- A +

İslâm tarihinde eğitim ve öğretim kurumlarının genel adı olan medrese, yüksek eğitim kurumu anlamında da kullanılmıştır. İslâmiyet okuma ve yazma faaliyetinin yaygın olmadığı bir coğrafyada doğmuş, ancak kitâbî bir din olması ve vahyin “oku” emriyle başlaması Müslümanları yoğun bir şekilde eğitim ve öğretim faaliyetine sevk etmiştir. Mekke’de Hz. Peygamber’in evi ve Dârü’l-Erkâm bu faaliyetler için ilk iki önemli mekândı. Medine’ye hicretin hemen akabinde kurulan Mescid-i Nebevî’de kadın erkek, çocuk yaşlı herkes çeşitli yollarla eğitilirken, “Suffe” adı verilen kısımda ise bir grup sahabî kendilerini bütünüyle ilim öğrenmeye adamıştı.

Gerek Kur’ân ayetleri gerekse Hz. Peygamber’in ilmi teşvik eden sözleri, Müslümanlar arasında eğitim öğretim kurumlarının gelişerek yaygınlaşmasını sağlamıştır. Bu anlamda İslâm dünyasında ortaya çıkan ilk yaygın eğitim kurumu okuma-yazma, hesap ve ilmihal bilgilerinin öğretildiği “küttâb”lardır. Cami veya mescidlerin bir parçası olarak varlığını devam ettiren küttâbların yanı sıra camilerdeki özel ders halkaları, âlimlerin evleri, kütüphaneler, kitapçı dükkânları (varrâk), saray, devlet adamlarının konakları, tekkeler (dergâh, hankâh, zâviye) ve ribâtlar Müslümanlar için birer eğitim-öğretim yeriydi.

Medreseleri diğer eğitim kurumlarından ayıran temel özellik, öğrenciler için yeme-içme ve barınma imkânı sağlaması, maaşlı sabit öğretim elemanlarının bulunması ve giderlerinin vakıflar tarafından karşılanmasıdır. Me’mûn döneminin (813-833) Beytü’l-Hikme’si ile Büveyhî emirleri ve devlet adamlarının kurdukları Dârü’l-ilm’ler her ne kadar eğitim-öğretim faaliyetlerinin yürütüldüğü kurumsal yapılar olsa da bunlar, medrese olarak görülemez. IV./X. yüzyıldan itibaren nüveleri oluşan medreseler, Selçuklular döneminde Nizâmülmülk’ün öncülüğünde tam teşekküllü şekilde başta Bağdat’ta hizmete girmiş (459/1067) ve onu diğer şehirler takip etmiştir. 1233’te tamamlanan Müstansırıyye Medresesi fizikî yapısı ve öğretim kadrosu açısından bu medreseler içerisinde en gelişmiş olanıydı.

Selçukluların hakimiyetinde medreselerin kurulmasının temel nedeninin, Fâtımîler ve Büveyhîler’in Şiîlik’i yaymalarının önüne geçmek olduğu söylenmektedir. Diğer yandan devlet yönetiminde söz sahibi olmak isteyen Türklerin (Oğuzların) eğitilmesinin de hedeflendiği belirtilir. V./XI. yüzyıldan itibaren doğu İslâm dünyasındaki medreselerin hızla yaygınlaşması ilmiye sınıfını ortaya çıkarmıştır. Bu kurumlar, ilim adamı yetiştirmenin yanı sıra adlî kurumlarda kadı vb. yetkililerin, camilerdeki din görevlilerinin ve kalemiye olarak anılan devlet memurlarının ve bürokratların yetişmesine hizmet etmiştir. Medreselerin yaygınlaşması sayesinde İslâm dünyasında ortak bir ilim dili gelişmiş ve eğitimde büyük ölçüde birlik sağlanmıştır. Öte yandan Fâtımîler, Kahire’de Şiî-İsmâilî dâîler yetiştirmek için Ezher’i bir eğitim öğretim kurumu olarak hizmete sokmuştur (975).  Eyyûbîler, Fâtımîler’e son verince (1171) burayı Sünnî bir eğitim merkezi haline getirmiştir.

Medrese geleneğini Selçuklulardan devralan Osmanlılar, ihtisas medreseleri kurmak suretiyle medreseleri geliştirmiştir. Osmanlı dönemine ait ilk medrese Orhan Gazi tarafından 1331’de İznik’te kurulmuş ve baş müderris olarak Dâvûd-i Kayserî atanmıştır. Sahn-ı Semân medreselerinin yapılması (1463-1470), Osmanlı medreseleri için bir dönüm noktası olmuştur. Osmanlı döneminde ihtisas medreseleri arasında Dârü’l-Hadîs, Dârü’l-Kurrâ ve Dârü’t-Tıb bulunmaktaydı; ancak bunun öncesinde İslâm dünyasında benzer ihtisas medreselerinin var olduğu da unutulmamalıdır. 1773’te Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun’un açılmasıyla birlikte medreselere alternatif modern eğitim kurumları ortaya çıkmıştır. 1924’te Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu’yla medreseler kapatılarak zaman içerisinde oluşan ikililik son bulmuştur. Bu kanun çerçevesinde XIX. yüzyılın ortalarında yüksek öğretim vermek üzere kurulmuş olan Dârü’l-Fünûn ise özerk bir hüviyet kazanarak lağvedilip yerine İstanbul Üniversitesi’nin kurulduğu 1933 yılına kadar varlığını sürdürmüştür.

