- A +

Şehrin bilinen en eski adı Amesia’dır. Batı doğu istikametinde akan Yeşilırmak’ın geçtiği dar bir vadide konumlanana Amasya’nın tarihi Anadolu’nun eski devletlerinden Hititlere uzanmaktadır. Şehir, çeşitli tarihçiler tarafından “Anadolu Şehirlerinin İncisi, Bağadu’r-Rûm, Medinetü’l-Hükema, Medreseler Şehri” gibi çeşitli vasıflarla anılmıştır. Amasya, Orta Karadeniz bölgesine dökülen, Anadolu’nun en önemli nehirlerinden Yeşilırmak’ın, İç Anadolu’dan, Karadeniz’e uzandığı kıvrımdaki yüksek kayalarla çevrili dar bir vadide konumlanmaktadır. Vadi’nin güney yakası yerleşime daha elverişli olup, tarih boyu Karadeniz’i, Anadolu’nun içlerine bağlayan ticaret yollarının önemli bir merkezi olmuştur. Samsun ve Tokat arasındaki bu durak, güneyde Kayseri; doğuda Erzincan ve Erzurum’a uzanan önemli bir kavşak noktasıdır.

Helenistik dönemde Pontus krallarının başşehri olmuş Amasya, miladi 63 yılında Roma sınırları içine girmiştir. 712’de İslam’ın fethettiği Amasya kısa bir dönem Emevi devletine bağlı kalmış; Bizans’ın Amasya’yı bütünü ile kaybetmesi Ancak 11. yüzyıldaki Selçuklu fetihleriyle olmuştur. Önce Danişmentliler ve sonra 12. yüzyıl ortasına II. Kılıçarslan döneminde Anadolu Selçuklularının idare ettiği Amasya, Dar’ül-İzz ünvanı ile anılmıştır. Bu dönemde Selçuklu Devleti’ndeki iç çekişmelerden ve Babai Ayaklanması’ndan etkilendi. 1243 Kösedağ Savaşı’ndan sonraki süreçte, Moğol Valileri tarafından idare edilen şehir, daha sona Sivas merkezli Eretna beyleri idaresinde kaldı. Eretnalıların tasfiyesi ve bazı küçük beyliklerin kısa zamanlı egemenlikleri; Kadı Burhanettin devletine karşı, bu beylerle ittifak eden Osmanlı Sultanı I. Bayezit’in, kenti 1398’te ilhak etmesi ile son buldu. Osmanlı Sultanı, kentin idaresini oğlu (Çelebi) Mehmet’e bıraktı. Ankara Savaşı sonrası başlayan Fetret Devri sürecinde Amasya, Çelebi Mehmet’in karargâhı olarak konumlanmıştır. I. Süleyman devrinin sonlarına kadar, Osmanlı Devleti’inde şehzadelerin idari tecrübe kazanmaları için Sancak Beyi olarak görev yaptıkları, devletin doğu sınırına yakın stratejik bir konumda yer almıştır. II. Murat, II. Mehmet (Fatih), II. Bayezit, burada Sancak Beyliği yapmışlardır. Kanuni’nin oğulları Bayezit ve Mustafa da burada şehzadelik yapmıştır. Şehzade Mustafa’nın katlinden sonra, Amasya’nın bu rolü İstanbul’a daha yakın merkezlere geçmiştir. Kanuni, Nahcivan Seferi sonrası, 1555’te Amasya’da kışlamış, burada Avrupa heyetlerini kabul etmiş, İran şahı Tahmasb, kendi üzerine gelecek Osmanlı tehdidini bertaraf etmek için, Amasya’ya kalabalık bir heyet göndermiştir. Sultan’ın kabul ettiği heyete Osmanlı’nın istekleri iletilmiştir. Süleyman’ın gönderdiği bu mektup anlaşma şartları olarak kabul edilmekte olup Amasya Anlaşması adı ile Osmanlı ve Safeviler arasındaki ilk anlaşma olarak nitelenmektedir.

