İsmail Fenni Ertuğrul
(ö. 1365/1946)
Son dönem Osmalı filozof ve mutasavvıflarından
Hayatı
1272/1855 yılında Bulgaristan’ın Tırnova kasabasında doğdu. Babası Tırnova’nın mahalli idare meclisi üyelerinden Mahmud Bey’dir. “Amiş’in mektebi” adıyla bilinen sıbyan mektebinden sonra ilk ve orta tahsilini Tırnova Rüştiye’sinde tamamladı. Medrese dersleri ile Arapçayı öğrenen İsmail Fenni, Cûdî Efendi’den muhasebe ve musiki alanında eğitim aldı. Varidat mukayyıtlığına 16 yaşında tayin edildi. 93 Harbinde Rusların Tırnova’yı işgal etmesi üzerine 20 yaşında İstanbul’a göç etti (1876).
Maliye Nezareti’nde tahsilât kâtipliğinden (1879) sonra Divan-ı Muhasebât’a (Sayıştay) atandı (1883). Bu görevlerinin ardından Divan üyeliği (1889) ve Dahiliye Nezareti’nde muhasebecilik (1901) vazifelerini ifa etti. Divan-ı Muhasebât’ta görevli olduğu sırada Lisan Mektebi’ne kaydolan (1883-1886) İsmail Fenni Bey, burada Fransızcayı ve Lisan Mektebi’nden mezun olduktan sonra iki farklı hocadan özel dersler almak suretiyle İngilizceyi öğrendi. Mesleği ile irtibatlı olarak malî ve iktisadî konularla ilgilendi ve ihtisas kesbetti.
1909 yılında hususi ilgilerine zaman ayırabilmek maksadıyla emekli oldu. Memuriyet hayatından sonra zamanını felsefe ve sanat alanında yapacağı çalışmalara harcayan İsmail Fenni Bey, Tırnova’da başladığı musiki eğitimine devam ederek kendisini geliştirdi. Tırnova’da iken Dimitriyof’tan kanun, Pamukoğlu’ndan keman dersleri almış, Cûdî Efendi’den şarkı meşk etmişti. İstanbul’a intikal ettikten sonra ise Kemânî Aleksan Ağa, Tanbûrî Ali Efendi, Hacı Faik Bey ve Bestekâr Şevki Bey’in talebesi oldu. İsmail Fenni Bey’in 200’den fazla bestesi vardır. Bestelediği askerî marşlar Cumhurbaşkanlığı tarafından ödüle layık görüldü (1924). Babasının isteğine rağmen genç yaşlarında bedeni rahatsızlıkları ve İstanbul’da ikamet etmeye başladığında ise maddi sıkıntılar dolayısıyla evlenemeyen İsmail Fenni Bey 29 Ocak 1946’da İstanbul’da vefat etti ve Eyüp Sultan Mezarlığı’na defnedildi. Mirasçısı olmadığından maddi servetini ve eserlerinin yeni basım hakkını Darüşşafaka’ya, basılı eserlerini Diyanet İşleri Başkanlığına ve 9050 ciltten oluşan kütüphanesini Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ne vakfetti.
Öğretisi
İsmail Fenni Ertuğrul’un fikir dünyasını oluşturan temel öğelerin başında Materyalizmin reddi, vahdet-i vücûd düşüncesinin anlaşılması/savunulması ve oryantalistlerin İslâm’a yönelik saldırılarını ve ithamlarını bertaraf etme düşüncesi yer almaktadır.
XIX. yüzyıl Osmanlı/İslâm dünyasının Batı ile temasının ilerlediği ve Batı’da neşvünema bulan fikirlerin ve akımların İslâm dünyasına intikal etmeye başladığı bir dönemdir. İslâm dünyasının siyasî ve askerî alanda yaşadığı mağlubiyetler neticesinde ortaya çıkan problemlerin çözümü, tercüme yolu ile İslâm dünyasında neşrolmaya başlayan Batı merkezli düşüncelerde aranmış ve bir kısım Müslüman aydın ve düşünürler necat/kurtuluş fikrini bu ithal düşünceler üzerinde tesis etmeye çalışmıştır.
