- A +

Kubbetü’s-Sahrâ, hala orijinal haliyle ayakta duran erken dönem İslâm mimarisinin en eski örneği olarak kabul edilir. Yapı şehrin silüetine hakimdir ve Mescid-i Aksâ'nın merkezinde bulunan Kaya’nın zirvesi etrafında inşa edilmiş olup yüksek bir platformda yer almaktadır. Bazı tarihi kaynaklar, ilk olarak Halife Ömer b. el-Hattâb tarafından inşa edildiğini iddia ederken diğerleri Halife Muaviye b. Ebû Süfyan tarafından inşa edildiğini iddia eder (Al-Ratrout, 2004, s. 223). Birkaç yüzyıl sonra binanın yenilendiği sırada adı, Abbâsî halifesi el-Me’mûn tarafından değiştirilmiş olsa da yapının içindeki bir kitabeden de anlaşılacağı üzere yapının tamamlanma tarihi, Emevî halifesi Abdulmelik b. Mervan döneminde 72/691 yılıdır (Al-Ratrout, 2004, s. 450).

Kubbetü's-Sahrâ (Kayanın veya Taşın Kubbesi) ismi, sonradan üzerine altın kubbenin inşa edildiği Kaya'nın kutsallığına (Arapçada Sahrâtü Beyti’l-makdis) yönelik bir bir vurgu içerir. Kutsal Kaya, yeryüzündeki ikinci cami olan Mescid-i Aksâ’nın merkezi bir bölümünü oluşturduğu için öncelikle Müslümanlar için birçok öneme sahiptir. Mescid-i Aksâ bölgesi ve özellikle merkezindeki kaya, önceki peygamberlerin kıblesi olduğu gibi Hz. Muhammed ve erken dönemdeki müslümanların da kıblesiydi (h. 610-624). Gece yolculuğu (isrâ’ ve mi‘râc) ile olan ilişkisinin yanı sıra kayanın  kıyamet gününe götüren olaylarla ilişkisi olduğuna da inanılır. Tüm bunlar onu, hem geçmişte hem bugün hem de gelecekte İslâmi inanç için merkezi hale getirmiş ve Müslümanların yüzyıllar boyunca bölgeye çok fazla ilgi göstermesinin nedeni olmuştur.

İslâmi rivayetler, Kubbetü’s-Sahrâ’nın halihazırdaki binasını Halife Abdulmelik b. Mervan’a dayandırır, ancak şehri (16/637) aldıktan sonra Kaya da dahil olmak üzere Mescid-i Aksâ alanını tanzim ederek temizleyen ilk kişinin Hz. Ömer olduğundan bahsederler. Ahmed b. Hanbel’in Müsned’indeki bir rivayete göre, Hz. Ömer Ka'b el-Ahbar'dan bu yapının nerede inşa edilmesi ve mihrabın cami içinde nereye yerleştirilmesi konusunda tavsiye istedi ve Ka'b tarafından Kaya'nın arkasına yerleştirilmesi tavsiye edildi. Ancak Hz. Ömer mescidi, Hz. Muhammed'in İsra Gecesi'nde namazı kıldırdığı yere ve cami alanının en üst cephesine yerleştirmeyi seçti.  Böyle davranmasının diğer bir nedeni de kıble olarak Kaya'nın öneminin, artık Kaya değil de, namazda odak noktası olması gereken Kâbe ile nesih olmasıdır. Yakın tarihli bir çalışmaya göre yapı fikri Bilâdü’ş-Şâm valisi ve daha sonra Kaya üzerindeki binanın inşasını planlayan ve başlatan ilk Emevî Halifesi Hz. Muaviye ile başlamıştır (Laurent, 2017, s. 23-28). Ancak genel olarak, binanın yapımının Mısır'dan elde edilen yedi yıllık vergi gelirini yapı için harcayan ve 685’te başlayan inşayı 691’de tamamlayan Abdülmelik döneminde başlanıp tamamlandığı kabul edilmektedir.

