’nın askerlerinin istilasına uğradı. Günümüz Ankara’sının önemini kazandıran hadiseler ise I. Dünya Savaşı sonrası Osmanlı Hükümetinin imzaladığı Sevr Anlaşması’nın öngördüğü işgal hareketlerine direnen Rumeli ve Anadolu Savunması Hareketlerinin merkezi olması ile başlamıştır. İstanbul’un işgali ile, Anadolu’ya gelerek Ankara’da toplanan Millet Meclisi, 1923’te Türkiye’nin başkenti olarak Ankara’yı kabul etmiştir. Ankara, İstanbul merkezli Osmanlı hükümetinin ve saltanat-hilafet rejimin tasfiyesi ve yeni devletin Türkiye Cumhuriyeti adı ile teşekkülü sonucu, önemini arttırarak, Modern Türkiye’nin siyasi ve idari merkezi olmuştur. 
Tarih boyunca bir savunma hattı oluşturan korunaklı kalesi ile önemini koruyan Ankara, Selçuklu ve Osmanlı idarelerinde çeşitli mimari ve kültürel eserlerle imar edilmiştir. Ancak öne çıkan askeri özelliğinden ötürü Konya, Erzurum ve Sivas’a göre hayli fakir kalmaktadır. 1127’den sonra, Alaaddin Keykubat ve II. Keykavus dönemlerinde kale onarılmış, Akkale adı ile içkale inşa edilmiştir. Kalenin etrafındaki konut bölgesini çevreleyen bir sur daha Celali İsyanları döneminde Ankara Kadısı Vildanzade Mehmet Efendi tarafından yaptırılmıştır. Ankara’nın ilk camisi olarak, 1178 tarihli Alaaddin Camii kaydedilmektedir. Selçuklu fethinde, kalenin dışına doğru genişleyen şehirde ilk İslami eserlerden biri, Alaaddin Keykubat’ın emirlerinden Kızılbey’in yaptırdığı cami ve küllliyedir. Bu cami ile aynı mevkide yer alan 1290 tarihli Arslanhane  ve Saraç Sinan Camileri, kentin o dönemde güneye doğru genişlemiş olduğuna işaret etmektedir. Bunun dışından Ahi Yakup Camii (1392), Hacı Bayram Camii (1427), Yeğenbey Camii (1438), Kiçikli Mescidi (1443), Cenabi Ahmet Paşa (1566), Leblebici Camii (1713) gibi eserleri de saymak mümkündür. XIX. yüzyıla gelindiğinde Ankara’da 77 adet cami ve mescit bulunuyordu. Bu dönemdeki nüfusunun 20.000 civarında olduğu bilinmektedir. Yine bu yüzyılda 26 Medrese ve 7 sıbyan mektebinin bulunduğu kaydedilmektedir. Bu medreselerden bugüne kalan maalesef olmamıştır.
Ankara, XIV. yüzyıldan itibaren Anadolu’da Bursa’dan Tebriz’e uzanan İpekyolu’nun önemli bir menzili olmuştur. İngiltere’deki sanayi devrimine kadar, bilhassa Ankara Keçisinden elde edilen tiftik yünü önemli bir ticaret metaı olarak öne çıkmıştır. Bu ticari hareketliliğe önderlik eden esnaf teşkilatları Ankara’nın kültürel iklimine hakim olmuşlardır. Bugün Ankara’da her biri birer ziyaretgâh olan pek çok türbe, bu hareketliliğe işaret etmektedir: Ahi Yakup, Ahi Yusuf, Ahi Hüsamettin, Ahi Şerafettin, Ahi Fatıma Bacı, Ahi Mesut, Ahi Elvan, Ahi Çomak, Ahi Cemal, Ahi İsmail bu dönemi simgeleyen isimler olmuşlardır.
Osmanlı döneminin önde gelen mutasavvıflarının doğum yeri olan Ankara’da halen en önemli İslami merkez olma hüviyetini koruyan Hacı Bayram Camii, Dergah ve Külliyesi’nin kurucusu olan, Hacı Bayramı Veli (asıl adı Numan, ö. 1429) Ankara’nın en önemli medresesi olan Melike Hatun’un yaptırdığı Kara Medrese’de müderrislik yapmıştır. Daha sonra, Hamidüddin Aksarayi’ye intisap eden Müderris Numan Efendi; bugün medfun olduğu Augustus tağınağı yanındaki araziye dergahını inşa etmiştir.
XVII. yüzyılın ünlü mutasavvıfı Aziz Mahmud Hüdayi de Anakara Şereflikoçhisarlı’dır. Yine XVII. Yüzyılda vefat eden Mesnevi Şârihi İsmail Ankaravi de, Ankara’da doğup, bir dönem burada Mesnevi okutmuştur. XX. yüzyıl Türkiye’sinde önemli tesirleri olmuş mutasavvıf Arvâsi ailesi de Ankaralıdır. Yine, meşhur İslam Tarihi yazarı Mustafa Asım Köksal da Anakaralı olup Keçiören’de medfun bulunmaktadır. İslamcı Edebiyat’ın köşetaşlarından olan “Edebiyat” dergisi Nuri Pakdil önderliğinde 1969-1984 yılları arasında Ankara’dan neşredilmiştir.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında modern bir şehir olarak ilk kent planları Ankara’da tatbik edilmek istenmiş, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin seküler kent ve mimarlık kültürünün ilk örnekleri Ankara’da verilmeye çalışılmıştır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında İstanbullu mimarların eli ile neoklasik anlayışta Osmanlı-Selçuklu motifleri ile süslü binalarla gelişen Ankara, çık kısa bir zaman sonra Alman mimarların eliyle gelişen bir kent hüviyetine bürünmüştür. Hemen hemen tüm kamu binalarını inşa eden Alman mimarların da etkisi ile Ankara, Yeni Türkiye ulusunun inşası sürecinde modernist bir dokuya bürünmüştür.

  • Feridun Büyükyıldız, Başka Kent Ankara, Phoenix, Ankara 2010.

  • Rifat Özdemir, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Ankara, Kültür Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1986.

  • Sargon Erdem, S. Özaydın, A. Özdemir, “Ankara”, DİA, c. 3 (1991), s. 201-209.

  • Pars Tuğlacı, Osmanlı Şehirleri: Ankara, Milliyet Yayınları,  İstanbul 1971, s. 21-26.

Atıf Bilgisi

Ankara. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/mekanlar/ankara/69