Kusayr-ı Amra
(132/750)
Emevîler döneminin en ilginç ürünlerinden olan çöl kasırları, İslâm dünyasında bir daha benzerlerinin ortaya çıkmadığı, Emevî üst sınıfına hitap eden yapılardır. Şam ve Filistin hattında şehirlerden uzak, çölün içerisinde inşa edilen bu yapıların ortak özellikleri, içlerinde hamamların ve toplantı salonlarının bulunduğu, merkezî avlulara sahip eğlence mekânları olmasıdır. Sayıları kayda değer miktarda olan bu yapıların bazılarında av köşkleri, mescit ve askeri garnizonlar bulunmakla beraber, kasırların müstahkem bir şekilde yapılmış olması da, dönemin mimarisinde bir ara form oluşturduklarının göstergesidir (Creswell, 1989).
Bugün ekseriyeti Ürdün’de ve geri kalan kısmı da İsrail ve Suriye’de bulunan bu yapılar, Emevîler’den sonra terk edilmiş olup, sonraki dönemlerin müelliflerince de mevzu bahis edilmemişlerdir. İçlerinde çok sayıda duvar resimleri, mozaik ve heykeller barındıran bu yapılar taş, tuğla ve mermerden inşa edilmiş olup, bölgedeki Roma ve Pers mimarisinin özelliklerini taşımaktadır. Öyle ki, Avrupalı arkeologlar tarafından yapılan çalışmalarla açığa çıkartılan bu kasırlar, başta taşıdıkları mimarî özelliklerden, bilhassa hamam kısımlarındaki tezyinattan ötürü Roma yapıları zannedilmiştir.
Sayıları 20’ye ulaşan çöl kasırlarından, sahip oldukları mimarî özellikleriyle ön plana çıkan Kusayr-ı Amra, Kasr-ı Mşatta ve Kasr-ı Harana Ürdün sınırları içerisinde, Hirbetü’l-Mefcer, nam-ı diğer Hişâm Kasrı ise Batı Şeria yakınlarında bulunmaktadır.
XIX. yüzyılın sonlarında ve XX. yüzyılın başlarında yapılan arkeolojik kazılarla ortaya çıkan Hirbetü’l-Mefcer’in yapım tarihine ilişkin edindiğimiz bilgiler, yine kazılarda bulunmuş olan Hişâm b. Abdulmelik’e ait olduğu sanılan bir kitabeden kaynaklanmaktadır. Her ne kadar Emevî halifesi Hişâm b. Abdulmelik zamanda (724-743) inşa edildiği düşünülse de yapının sahip olduğu mimarî üslubun ve tezyinatın, halifenin karakteriyle zıt düştüğünden, zevk ü sefâya düşkünlüğü ve alışılmışın dışında zevklere sahip olmasıyla bilinen veliaht Velid b. Yezîd tarafından yaptırıldığı ve onun hilafeti zamanında (743-744) inşaatın devam ettiği de iddia edilmektedir. İnşaatın tamamlanmaması bu düşünceyi kuvvetlendirmektedir (Beksaç, 1998, s. 326).
Yapı, güney kısmında bulunan merkezi avluya sahip bir saray, mescid, 16 ayaklı geniş bir hamam, ikinci bir avlu ve sekizgen bir pavilion’dan ibaret birbirine bitişik yapılar topluluğundan oluşmuştur. Yaklaşık 65 x 67 m. lık bir alana sahip olan bu yapılar topluluğunun dış çeperi müstahkem bir şekilde inşa edilmiş olup, iki katlı olacak şekilde tasarlanmıştır. Doğuya bakan giriş kapısından, güney bölgesinde kalan ve beş birimden oluşan sarayın iç avlusuna geçilmekle birlikte, güney duvarına bitişik birimdeki mihraplı mekânın, ana mescitten ayrı bir mescit olduğu düşünülmektedir. Sarayın kuzeyine bakan tarafından ana mescide ve ikinci bir avluya açılan kapılar mevcut olup, her iki mekân hamam ile irtibatlıdır. Kuzey tarafında bulunan hamam ise yapının en değişik birimidir. İçerisinde halvet, havuz, sıcaklık, soğukluk ve hela gibi bölmeler barındıran hamam, yaklaşık 30x30 m. boyutlarında kare planlı, merkezi bir kubbe ve tonozlarla örtülmüş bir yapıdır. Çok zengin ve alışılmışın ötesinde bir tezyinata sahip olan hamamda duvar resimleri, geometrik mozaikler, yalancı mermerden boyalı heykeller, özellikle çıplak kadın heykelleri mevcuttur. Dikkat çeken heykellerden biri de, o zamana kadar paralara basılan Emevî halifelerinin suretlerinden ayrı bir görünüm arzeden halife heykelidir (Beksaç, 1998, s. 327).