Modern dönemde birçok bilim insanı, oryantalist, misyoner ve siyonist tarafından araştırılan Kubbetü’s-Sahrâ’nın inşa nedeni, birbiriyle çelişen gerekçelerle ortaya konmuştur. Gözden kaçan şey, Kubbetü’s-Sahrâ’nın inşasının Mescid-i Aksâ alanındaki tek erken İslâmi yapı olmaması, Hz. Ömer’in güneyde zaten bir yapı inşa etmiş olması ve bunun Hz. Muaviye tarafından genişletilmesidir. Ayrıca Abdülmelik dönemindeki Emevîler, Mescid-i Aksâ’nın 142.000 m2’lik alanın tamamını, Silsile Kubbesi’ni, Mescid-i Aksâ’yı, Kubbetü’s-Sahrâ ile beraber bodrumları, duvarları, kapıları, minareleri inşa ederek yeniden inşa etmiştir. Bu nedenle üzerinde durulması gereken, sadece tek bir yapı değildir. Bununla birlikte araştırmacıların biço Kubbetü’s-Sahrâ’ya odaklanmımış ve yapıyla ilgili iki görüş ortaya çıkmıştır.

İlk görüş, Kubbetü’s-Sahrâ’nın, Abdullah b. Zübeyr ile olan siyasi rekabet nedeniyle Hacc'ı Mekke'den uzaklaştırmak için inşa edildiğini iddia eden Emevî karşıtı Şiî tarihçi, Yakûbî'ye (ö.  897 m) aittir. Yakûbî, Abdulmelik’in Hac sırasında rakibine biat etmelerini engellemek için Şam halkının Hacc'a gitmesini yasakladığını dile getirir (Yakûbî, 1883, s. 311). Öne sürülen bu teori, Mescid-i Aksâ'nın önemini genel olarak baltalamak için pek çok Hıristiyan misyoner, bazı oryantalist ve Yahudi akademisyenler tarafından eleştirisiz bir şekilde benimsenmiş ve bazı çağdaş Müslüman araştırmacılar da aynı argümanı ileri sürmüşlerdir. Bu tartışmalı teoriye, el-Vâkidi, İbn Hayyât, el-Dîneverî, el-Taberî ve el-Belâzûrî gibi erken dönem Müslüman tarihçiler tarafından hiçbir şekilde yer verilmez. Aksine bazıları el-Yakûbî'yi yanlışlayan haberlerden bahseder. Nitekim, el-Yakûbî de ilerleyen sayfalarda, Hacc'ın devam ettiğini ve Suriyelilerin o yıllarda Emevî ler’in hükümranlığı altında Hacc yapmaya devam ettiğini ve bunların (68/688) yılında ve birbirini izleyen yıllarda Hacc’daki dört grubun parçası olduklarını göstererek kendisiyle çelişir, ayrıca Abdülmelik'in 75/695 yılında Hacc'a gittiğinden de bahseder (Yakûbî, 1883, s. 320-327). Bu da şunu gösterir: Hacc yasaklansaydı ne o ne de Suriye halkı hac yapmak için Mekke'ye gitmeyecek ve onlar için Kıble aynı zamanda Kâbe olarak kalmaya devam etemeyecekti. Bu da birçok araştırmacının iddia ettiği gibi bu hikayenin el-Yakûbî tarafından Emevî leri itibarsızlaştırmak için uydurulmuş olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

