Karaviyyin Camii
(244/859)
Fas ülkesinin en önemli şehirlerinden biri olan Fes şehrinde, çok sayıda çıkmaz sokaklarıyla, dar ve farklı açılara sapan yollarıyla bir labirenti andıran eski yerleşim bölgesinin (el-Medine) merkezinde konumlanan Karaviyyin Câmii, sadece bir ibadet mekânı olmakla kalmayıp, kurulduğu andan itibaren ilim ve kültür faaliyetlerinin, siyasi mücadelelerin ve iktisadi işleyişin merkezi konumunda bulunan bir yapı, şehri simgeleştiren bir unsurdur. Şehrin etrafındaki yapıların teraslarından, yeşil renkli kiremit çatıları ve kare gövdeli minaresi rahatça görülebilen cami, müstakil bir yapı olmayıp, çevresini kuşatan gıdadan kumaş satıcılarına kadar pek çok tezgâhın bulunduğu çarşısıyla, medreseleri, kütüphaneleri ve diğer birimleriyle ve son olarak şehri kuşatan eski surlarıyla bütüncül bir görünüm sergilemektedir.
Fas’ta hüküm süren İdrisîler döneminde, 245/859 yıllarında ilk inşası gerçekleşen Karaviyyin Câmii’nin bânisi, varlıklı bir aileden gelen ve babası bir fâkih olan Fatıma el-Fıhrî’dir. Kayravan şehrinden Fes şehrine ailesiyle birlikte gelen Fatıma el-Fıhrî, ilim sınıfına mensup bir aileden olması hasebiyle kendisi de pek çok alanda eğitim görmüş, yaptırdığı camiyi ve bu camide gerçekleşen eğitim faaliyetlerini finansal olarak desteklemiştir. Öyle ki, caminin inşaatı tamamlandıktan üç sene sonra burası el-Ezher ve Zeytûniyye gibi önemli eğitim kurumlarından biri haline gelmiştir. Camide tefsir, kelâm, fıkıh, hitabet, dil felsefesi, mantık, cebir, aritmetik, coğrafya, tıp, gramer, tarih, kimya, geometri ve astronomi gibi dersler verilmiş, döneminin önemli âlim ve müderrislerini bünyesinde barındırmıştır. Geniş çaplı eğitim sistemi ve örgütlenmesinden ötürü dünyanın en eski üniversitelerinden biri olduğu da iddia edilmektedir. Berberî asıllı Zenâtelerin hâkimiyetine kadar banisinin ismiyle anılan cami, Fatîmi Hilafeti’nin nüfuzu altına girmesiyle siyasi mücadelelerin ve mezhep tartışmalarının alanı haline gelmiştir. X. yüzyılda Endülüs Emevî halifesinin yardımını alarak bölgede hâkimiyet kuran Ahmed b. Ebû Bekir ez-Zenâti, Endülüs Emevî halifesinin gönderdiği maddi yardımlar ve yapı ustaları ile Karaviyyin Câmii’yi kıble duvarı haricinde üç tarafa doğru genişletmiştir. M. 955 yılında yapımına başlanan caminin minaresi günümüze kadar ulaşan Kuzey Afrika’daki en eski İslâmiyet dönemi eserlerinden olup, Endülüs’te bulunan Kurtuba ve İşbiliyye minareleriyle yakınlık arz etmektedir.
Miladi 1070 yılında Murabıtların kontrolüne giren Fes şehrinde, önemli imar faaliyetleri gerçekleşmiş, 1135-1142 yıllarında Karaviyyin Câmii, Murâbıt hükümdarı Ali b. Yusuf b. Tafşin tarafından genişletilerek bölgenin en büyük camilerinden biri haline getirilmiştir. Murabıtlar hareketinin fikri alt yapısını oluşturan dini anlayışın, mimarlıkta “katı bir sadelik” olarak tezahür etmesinden dolayı, camide önceki dönemlere ait süslemelerin büyük kısmı kapatılmıştır. Caminin erken dönemlerinden beri bakımı ve onarımı için gereken harcamaları karşılamak için vakıflar kurulmuş, XII. yüzyılda caminin vakfının gelirleri 60.000 dinarı bulmuştur. Ancak siyasî mücadelelerde yaşadığı tahribatlardan ve zaman zaman meydana gelen yangınlardan ötürü vakıfların bir kısmı elden çıkmıştır.
Meriniler döneminde Karaviyyin Câmii, bir ilim kurumu olarak büyümesini sürdürmüş ve bölgedeki itibarını arttırmıştır. Reconquista sonucu Endülüs’ten çekilmeye başlayan Müslümanla birlikte pek çok âlim de Meriniler döneminde Mağrip’e yerleşmiş, Karaviyyin Câmii’nde ders vermeye başlamıştır. Özellikle Ebu İnan el-Merini tarafından camiye medreseler ve kütüphaneler eklenmiş, İbn Battuta, İbn Haldûn gibi tarihî şahsiyetlerin takdirlerini kazanmıştır. Yine bu dönemde minareye eklenen kum ve güneş saatlerinden dolayı, Karaviyyin Câmii bir muvakkithane olarak da kullanılmaya başlanmıştır.