Selçuklu döneminden itibaren medreselerin müfredatında ağırlıklı olarak fıkıh ve kelâm dersleri yer almıştır. Ayrıca diğer İslâmî ilimlerin yanında dil ve edebiyat, matematik, geometri, tıp ve astronomi gibi dersler bu konularda yetkin müderrisler tarafından okutulurdu. Dersler ve ona bağlı olarak okutulacak kitaplar, müderrislerce belirlenirdi. Müderris atamalarında devletin resmî mezhebinin yer yer etkili olduğuna rastlanır.

Medreselerin öğretim kadrosunda büyüklüğüne ve okutulan derslere göre sayıları değişen müderrisler olurdu. Müderrislerden sonra asistan konumunda olan mu‘îdler gelirdi. İmam ve müezzin dışında öğrencilerin derse devamlılığını ve medresenin gelir-giderleriyle ilgilenen kâtipler, yazı ile ilgili malzemeleri temin eden ve ders kitaplarını istinsah eden nâsih ve varrâklar, temizlik işlerinden sorumlu hizmetliler bulunurdu. Öğrenciler genellikle başlangıç, orta ve ileri düzeyde olmak üzere üç gruba ayrılırdı.

Medreselerde dersler hocanın etrafında “U” veya “halka” halinde oturularak takip edilirdi. Dersler sabah ve ikindi olmak üzere iki devrede görülürdü. Hoca dersi istediği metot ve teknikle işleyebilirdi. Öğrenimde not tutma (imlâ), ezberleme, tekrar, karşılıklı soru-cevap, münazara, tartışma, mütalaa ve takrir usulleri takip edilirdi. Bu bağlamda erken dönemden itibaren talebe ve hocanın uyması gereken kuralların konu edildiği ilim adabına dair çok sayıda eser yazılmıştır. Bu eserler ilim yolcularına ve müderrislere kılavuzluk etmiştir. Öte yandan medreselerde takip edilen müfredatlar, İslâmî gelenekteki ilimler tasnifinin yeniden gözden geçirilmesine yol açmıştır.

Medreseler, varlıklarını sultanlar ile ailelerinin, devlet adamları ve zengin kimselerin kurduğu vakıflar sayesinde sürdürmüştür. Müderrislerin maaşları ve öğrenci giderlerinin vakıfça karşılanamaması durumunda medreseler devlet bütçesiyle desteklenmiştir.

  • Nebi Bozkurt, “Medrese”, DİA, c. 28 (2003), s. 323-327.
  • M. Hanefi Palabıyık, “Medreseler ve Mektepler”, İslâm Kurumları Tarihi El Kitabı, ed. Eyüp Baş, Grafiker Yayınları, Ankara 2013, s. 491-511.
  • Bedreddin İbn Cemâa, İslâmî Gelenekte Eğitim Ahlakı: Tezkiretü’s-Sâmi‘ ve’l-Mütekellim fî Edebi’l-‘Âlim ve’l-Müte‘allim, çev. M. Şevki Aydın, TDV Yayınları, Ankara 2012.
  • Ebü’l-Mefâhir Abdülkadir b. Muhammed en-Nuaymî, ed-Dâris fî Târîhi’l-Medâris, thk. İbrahim Şemseddin, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1990.
  • George Makdisi, Ortaçağ’da Yüksek Öğretim: İslâm Dünyası ve Hıristiyan Batı, çev. A. Hakan Çavuşoğlu ve H. Tuncay Başoğlu, Klasik Yayınları, İstanbul 2012.
  • George Makdisi, İslâm’ın Klasik Çağında Din Hukuk Eğitim, çev. H. Tuncay Başoğlu, Klasik Yayınları, İstanbul 2012.
  • Ahmed Çelebi, İslâm’da Eğitim-Öğretim Tarihi, çev. Ali Yardım, Damla Yayınları, İstanbul 1998.
  • Harun Yılmaz, Zengî ve Eyyûbî Dımaşk’ında Ulema ve Medrese (1154-1260), Klasik Yayınları, İstanbul 2017.
  • Cevat İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, Küre Yayınları, İstanbul 2019.
  • Murat Çelik, Osmanlı Medreseleri ve Avrupa Üniversiteleri (1450-1600), Küre Yayınları, İstanbul 2021.

Atıf Bilgisi

Medrese. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/medrese/3637