İkinci görüş de Suriye genelinde görkemli camiler inşa eden Emevî ler hakkındaki görüşlerden bahseden el-Makdisî'nin (ö. 990) aktardığı bir rivayettir. O, şu ifadelere yer verir: “Abdülmelik tarihi Suriye ve Kudüs'teki görkemli Hristiyan mimarisini gördüğünde, bunun Müslümanların zihnini kamaştıracağından çekinmiş, bu nedenle Kubbe’yi Kaya'nın üzerine dikmiştir” (Yakûbî, 1883, s. 326-327). Başka bazı iddialar ise yapının Kutsal Kabir Kilisesi'nin bir kopyası olduğunu savunur. Bazı Batılı yazarlar bina içindeki ayetlerin İsa'nın tanrısallığı konusunda Hristiyanlara hitap ettiğini, böylece bir anlamda Hıristiyanlığa meydan okumak için inşa edildiğini söyleyerek bunu bir adım daha ileri götürmüştür. Ancak daha önce belirtildiği gibi, her iki görüş de asıl noktayı gözden kaçırmış gibi görünüyor ve binanın inşasının gerçek nedenini ortaya çıkaran sağlam, ikna edici bir kanıt sunmuyor. Kubbetü’s-Sahrâ’nın inşa nedeni ne olursa olsun, bu neden sadece onunla değil, bütün bir Mescid-i Aksâ alanının yeniden inşa nedeniyle ilgili olmalıdır. Bu yapının inşasıyla ilgili en büyük ipucunun ismi içinde yattığı ve bunun Kutsal Kaya'ya hürmet anlamına geldiğinin hiçbir şekilde gözden kaçırılmaması gerekir. Ayrıca Emevîler’in genelde Mescid-i Aksâ ve özellikle Kubbetü’s-Sahrâ üzerindeki devasa çalışmalarından, bunun Kudüs için bütünüyle üç boyutlu bir Müslüman imajı geliştirmeyi amaçladığı açıktır (Al-Ratrout, 2004, s. 462).

Kubbetü’s-Sahrâ’nın tarihi, mimarisi ve taşıdığı anlamlar hakkında çok sayıda çalışma vardır, ancak bunların çoğu, Müslümanların Bizans mimarisini taklit ettiğini sunmaya çalışır. Ancak bu iddialar, Müslüman'ın Kubbetü’s-Sahrâ binasında ve Mescid-i Aksâ içindeki diğer binalarda benzersiz mimari teknikler geliştirdiği olgusu karşısında çaresiz kalır. Her şeyden önce bina altın oran değil, sekizgen oran üzerine tasarlanmış ve özellikle yapının önemini vurgulamayı amaçlayan bir özen geliştirilmiştir. Binanın Mescid-i Aksâ’nın genel alanıyla güçlü bağını gösterme sadedinde boyutları da, Bâbu’r-Rahme (Rahmet Kapısı) gibi Mescid-i Aksâ alanındaki diğer yapıların boyutlarıyla tam olarak örtüşecek şekilde planlanmıştır (Al-Ratrout, 2004, s. 457).

Kubbetü’s-Sahrâ adı sadece Kaya’yı anmakla kalmaz, aynı zamanda Kaya'nın tepesini ziyaretçilere görünür kılan tasarım konseptini de yansıtır; böylece vurguladığı kutsal arketip hem manevi hem de mimari olarak temsil edilir. Buna uygun olarak Kubbetü’s-Sahrâ, üç eş merkezli dairesel mahfazaya sahip normal bir sekizgen olarak tasarlanmış ve inşa edilmiştir; en iç kısmı dairesel iken diğer kısımları sekizgendir.   Dış sekizgen, binanın dış duvarını oluşturur. Bu sınır duvarının dört tarafının her birinde merkezi bir kapı mevcuttur. İlk yapıda duvarlar mozaik kaplama ile dekore edilmiştir, ancak XVI. yüzyılda bunun yerini Osmanlılar tarafından yapılan seramik çiniler almıştır. O dönemden itibaren Bizans ve hatta Pers mimarisinde renkli dış mozaikler son derece nadirdi; bunun tek istisnası, Abbâsîler döneminden sonra altın harflerle bezenen ve her yıl rengarenk bir kisve ile örtülen Kâbe binasıydı. Böylece Kâbe’nin arketipi, Kubbetü’s-Sahrâ’nın dış mozaiğine ve Mescid-i Aksâ’ya ilham verecekti (Al-Ratrout, 2004, s. 468-476, 496-497; Garabar, 1996, s. 55). Binanın içi, orijinal mozaiğin çoğunu farklı renklerde, özellikle de en eski Kur’ân hatlarından bazılarını altın ağırlıklı olarak muhafaza etmektedir. Ayrıca yapıda herhangi bir insan veya hayvan konfigürasyonu tasviri olmaksızın, Kur’ân ayetine (Kur’ân, 69:17) dayanan haşir bağlamının yanı sıra Cennet temasını gösteren karmaşık sembolik sistemler ve soyutlamalar bulunmaktadır (Al-Ratrout, 2004, s. 498-502).

