Erzurum Çifte Minareli Medrese

(668/1270 [?])
- A +

Eserin Adı

Erzurum Çifte Minareli Medrese

Yeri

Erzurum

Yapım Yılı

Ykl. 668/1270

Peryod/Hanedan

İlhanlılar


Erzurum Çifte Minareli Medrese İlhanlılar Dönemi’nde inşa edilmiştir. Yapının inşa tarihi ile farklı görüşler bulunmaktadır. Medresenin XIII. asrın son dönemi ile XIV. asrın başlarında Yâkûtiye Medresesi’nden önce yapılmış olabileceği genel olarak kabul edilen bir görüştür (Konyalı, 1959; Eriş, 2012). Bir başka görüşe göre medresenin inşa dönemi 651/1253 senesi ile tarihlenmektedir (Beygu, 1936). Erzurum Çifte Minareli Medrese ile benzer özelliklere sahip diğer Anadolu medreselerinin büyük bir kısmının 1270 yılı dolaylarında tarihlenmesinden hareketle bu medresenin de aynı yıllarda yapılmış olabileceği genel olarak kabul edilen bir görüştür. Erzurum Osmanlı sınırları içine geçtikten sonra bazı vakfiyelerde “Hand Hatun Medresesi” olarak adlandırılmakla birlikte daha eski vesikalara göre medrese “Hâtûniye Medresesi” olarak kayıt altına alınmıştır. Osmanlı döneminde bu medrese talebeler, hocalar, kitap yazan ve istinsah eden kişilerce Hâtûniye Medresesi olarak tesmiye edilmiştir (Konyalı, 1959).  Yapının mimarı hakkında ise herhangi bir bilgi mevcut değildir.

Erzurum’un Tebriz Kapı semtinde bulunan medrese şehri çevreleyen surların doğu kısmına bitişik olarak inşa edilmiştir. Medresenin yapım yılı ilgili tartışmaların iki nedeni vardır, bunlardan birincisi medrese üzerinde kitabenin olmayışıdır. İkinci ve daha önemli bir husus ise yapının diğer bölümleri ile tezat oluşturan uzun ve geniş güney eyvanıdır. Bu bölümün diğer bölümlerle inşa edilmediği araştırmacılar tarafından kabul edilmekle birlikte tartışmalar bu eyvanın ne tür bir yapıdan kalmış olabileceği üzerinde yoğunlaşmaktadır. Eyvanın yan duvarlarında şehirde mevcut Saltuklu yapılarında kullanılmış olan Sivişli Taşı kullanılmasından dolayı bu bölümün bir Saltuklu yapısından kalmış olduğu genellikle kabul edilmektedir. Eyvanın eski bir medreseden kalmış olabileceği yorumu ise pek taraftar bulmamıştır (Kuran, 1969; Ünal, 1989; Eriş, 2012).

Yapı Anadolu’da inşa edilmiş medreseler arasında en görkemli ve en önemli medreselerden biri olduğu için yerli ve yabancı araştırmacılar tarafından pek çok defa incelenmiştir. Açık avlulu medreseler arasında Anadolu’daki en büyük örnek olan Çifte Minareli Medrese dikdörtgen bir plan üzerine kurgulanmış, avlu kısmı revaklarla tezyin edilmiş, dört eyvanlı ve iki katlı bir yapı olarak dikkat çeker. Yapı yaklaşık olarak 35m x 48m boyutlarında olan batı cephesindeki sadeliğin yerini kuzey cephesinde belirgin bir simetriye bırakmasından dolayı simetri kavramı dikkate alınmak suretiyle inşa edilmiştir. Kuzey cephesinde mevcut olan bu simetri düşüncesi batı kesiminde yer alan mescit penceresi ile doğu kesiminde bulunan çeşme konumunda da göze çarpar. Minare kürsüleri kesme taşlarla kaplanmış, doğudaki minarenin gövdesini sarmal yivler, diğerini ise baklava şekilli süslemeler kaplamıştır. Medrese hücreleri yaklaşık 26mX10m boyutlarındaki üstü açık bir avlu etrafında yer almakta ve ana kapıdan giriş sivri kemerli tonozlu bir örtülü eyvan vasıtasıyla sağlanmaktadır. Ana eyvan yönündeki payelerin avluya bakan yüzlerinde yer alan gömme sütunçe süsleri Erzurum Yakutiye Medresesi’nin süslemelerini hatırlatmaktadır (Ünal, 1989).