Klasik çağda, Osmanlı siyaset ve kültüründe son derece önemli bir yere sahip olan Amasya, medrese ve tasavvuf geleneğinin köşetaşlarından biri olmuştur. İlkçağlarda Coğrafyacı Strabon’un yaşamış olduğu şehir; Osmanlı döneminde medrese kültürü ve Şehzade Sarayı çevresindeki canlı sanat çevresinin etkisi ile pek çok ismin yetişmesine muhitlik teşkil etmiştir. Tarihçi Şükrullah; Hat Sanat’ında Osmanlı’ya merkezi bir rol kazandıran Şeyh Hamdullah, ulemadan Müeyyetzade Abdurrahman Çelebi, Zenbilli Ali Efendi,  ünlü Tabib Sabuncuoğlu Şerafettin  gibi isimler bunlardan bazılarıdır. 1861’de Şehre gelen Seyyah G. Perrot, nüfus 25000 civarındaki şehirde yer alan medreselerde eğitim gören 2000’e yakın öğrenci nedeni ile kenti “Anadolu’nun Oxford”u olarak nitelendirmiştir. Amasya tarihini yazan Mustafa Vazıh Efendi de kenti bir talebeler şehri olarak vasıflandırmıştır.

16. yüzyılda 55 mahallesi olan şehirde, dokuz cami, on medrese, dört zaviye, altı imaret ve on beş hamam olduğu kaydedilmektedir. Şehirdeki en eski İslam Eseri, bugünki Şamlar Camii’nin bulunduğu yerde kale eteğinde Danişmentlerin 12. yüzyılda yaptıkları camidir. Bugüne kadar ulaşan Fethiye Camii 1116’da Danişmentlilerin fethi ile kiliseden camiye çevrilmiştir. Selçuklu eserlerinden Burma Minareli Cami 1247’de yapılmış, minaresi Osmanlı döneminde inşa edilmiştir. Osmanlı döneminde yapılanlardan Çilehane Camii olarak bilinen Yakup Paşa Tekkesi 1413’te; Amasya’nın önemli camilerinden Beyazıtpaşa Camii 1414’te inşa edilmiştir. 15. yüzyıl, Amasya için imar faaliyetlerinin arttığı bir dönem olup, bugünkü Amasya’nın mimari kimliğini bu dönemde kazandığı ifade edilebilir. II. Murat’ın vezirlerinden Yörgüç Paşa’nın yaptırdığı cami 1428’de; Mehmet Paşa Camii 1485’te inşa edilmiştir. Amasya’nın en geniş külliyesi hüviyetindeki II. Bayezit Külliyesi 1486’da Medrese, İmaret ve Cami fonksiyonları ile açılmış olup Medrese hariç tüm birimleri Yeşilırmak’ın güney kıyısında halen aktiftir. II. Bayezit’in eşi Bülbül Hatun’un yaptırdığı Hatuniye Camii ve külliyesi de, 1510’da inşa edilmiş olup nehrin kuzey kıyısındadır. Sultan Bayezit, Gök Medrese, Haliliye, Çelebi Mehmet, Küçük Ağa ve Büyük Ağa Medreseleri günümüze ulaşan Medrese yapılarıdır. Ayrıca, İlhanlı Hükümdarı Olcaytu adına 1309’a tarihlenen Tıp Medresesi de günümüzde ayakta olup Amasyalı Hekim Sabuncuoğlu Şerafeddin adına kurulmuş Tıp ve Cerrahi Müzesi olarak hizmet vermektedir.

Bugünkü Amasya, tarihsel güzergah olma özelliğini korumaktadır. Samsun limanını iç kesimlere bağlayan demiryolu, 1930’larda inşa edilmiştir. Ancak bugün kullanılmamaktadır. Yeşilırmak kıyısınca 4 km boyunca uzanan tarihi şehir, coğrafyası nedeni ile kısıtlı bir genişleme göstermekte olup yeni gelişme alanları güneybatı istikametinde konumlanmaktadır.

  • İlhan Şahin ve Feridun Emecen, “Amasya”, DİA, c. 3 (1991), s. 1-4.

  • Pars Tuğlacı, Osmanlı Şehirleri: Amasya, Milliyet Yayınları, İstanbul 1985.


Atıf Bilgisi

Amasya. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/mekanlar/amasya/14