Yapı, inşa edildiği andan itibaren orijinal halini korumuş, ancak özellikle Abbâsî, Fâtımî, Eyyûbî, Memlük ve Osmanlı dönemlerinde deprem ve doğal korozyonlar gibi farklı faktörler nedeniyle çok sayıda tadilattan geçmiş, bunların hepsi yapının içindeki kitabelerle belgelenmiştir. Binanın 1099 yılında Haçlı döneminde "Templum Domini" adlı bir kiliseye dönüştürülmesi, işlev değiştirmesi bakımından, tarihinde önemli bir yer tutar.  Bu işlev değişikliği Selahaddin Beytü’l-Makdis’i kurtarıp Mescid-i Aksâ’yı ve Kubbetü’s-Sahrâ’yı yeniden cami konumuna getirene kadar 88 yıl boyunca devam etmiştir.  Selahaddin Kubbenin üstündeki haçı ve Hıristiyan sembollerini camiden çıkarmış, binayı eski işlevine iade etmiştir.  Bir sonraki büyük değişiklik, Mescid-i Aksâ ve Kutsal Şehir’deki büyük bir projenin parçası olarak, Kanuni Sultan Süleyman döneminde MS 1545-1552 arasında, orijinal cam mozaiğini o dönemde seramik çinilerle değiştiren Osmanlı mimarı Sinan'ın eliyle gerçekleşmiştir. Osmanlı sultanları III. Murat, I. Abdülhamid, II. Mahmut, Abdülmecid, Abdülaziz ve II. Abdulhamid dönemleri boyunca çok sayıda restorasyon çalışması yapılmıştır (Özdemir, 2013, s. 80-82). İngiliz işgalinden sonra Kudüs'teki Yüksek Müslüman Konseyi ve daha sonra Ürdün hükümeti tarafından bazı tadilatlar yapılmıştır. 1967 savaşı sırasında Siyonist güçler saldırarak Kadim Şehri ve Mescid-i Aksâ’yı işgal ettiler ve işgal güçleri zaferlerini Mescid-i Aksâ’da kutlarken Kubbetü’s-Sahrâ’nın üzerine İsrail bayrağı açtılar. Sonradan baş haham olacak olan İsrail askeri papazı, Kubbetü’s-Sahrâ’nın yüz kilogram patlayıcıyla yok edilmesi gerektiğini öne sürdü, ancak bu gerçekleşmedi. O zamandan beri, Musevi ve Hıristiyan Siyonistler tarafından, Mesih'in gelişinin ön koşulu olarak Kubbetü’s-Sahrâ'nın yıkılması ve yerine bir Yahudi Tapınağı inşa edilmesi konusunda tartışmalar sürmektedir (El-Awaisi, Yavuz, 2020, s. 2015-236).

 


 

  • H. Al-Ratrout, The Architectural Development of Al-Aqsa Mosque in the Early Islamic Period Sacred Architecture in the Shape of the ‘Holy’, ALMI Press, Dundee 2004.
  • B. Laurent, “Discovering Jerusalem’s First Mosque on the Haram al-Sharif and Capitalizing Jerusalem in the Seventh Century”, Bridgewater Review, sy. 36 (2017).
  • Al-Yaqubi, Tarikh al-Yaqubi, Brill, Laieden 1883.
  • H. Özdemir, Abdülhamid'in Filistin Çığlığı, Dar al-Nil. Cair :2013


Atıf Bilgisi

Kubbetü’s-Sahra. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/kubbetus-sahra/3480