Halifelik

(10 - 1342/632 - 1923)
- A +

Hz. Peygamber’in vefatından sonra Müslümanların birliğini sağlamak ve devlet işlerini yürütmede oluşan boşluğu doldurmak üzere onun yerine geçecek bir kişi arayışına gidilmiştir. Benî Sakîfe gölgeliğinde Ensar ve Muhâcir arasında cereyan eden tartışmanın akabinde Hz. Ebû Bekirin başkan seçilmesiyle halifelik başlamıştır (632). Halifetü Resûlillâh olarak anılan Hz. Ebû Bekirin ardından halife olan Hz. Ömer için ise Emîrül-Müminîn tabiri kullanılmıştır. İlk dört halife farklı yollarla başa geçmiş, ardından Emevîlerle birlikte halifenin tayininde hanedanlık anlayışı belirleyici olmuştur. Halîfetullah (Allahın halifesi), Zillullah fil-Arz (Allahın yeryüzündeki gölgesi) ve Sultânullah fî Arzihî (Allahın yeryüzündeki sultanı) tabirleri halifeler için kullanılır olmuştur. Abbasoğullarının bir ihtilal sonuncunda Emevîlere son vermesiyle (750) hilafet, Yavuz Sultan Selim’in Mısırı fethettiği 1517ye kadar bu ailede kalmıştır. İsmailî-Şiî Fâtımî sultanı Ubeydullah, el-Mehdî Lidînillah” ve “Emîrü’l-Mü’minîn” lakaplarıyla halife ilan edilmiştir (910). Bu gelişmenin de etkisiyle Endülüs Emevî emîri III. Abdurrahman da en-Nâsır Lidînillah” unvanıyla kendisini halife ilan etmiştir (929). Böylece İslâm dünyası aynı anda üç halifenin varlığına şahit olmuştur.

Abbâsî halifesini himaye eden Memlükler’e son verilmesiyle birlikte halifeliği şahsında deruhte eden Osmanlı hükümdarları, bu kurumu siyasi, diplomatik ve dinî amaçlı olarak zaman zaman gündeme getirmişlerdir. Özellikle II. Abdülhamid, dönemin şartları ve iç karışıklıklar sebebiyle halifeliği ön plana çıkarmıştır. İttihat ve Terakki Cemiyeti yönetiminde I. Dünya Savaşına giren Osmanlı, halifenin ilan ettiği Cihâd-ı ekber”le beklediği yankıyı bulamamıştır. Zira Osmanlıya karşı savaşan devletler, kendi Müslüman sömürgelerinde gerekli tedbirleri almışlardı. Osmanlının külleri üzerine kurulan Türkiye’de saltanat hilafetten ayrılarak lağvedilmiş (1 Kasım 1922), hilafet siyasete müdahale etmeyen bir manevî kurum olarak bırakılmış ve Abdülmecîd Efendi halife ilan edilmiştir. Ancak halifeliğin ömrü bu haliyle uzun sürmemiştir. 3 Mart 1924te TBMMye sunulan bir kanun teklifiyle halifelik kaldırılmış ve hanedan üyelerinin yurtdışına çıkarılması kararlaştırılmıştır. Hilafetin ilgası, İslâm âleminde büyük bir şaşkınlığa, arkasından da yoğun tepkilere sebep olmuştur. Birtakım arayışlar sonuçsuz kalmış, zamanla İslâm dünyasının gündemindeki ağırlığını kaybetmiştir. Hilafet konusunda öteden beri var olan tartışmalar, XIX. yüzyılda yoğunlaşmış ve bundan geriye zengin bir literatür kalmıştır.

Halifelerin görevleri arasında İslâmın hükümlerini uygulamak, dini muhafaza etmek, Hz. Peygamberin izini takip ederek din ve dünya işlerini idare etmek yer alır. Halifenin seçiminde etkin bir grubu ifade etmek için Ehlül-hall vel-akd (seçme ve azletme yetkilileri) tabiri kullanılmıştır. Şûra heyeti vazifesi de gören bu zümre tarafından belirlenip Medine halkının biat etmesiyle seçilen halifelerin tayini, zamanla hanedan ailesinin ve etkin devlet adamlarının kararına bırakılmıştır. Halifeler yönetimde vali, kadı, kâtip, beytülmal görevlisi (hazinedar), vergi tahsildarı (âmil), komutan, emniyet amiri (sâhibüş-şurta), hâcip, dîvan reisi ve vezir gibi çeşitli kimselere ihtiyaç duymuşlardır.

Dinî ve siyasi dayanakları bulunan halifeliğe tayin edilecek kişide aranan özellikler üzerinde kısmen ittifak edilse de ihtilaflar yaşanmıştır. Halifenin taşıması gereken özellikler ve tayin şekli nasla mukayyet kılınmadığından mezhepler arasında farklılıklar doğmuştur. Müslüman, mükellef, adil ve hür olmak gibi vasıflar zorunlu şartlar iken âlim, yetenekli ve sağlıklı olmak tahsinî şartlar olarak görülmüştür. Halifenin Ehl-i Beyt’ten olması ve Kureyşli olması gibi ihtilaflı şartların arasına yakın dönemde erkek olma şartı da eklenmiştir.

Halifeler başında bulundukları kurumu daha güçlü hale getirmek için çeşitli semboller ve alametler kullanmışlardır. Biat, hil‘at, asa, duayla birlikte adına hutbe okunması, minber, dinî unvanlar kullanma ve para basma halifeliğin başlıca alametleri arasındaydı. 

  • Casim Avcı, “Hilâfet”, DİA, c. 17 (1998), s. 539-546.
  • Azmi Özcan, “Hilâfet (Osmanlı Dönemi)”, DİA, c. 17 (1998), s. 546-553.
  • Mehmet Azimli, “Hilâfet/Halifelik”, İslâm Kurumları Tarihi El Kitabı, ed. Eyüp Baş, Grafiker Yayınları, Ankara 2013, s. 55-72.
  • Mehmet Azimli, Halifelik Tarihine Giriş,  Çizgi Kitabevi, Konya 2012.
  • Hasan Gümüşoğlu, İslâm’da İmâmet ve Hilâfet, Kayıhan Yayınevi, İstanbul 1999.
  • Mehmed Said Hatiboğlu, Hilafetin Kureyşliliği,  OTTO Yayınları, Ankara 2015.
  • İlyas Canikli, Siyasetin Kurucusu Olarak Hadis: Sünni Hadis Literatüründe Hilafet Problemi, Medrese Yayınları, İstanbul 2006.
  • İsmail Kara (haz.),  Hilafet Risâleleri,  Klasik Yayınları, İstanbul 2002-2014.
  • Namık Sinan Turan, Hilafet: Erken İslam Tarihinden Osmanlının Son Yüzyılına, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2017.
  • Rıdvan Özdinç, İtikat ve Siyaset: Sünnî Kelâmında İmamet-Hilafet Meselesi, Dergâh Yayınları, İstanbul 2018.
  • Hugh Kennedy, Hilafet, çev. M. Murtaza Özeren, İnkılâb Yayınları, İstanbul 2019.
  • M. Sabri Küçükaşçı, Ali Satan, Abdülkadir Macit (ed.), Geçmişten Günümüze Hilafet, İlem Yayınları, İstanbul 2019.

Atıf Bilgisi

Halifelik. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/halifelik/3639