Camiye yapılan son eklemeler XVII. yüzyılda Sa’di şerifleri zamanında, Sa’di Sultanı Abdullah b. Şeyh tarafından gerçekleşmiştir. 1830’lu yıllardan itibaren kademeli olarak Fransız sömürgesi haline gelen bölgede, İslâmcılık ve milliyetçilik düşüncelerinin yayılmasında etkin bir rol üstlenen Karaviyyin Câmii, 1956 yılında Fas’ın bağımsızlığını kazanmasının akabinde modern bir üniversiteye dönüştürülmüş, ancak kurulan üniversite camiden bağımsız hale getirilmiştir. Günümüzde ise Karaviyyin Kütüphanesi Fas’ın en önemli milli kütüphanelerinden birini teşkil etmektedir. 1981 yılında Fes şehrinin eski merkeziyle beraber Karaviyyin Câmii, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dâhil edilmiştir.
Avlusu ile birlikte şehirdeki en büyük alanı teşkil eden cami, ilk inşa edildiği zaman kareye yakın bir şekle sahip olup, 39 x 32 m. ebatlarında bir alanı kaplamaktaydı. Bir avlusu ve tavanından yüksek olmayan bir de minaresi bulunun cami, arsasındaki malzemelerle inşa edilmiş, mihrap duvarına paralel bölmelerden/neflerden ve bu bölmeleri/nefleri oluşturan kemer aralıklarından meydana gelmekte olup, bugünkü konumu ise şu anki Karaviyyin Câmii’nin 4 ile 7. nefleri arasında kalmaktadır. O zamana kadar yapılmış olan ulu camilerde nefler kıble duvarına dik gelecek şekilde yapılmış ise de, kıble duvarına paralel bir şekilde neflerin yapıldığı bilinen ilk cami Karaviyyin Câmii’dir. Bugün ise yapı dörtgen planlı olup, kıble duvarına paralel 10 bölmeden/neften ve bu bölmeleri kıble duvarına dik gelerek kesen bir bölmeden/neften oluşmaktadır. Taş ve ahşap malzemelerden müteşekkil cami, günümüzde 85x70 metrelik bir alanı kaplamaktadır.
Endülüs Emevî halifesinin gönderdiği yardım ve yapı ustalarıyla büyütülen caminin avlusu camiye dâhil edilmiş, doğu ve batı taraflarından da genişletilmiştir. Murabıtlar döneminde, 1135-1142 yılları arasında kapsamlı imar faaliyetleri geçiren cami, 83 x 44 metrelik bir alana kavuşmuş, Meriniler döneminde de genişlemeye devam etmiştir. Caminin kuzey tarafına dört tarafı revaklarla çevrili yeni bir avlu yapılmıştır. Yine yapının kuzey duvarının mihrap ekseninde yer alan, üstü dilimli küçük bir kubbeyle örtülü ve doğrudan avluya açılan “Bâbu’l-Verde” (Gül Kapısı) isminde bir ana giriş kapısı bulunmaktadır. Toplamda on dört kapısı bulunan Karaviyyin Câmii’nin ana giriş kapısının kemeri ve karşısındaki mihrap ile aynı hizada bulunan kemer daha büyüktür. Bezemeleriyle dikkat çeken bu iki kemer, çeşitli geometrik desenlerle, kufi hatlı yazılarla ve çerçevelerle tezyin edilmiştir.
Yapının beden duvarları ve taşıyıcı sistemi beyaz renkli taşlarla yapılmış olup, avludaki revaklar çok sayıda ayaklara bindirilmiş atnalı şeklindeki kemerlerden oluşmuştur. Bu kemerlerin üzeri boydan boya kirpi saçak benzeri kornişlerle kuşatılmış, belli yerlerine ahşap paneller yerleştirilmiştir. Revakların üstü ise yeşil renkli kiremitli çatıyla örtülmüştür. Caminin batı tarafında yer alan beyaz renkli minaresi (345/957), kare planlı olup yaklaşık 27 metre yüksekliğindedir. Gayet sade bir görünüme sahip minarenin gövde kısmı, cephelerinden birinde atnalı kemerler ile ayrılmış, diğer cephesinde ise tek kemerli pencereler ve birkaç mazgal ile bir farkındalık oluşturmuştur. Minarenin alemi, minarenin üst kısmındaki kubbenin üzerine oturtulmuş, kubbenin oturtulduğu zeminin etrafı ise testere dişi silmelerle bezenmiştir. Aynı testere dişi silmeler, revaklardaki ahşap panellerde de kullanılmıştır.