Bu arayışlar döneminde tercüme edilen eserlerden biri de Ludwig Büchner tarafından telif edilen ve Türkçeye Baha Tevfik ve Ahmed Nebil tarafından Madde ve Kuvvet (Kraft und Stoff, 1855) adıyla tercüme edilen eseridir. Eserin Türk aydın ve düşünürler üzerindeki menfi etkisi nedeniyle İsmail Fenni Bey, Maddiyyûn Mezhebinin İzmihlali’ni kaleme almıştır. İsmail Fenni Bey’e göre eserin kendisinde aklıselim bir Müslüman’ın itikadını bozacak kuvvette bir düşünce yer almamaktadır. Büchner, ilmî (müsbet) bir yol tutmaktan öte faraziyeler ve tecrübî olmayan birtakım nazariyeler üzerinden hareket etmiş fakat bunları ilmî hakikatler suretinde göstermiştir. Zaten daha sonradan Avrupa’nın meşhur ilim adamları tarafından serdedilen fikirler kendisini bu hususta desteklemektedir. İsmail Fenni Bey her ne kadar eserinin asıl maksadının bir “reddiye” olduğunu ifade etmiş olsa da müellif bu red ve ibtalden önce maddeci anlayışın İslâm dini ile kabil-i telfik olmayan itikadî hususiyetlerine (isbat-ı vacib, ruh) işaret etmektedir.
İsmail Fenni Bey’in materyalizm ile mücadelesi esnasında, bu düşünceye hizmet eden evrimci ve pozitivist anlayışı da hesaba kattığı görülmektedir. Bazı insanların pozitivist felsefenin mahiyetini sorgulamadan “müspet felsefe” taraftarı olduklarını ifade etmelerini doğru bulmayan İsmail Fenni Bey, bir Müslüman’ın dinî inanç ve düşüncelerini bir kenara bırakmadan “müsbet felsefe” taraftarı olmasının mümkün olmayacağını düşünmektedir. Evrimci anlayışın gaye sebep deliline yönelik itirazlarının materyalizmin temel dayanak noktalarından birini teşkil etmesi, bu düşüncenin İsmail Fenni Bey tarafından tenkit edilmesindeki en önemli sâiktir.
İsbât-ı Vâcib
İsmail Fenni Bey, isbât-ı vâcib konusunu ele alırken İslâm düşünce tarihi birikiminden istifade ettiği, hudûs, imkân, inayet-i ilahiye, ihtira ve ibda delilleri üzerinden Cenabı Hakk’ın vâcübu’l-vücûd olduğunu ispatlamaya çalıştığı görülmektedir. Bu konuda kendisini sadece İslâm düşüncesi ile sınırlamayan İsmail Fenni Bey, Fransızca felsefe kitaplarında yer alan delilleri de ele almakta ve bunları üç ana başlık altında toplamaktadır: 1. Edille-i tabîiyye 2. Edille-i mâba’de’t-tabîiyye, 3. Edille-i maneviye. İsbât-ı vâcib konusunda Alman filozofu Kant’ın tenkitlerine de yer veren İsmail Fenni Bey, bu eleştiriler üzerinde durmakta ve Kant’ın bu tenkitlerine rağmen ulûhiyeti inkâr etmediğini, “vahdaniyet-i ilahiyye”ye inandığının altını çizmektedir. Kant’ın tenkitleri üzerinden ilel-i gâiye meselesine intikal eden İsmail Fenni Bey, bu konuda temel kaynak olarak Paul Janet’in eserinden istifade etmekle birlikte birçok ilavelerde bulunarak bu konuda lehte ve aleyhte yer alan görüşlere yer vermektedir. İlel-i gâiyyenin varlığını inkâr etmenin mümkün olmadığını vurgulayan İsmail Fenni Bey, bedenin organları (göz, kulak vd.) ve biyolojik sistemler (sindirim, kan dolaşımı vd.) üzerinden konuyu incelemekte ve bu yolla maddeci düşünceyi red ve ibtal etme gayretinde olduğu görülmektedir. İsmail Fenni Bey, bu bahisle irtibatlı olarak tabiatta bulunan gâiyetin bir kast ve niyetinin olmadığını, kendi kendini bilmeyen tabiatın bir tür sevk-i tabii ile hareket ettiğini iddia edenlere de cevap vermektedir. İsmail Fenni bu minvalde ilel-i gâiye deliline yönelik eleştirileri ile öne çıkan tekâmül nazariyesine ve bu teori karşısında Batı’da öne sürülen fikirlere de yer vermektedir.