Daha küçük ölçekli Kasr-ı Harana ise, diğer çöl kasırlarına nazaran kırsalın şartlarına uygun bir şekilde inşa edilmiştir. Amman şehrinin 60 km doğusunda kalan ve Suudi Arabistan sınırına yakın bulunan bu kasır, yaklaşık 35x36 m. ebatlarında, iki katlı, kare formunda, kenarlarında ve köşelerinde kuleleri olan, kale görünümlü müstahkem bir yapıdır. Emevî halifelerinden Velid b. Abdulmelik zamanında (705-715) inşa edildiği düşünülen bu yapı, av köşkü ve çiftlik olarak kullanılmakla beraber, dış duvarlardaki pencere açıklıklarının darlığı, kalın taş duvarları, korunaklı yapısı ve gözetleme kuleleri, yapının herhangi bir saldırıya maruz kalabilecek bir yerde olduğunu ve savunulmaya hazır bir şekilde yapıldığını hissettirmektedir (Creswell, 1989). Yapının güney cephesindeki dışa doğru taşan, iki çeyrek daire ile tanımlanmış kapısından (yaklaşık 4x9 m) içeri girildiğinde, avluya doğru açılan bir koridor ve zemin kattaki çok sayıda birimlerin en büyükleri sayılabilecek iki odanın sağ ve sol tarafta kapıları mevcuttur. Yine yaklaşık 12x12 m ebatlarında kare şeklindeki iç avlunun sağında ve solunda üst kata çıkan merdivenlerle birlikte, etrafında çok sayıda irili ufaklı birim ve bu birimlere açılan yedi kapı mevcuttur. Yapıda dönemin Pers mimarlığının etkileri ağırlıklı olsa da, Şam bölgesindeki Roma mimarlığının izleri görülmektedir. Yapının üst katında yer alan kabul salonunda ve diğer birimlerde, yanyana dizilmiş küçük sütunlarla desteklenen payanda kemerli duvarlar, dönemin Pers mimarlığının izlerini taşımaktadır (Creswell, 1989). 1901 yılında arkeolojik kazılarda açığa çıkartılan Kasr-ı Harana, 1970’li yılların sonunda bir dizi onarımlar görmüş olup, bugün dahi varlığını sürdürmektedir.
XIX. yüzyılın sonlarına doğru arkeolojik kazılarla ortaya çıkartılan Kusayr-ı Amra, Amman’ın doğusunda kalan Azrak vahasında bulunmaktadır. Birbirine bitişik birimlerden oluşan yapının ana kısmının karşısında müstakil bir birim ve kuyu bulunmakla beraber, arada kalan kısım bir dış avluyu tanımlamaktadır. 1985 yılında UNESCO Dünya Mirası listesine eklenen yapının banisinin kim olduğu tartışmalı olmakla birlikte, 710 senesinden sonra yapıldığı düşünülmektedir. Son zamanlarda elde edinilen yeni bulgular ve yapının karakteristik özellikleri üzerinden yürütülen tahminler, II. Velid’in veliahtlığı döneminde inşa edildiği düşüncesini desteklemektedir (Beksaç, 2002, s. 461). Yığma taş ve tuğlalarla inşa edilen yapının (yaklaşık 50x25 m.) ana birimlerinden olan giriş/kabul salonu, üç nefe ayrılacak şekilde beşik tonozlarla örtülmüştür. Bu kısmın duvarlarında bir Bizans İmparatoru, Vizigot Kralı Rodrik, Sâsânî Kralı Hüsrev, Habeş Kralı gibi Emevîler tarafından yenilgiye uğratılmış hükümdarların resimleri bulunmaktadır. Ayrıca Bizanslı ustalar tarafından yapıldığı düşünülen, Arapça ve Yunanca kitabelerle birlikte, av sahnelerinin, avcıların, müzisyenlerin ve yıkanan çıplak kadınların tasvirleri de mevcuttur (Stierlin, 2008, s. 34-35). Soyunmalık, ılıklık, sıcaklık, halvet ve külhan gibi bölümlerden oluşan hamamda soyunmalık ve ılıklık bölümleri tonozlarla örtülmüş olup, sıcaklık kısmını örten kubbede ise, burç takımyıldızı ile birlikte bilinen dünyanın gökyüzü resmedilmiştir.
XIX. yüzyılın ortalarında keşfedilen Kasr’ı-Mşatta ise yaklaşık 144x144 m. lik bir alana yayılan, yüksekliği 3 ila 5.5 m. arasında değişen kalın taş duvarlarla çevrelenmiş, kenar ve köşelerinde çok sayıda yüksek yalancı kuleleri bulunan, kare formunda gayet müstahkem bir Emevî sarayıdır. Yapı konumu, Amman’ın yaklaşık 30 km güneyinde yer almakla beraber, Hicaz Demiryolu İstasyonu’nun kuzeydoğusunda yakın bir bölgede konumlanmaktadır. Helenistik dönem, Mezopotamya ve Pers etkilerinin görüldüğü çok zengin bir tezyinata ve bezemelere sahip Kasr’ı-Mşatta’nın birtakım parçaları Berlin’deki Pergamon Müzesi’nde sergilenmektedir. Yapının banisinin kimliği ihtilaflı olmakla birlikte, II. Velid’in hilafet yıllarında inşa ettiği düşünülmektedir (Beksaç, 2001, s. 578). Roma mimarlığının etkisi gözüken yapıya güney cephesinde yer alan iki yarım sekizgen ile tanımlanmış bir cümle kapısından girilip, küçük avlulardan geçilerek, merkezi avluya ulaşılmaktadır. Merkezî avlunun kuzey tarafında divanhâne ve divanhâneye bağlı yan birimlerle beraber, bazilika tarzı bir mekâna sahip taht salonu vardır. Yapının güney tarafında, girişin sağ tarafında yer alan kısımda ise mescit ve diğer birimler bulunmaktadır.
- H. Stierlin, İmanın ve İktidarı Hizmetinde, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2008.
- A. E. Beksaç, “Hirbetü’l-Mefcer”, DİA, c. 17 (1998), s. 326-327.
- A. E. Beksaç, “Kusayru Amre”, DİA, c. 26 (2002), s. 461-462.
- A. E. Beksaç, “Kasrü’l-Müşettâ”, DİA, c. 24 (2001), s. 577-579.
- K.A.C. Creswell, A Short Account of Early Muslim Architecture, Scolar Press, Aldershot 1989, s. 96-207.