Avlunun doğu ve batı yönünde kemerlerin üstüne oturtulduğu çok sayıda sütun ile taşınan, yeşil renkli kiremit ile örtülü çatıları bulunan iki şadırvan bulunmaktadır. Alçı, ahşap ve çini işçilikleriyle ön plana çıkan şadırvanlar, kanallar aracılığıyla avlunun merkezindeki fıskiyeli küçük havuzla birleşmektedir. Bu şadırvanlar el-Hamra Sarayı’ndaki Aslanlı Avlu ile yakından ilişkili olup Endülüs’ten gelen yapı ustaları tarafından inşa edildiği düşünülmektedir. Mukarnaslarla zenginleştirilmiş oldukça ince ahşap işçiliğiyle birlikte, geometrik, epigrafik ve bitki desenli motifleriyle çok hoş bir görüntü sergileyen şadırvanlarda, kufi bordürler ve farklı tarzlardaki sütun başlıkları da ayrı bir estetik katmaktadır. Avlunun tezyini açıdan en çok dikkati çeken unsurlarından biri de avlunun zemininin ve şadırvanların bir bölümünün kaplı olduğu, zellic adı verilen sarı, yeşil, mavi, siyah ve beyaz renklerdeki çinilerdir. Bölgede, camilerden işyerlerine, evlerden mobilyalara kadar yaygın bir kullanım alanına sahip olan bu çiniler küçük geometrik mozaik parçalarından oluşup, Anadolu, İran ve Orta Asya’daki çini tekniği ile benzerlik göstermektedir.
Caminin harim kısmının taşıyıcı sistemi de avludaki gibi, ayaklar üzerine binen atnalı şeklindeki kemerlerden oluşur. Yapıda çok sayıda nef olması, ayak sayısının da çok sayıda bulunmasına sebep olmaktadır. Camide ayaklar dışında az sayıda da olsa farklı sütun ve sütun başlıkları da bulunmakla birlikte, atnalı kemerlerin yanında dilimli kemerlerde kullanılmıştır. Farklı bezemelere sahip sütun başlıkları haricinde, harim kısmı oldukça sade bir görünüme sahip olup, yapıdaki hareketliliği bir miktar da olsa, atnalı kemerler ve mihrap ekseninde yoğunlaşan dilimli kemerler sağlamaktadır. Yapının tavanı iç kısımdan düz ahşap çıtalarla sağlanırken, dış kısımda yeşil renkli kiremitlerin hoş bir görüntü oluşturduğu dik çatılar bulunmaktadır. Mihrap önündeki bölümün avluya açılan kısmında ana giriş kapısını örten kubbe ile çok benzer, ancak ebat olarak daha büyük kırık dilimler şeklindeki yivlere sahip bir kubbe mevcuttur. Mihrap önü ile mihrap ekseninde bulunan nef ise içeriden beş mukarnas tonozla örtülmüş ve bu eksenin farklılığı örtü elemanları ile belirginleştirilmiştir. Murabıt dönemine ait olan ve başka camilerde de görülen bu mukarnaslı tonozlar, ince desenleriyle ve kenarlarındaki ışık kırılmalarıyla büyüleyici bir görüntü oluşturur.
Caminin günümüze ulaşan mihrabı XVIII. yüzyılda birtakım değişimler geçirmişse de, sekizgen formda olan mihrap nişinin üzerini örten kubbesi, ilk şekliyle korunmuştur. Mihrabın her iki yanında çifter halde bulunan akantuslu sütun başlıklarına sahip toplam dört sütun ve bu sütunlara oturan bir atnalı kemeri bulunmaktadır. Caminin mihrabı ince bir işçilikle ve girift desenli alçı bezemelerle süslenmiş olup, mihrap nişinin her iki yanında birer sekiz köşeli yıldız motifi yer almakta ve bu motiflerin birinden başlayıp mihrap üstü pencerelerinin altından devam ederek diğer motife kadar uzanan kûfi bir bordür, mihrabı kuşatmaktadır. Bordür kısımlarının aralarında bitki desenli ve geometrik motifler bulunmaktadır. Mihrabın üst kısmında renkli vitraylardan yapılmış pencereler mevcut olup, bunlardan ikisi dilim kemerli, bunların altında da üçü beşik kemerlidir. Bu vitraylı pencerelerin kemer hizasından başlayan ve mihrap önünü tamamen örten mukarnaslı bir tonoz bulunmaktadır. Ayrıca kıble duvarında yer alan ahşap dolap kapakları ve mihrabiyeler, başta altın yaldızlı olmak üzere çeşitli renkleriyle ve çeşitli geometrik desenleriyle gayet dikkat çekici bir görüntüye sahiptirler. Daha evvel mihrabın yanında XII. yüzyılda Kurtuba’dan getirtilen çeşitli desenlere sahip, muhteşem bir görüntüsü olan bir minber mevcut olup, günümüze kadar ulaşamayan bu minberin yerine eski minbere benzetilmeye çalışılarak yeni yapılan bir minber bulunmaktadır. Bunun dışında halen cami içerisinde devam eden derslerde kullanılan, caminin birkaç adet ahşap vaaz kürsüleri mevcuttur.
- Abdulhâdî et-Tâzî, “Karaviyyîn Camii”, DİA, c. 24 (2001), s. 478-479.
- A. Engin Beksaç, “Karaviyyîn Camii”, DİA, c. 24 (2001), s. 479-480.
- Hayrunnisa Turan, “Fas’ın Fes Şehrindeki Karaviyyin Câmii”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, sy. 8/37 (2015), s. 486-511.