Ruh
İsmail Fenni Bey’in isbât-ı vâcib konusu kadar önem verdiği bir diğer mesele ise ruh bahsidir. İsmail Fenni Bey, ruhun hakikatini idrak noktasında insan aklının aciz kaldığını, ruhun mahiyeti hakkında yer alan ayetin de buna işaret ettiğini düşünmektedir. İsmail Fenni Bey, bu gerçeği kabul etmekle beraber ruh hakkındaki mutasavvıfların keşfe dayanan sözlerinin, âlimlerin konu hakkındaki düşüncelerinin bilinmesinin faydalı olacağını düşünerek Müslüman düşünür ve mutasavvıfların konu hakkındaki beyanlarına yer verir. İsmail Fenni Bey, ruh bahsini hayat/canlılık konusu üzerinden ele almakta, canlı varlıklar ile cansız (câmid) varlıkların meydana getirdiği hâdiseler arasındaki farkları incelemektedir. Maddeci anlayışın ruhu, maddeden ve dimağın faaliyetlerinden ibaret görmelerine karşı çıkan İsmail Fenni Bey, ruhun madde haricinde bir cevher ve hakikat olduğunu savunur. Ruh konusunda İsmail Fenni Bey’in üzerinde durduğu bir mesele de ruhun bekası meselesidir. İsmail Fenni Bey, ruh bahsinde “hâdisât-ı garibe-i ruhiyye” başlığı altında “ruh çağırma” meselesine intikal etmekte ve Avrupa’da gittikçe yaygınlaşan Spiritizma akımına yer vermektedir. Böylece İsmail Fenni Bey, ruhun mevcudiyetini ve bâki oluşunu ispatlarken sadece İslâm ve Batı düşüncesi tarihine dayanmamakta, parapsikolojik ve metapsişik adı altında yapılan araştırmalardan da istifa etmektedir.
Vahdet-i Vücûd
İsmail Fenni Bey’in üzerinde önemle durduğu mevzulardan biri de vahdet-i vücûd anlayışıdır. Konu hakkında yazdığı müstakil bir kitap olmakla beraber diğer eserlerinde de bu düşünceye yer verecektir. İsmail Fenni Bey’in vahdet-i vücûd düşüncesi üzerinde çalışmalarını teksif etmesinin iki temel nedeni olduğu öne sürülebilir. Bunlardan birincisi kendi döneminde yaygınlık kazanan materyalist düşüncenin karşısına İslâm düşünce geleneğinden beslenen, tabiri mümkünse, yerli ve dinî alternatif bir düşünce ortaya koyabilmek, vahdet-i vücut anlayışına yeniden hayatiyet kazandırmaktır. Bu anlamda İsmail Fenni Bey, mutasavvıfların mevcud görünen eşyanın aslında bir vehim ve hayal olduğu düşüncesi ile Avrupalı tabiat ilim adamlarının eşya hakkındaki modern görüşleri arasında bir mutabakat olduğunu düşünmektedir. İsmail Fenni Bey’e göre maddecilerin iddialarına karşı argüman geliştirme ve tabiat ilimleri ile meşgul olan ilim adamlarını ikna etme konusunda vahdet-i vücûd düşüncesi en müsait yoldur.
Bir diğer neden ise vahdet-i vücud anlayışı hakkında öne sürülen ithamları (küfür, mülhidlik) bertaraf etmek, vahdet-i vücûd düşüncesine inanmış insanlara özellikle İbnü’l-Arabî hazretlerine yönelik nefreti izale etmek, vahdet-i vücûd ile panteizmin (vücûdiyye) arasını temyiz ve tefrik etmektir. Bu maksadına ulaşabilmek için İsmail Fenni Bey, ayetleri ve hadis-i şerifleri kaynak göstererek vahdet-i vücudun mahiyeti üzerinde durmakta; vahdet-i vücûd anlayışına/İbnü’l-Arabî’ye yönelik eleştirilere cevap vermekte; Batılı (Fransızca felsefe kitapları) ve İslâmî kaynakların (mutasavvıfların) panteizme yönelik eleştirilerini maddeler halinde sıralamaktadır. İsmail Fenni Bey, vahdet-i vücûd anlayışını naklî delillerin yanında aklî delillerle de savunmaktadır.
İsmail Fenni Bey’in bu fikrî ameliyesi esnasında dönemin modern bilim anlayışının yoğun baskısını hissettiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle İsmail Fenni Bey vahdet-i vücûdun en önemli mümessili olan İbnü’l-Arabî’nin Fütûhâtü’l-Mekkiyye’sinde yer alan ve modern bilim anlayışı ile uygunluk arz etmeyen hususlara ayrıca yer vermektedir. İsmail Fenni Bey, kâinatın oluşumu ile ilgili öne sürülen her düşüncenin hakikat olarak görülmemesini, bir faraziye olarak kabul edilmesi gerektiğini öne sürmekte, kesin bir hakikat olmadığı müddetçe faraziyeler ve nazariyeler üzerinden konuya dair Kur’ân-ı Kerim’de yer alan ayetlerin zahirî anlamlarının tevil edilmesinin doğru olmadığını düşünmektedir.
İsmail Fenni Bey, İbnü’l-Arabî’nin eserinde yer alan ve tenkit konusu edilen bilgilere gelince ise metod ve usûl farklılıkları üzerinden meseleyi halletme cihetine gitmiştir. İsmail Fenni Bey’e göre İbnü’l-Arabî kendi dönemindeki tabiat âlimlerinin kabul ettiği klasik tabiat anlayışına uygun açıklamalarda bulunmuştur. Ayrıca dünyevî bilgiler keşfe dayalı da olsa içerisinde hataların yer alabileceği bilgi türüdür. Tabii ilimlerde kabul edilmesi gereken usûl keşif ve riyazât değil, belli kuralları içerisinde tecrübî usûldür. Rabbanî marifet ve ruhanî hallere talip olan insanlar için gerekli olan usûl ise mücahede ve riyazâttır. İsmail Fenni Bey’e göre İbn Arabî’nin keşif ve müşahedeye dayanan ilahiyata dair açıklamaları iyi niyetle incelendiğinde gerçek bir veli olduğu anlaşılacaktır.
Oryantalistlerle Mücadele
İsmail Fenni Bey’in fikri çalışmalarını yoğunlaştırdığı alanlardan biri de oryantalistlerin hususen Kur’ân-ı Kerim’e ve Hz. Peygamber’e yönelik ithamları/saldırılarıdır. İsmail Fenni Bey’in bu alanda öne çıkan temel iki eseri bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, Dozy’nin telif ettiği ve Abdullah Cevdet tarafından Türkçeye tercüme edilen Tarih-i İslâmiyet’e (Kahire, 1908) karşı kaleme aldığı Kitâb-ı İzâle-i Şukûk adlı eserdir. Diğer bir eseri ise H. Hirschfeld’in New Researches into the Composition and Exegesis of the Qoran (London, 1902) ve W. Clair Tisdall’in Original Sources of the Quran (London, 1905) adlı eserlerinde yer alan iddialar başta olmak üzere oryantalistlerin İslâm dinine yönelik ithamlarını bertaraf etmeye çalıştığı Hakikat Nurları adlı eserdir. İsmail Fenni Bey, İslâm dinine yönelik iddialar karşısında bu iddiaların kökenlerini araştırmakta, iddianın kendisi ile meselenin hakikatini karşılaştırmakta, konu hakkında Batılı kaynaklardan da istifade ederek bu saldırılara karşı koymaktadır.
Öne Çıkan Eserleri
- Fransızcadan Türkçeye Lügatçe-i Felsefe: Matbaa-i Amire, İstanbul 1341.
- Maddiyun Mezhebinin İzmihlâli: Orhaniye Matbaası, [İstanbul] 1928.
- Kitab-ı İzale-i Şukuk Dozy’nin Tarih-i İslâmiyet’i Üzerine Reddiyedir: Orhaniye Matbaası, İstanbul 1928.
- Vahdet-i Vücud ve Muhyiddîn-i Arabî: Orhaniye Matbaası, [İstanbul] 1928.
- Hakikat Nurları: [haz. O. Ergin, Ali Kemal Aksüt], Kağıt ve Basım İşleri A.Ş., İstanbul 1949.
İsim | İsmail Fenni Ertuğrul |
Kısa Tanıtım | Son dönem Osmalı filozof ve mutasavvıflarından |
Yaşadığı Tarih | Miladi: 1855 - 1946 Hicri: 1272 - 1365 |
Doğum Yeri | Bulgaristan |
Ölüm Yeri | İstanbul |
Hocaları | Ahmed Amiş Efendi Cûdî Efendi Karaoğlan Dimitriyof Kemanî Aleksan Ağa Tanburî Ali Efendi Hacı Faik Bey Bestekâr Şevki Bey |
Etkilendikleri | İbnü’l-Arabî |
Ekolleri | Felsefe Tasavvuf |
- İsmail Kara, “İsmail Fenni Ertuğrul”, Türkiye’de İslâmcılık Düşüncesi 2, Kitabevi, İstanbul 1997, s. 201-268.
- Süleyman Hayri Bolay, “İsmail Fenni Ertuğrul”, DİA, c. 23, s. 98-100.
- Süleyman Hayri Bolay, Türkiye’de Ruhçu ve Maddeci Görüşün Mücadelesi, Yağmur Yayınları, İstanbul 1967.
- İsmail Fenni Ertuğrul, Hakikat Nurları, Sebil Yayınevi, İstanbul 1975.
- İsmail Fenni Ertuğrul, Kitâb-ı İzâle-i Şukûk -Dozy’nin Tarîh-i İslâmiyet’i Üzerine Reddiyedir-, haz. Ahmet Çapku, Çizgi Kitabevi, Konya 2017.
- İsmail Fenni Ertuğrul, Vahdet-i Vücûd ve İbn Arabî, haz. Mustafa Kara, İnsan Yayınları, İstanbul 2008.