Yapının güney eyvanı yönünde bir türbe bulunmakta olup bu türbe boyutlarıyla Anadolu Selçuklu çağının en büyük anıt mezarı olarak dikkat çeker. İki katlı olan bu türbenin alt katında haçvari ve çapraz tonozlu bir mezar mahzeni, üst katında ise mescit bulunmaktadır. Mescit kısmı silindir şeklindedir ve üzerinde bir kubbe bulunmaktadır. Türbenin giriş kısmında bulunan ahşap kapı kanatlarının Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Ruslar tarafından sökülerek götürüldüğü ifadesi halk tarafından da dile getirilen yaygın bir görüştür. Birkaç basamaklık bir merdivenle kümbetin mescit katına çıkılır. Türbenin çatısı Erzurum yöresinde Kanber Taşı adıyla anılan pembe-kahverengi taş plakalarla oluşturulmuştur. Eyvan ile medresenin farklı zamanlarda inşa edilmiş olması türbenin tarihlendirilmesinde de sorunlar ortaya çıkarır. Eyvanın ve kümbetin duvarların farklı yapıda oluşları kümbetin de güney eyvanı ile aynı dönemde inşa edilmediğini göstermektedir. Böylece kümbetin medreseden önce mi sonra mı inşa edildiği meselesi de araştırmacılar tarafından tartışılan bir husustur (Beygu, 1939; Ünal, 1989; Kuran 1969).

Medrese ve türbedeki süslemeler söz konusu olduğunda süsleme zenginliğinin süslemeyi oluşturan unsurlardan ziyade bu unsurların titiz bir şekilde çalışılmasıyla elde edildiği ifade edilmelidir. Süslemelerde değişikliğe gidilmesi ve simetri arayışı gibi hususlar yapı süslemesinin temel karakteristikleri olarak dikkat çekmektedir. Süslemelerin en yoğun olarak kullanıldığı yer taç kapıdır. Sivas Çifte Minareli Medrese ve Sivas Gökmedrese gibi daha önceki döneme ait medreselerde de belirgin bir şekilde göze çarpan ve süslemeye yönelik önemli bir parça olarak ele alınan panolar sonradan tamamen tahrip olmuşlardır (Ünal, 1989).

Süslemelerde geometrik unsurlar ağırlıklı olarak sade ve düz şeritlerle meydana getirilmiş olup avludaki sütun gövdelerinde, eyvan cephelerinde, talebe odalarının kapı silmelerinde ve taç kapının yan niş yüzeylerinde kullanılmıştır. Bitkisel süslemeler palmetler ve rûmî motiflerden oluşmaktadır ve taç kapıda, avlu sütunlarını birbirine bağlayan kemer yüzeylerinde ve kümbet içinde gözükmektedir (Karpuz, 2001; Eriş, 2012). Figürlü süslemelerde ise minare kaidesinin alt kısmında iki tarafta olmak suretiyle dört kabartma hayat ağacı bulunmaktadır. Bu panolarda kalın bir silmenin çerçevelediği sivri kemerli nişler içerisine iki ejderhanın kuyrukları ucundaki bir hilalden çıkan ve yelpaze gibi iki yana açılan ve yaprakları arasında bir kalkan bulunan hurma yapraklı motif, Türklerin Orta Asya’daki Şamanist inanç geleneklerinin Anadolu’ya taşınışının bir ifadesi olan hayat ağacı motifi, çift başlı kartal ve ejder figürleri yapı süslemesinde farklılaşan detayların en önemlileridir. Özellikle hayat ağacı metaforu Türk Sanatı ile Orta Asya bağlantısının tespit edilmesi bakımında önem arz eder. Şamanist inançlarda ortaya çıkan hayat ağacı evrenin merkezini, hayat ağacı üzerindeki meyve ve kuş figürleri ise şaman ruhunu temsil etmektedir. Hayat ağacının yaprakları göğün katlarına, hayat ağacı üzerinde yer alan çift başlı kartal, güç, kuvvet ve aynı zamanda hakimiyete, ejder ise koruyucu hayvan unsuruna gönderme yapmaktadır (Eriş, 2012).

Açık avlulu İlhanlı medreseler arasında ikinci katını neredeyse tamamen koruyan tek yapı olan Erzurum Çifte Minareli Medrese’de ikinci kattaki plan şeması birinci kattakine uygun olup, kuzey yöndeki cephe anıtsal nitelikli mukarnas kavsaralı taç kapı ve iki yandaki minare kürsüleri ile farklı bir görünüm kazanır. Taç kapının doğusunda bulunan ve aynı zamanda Erzurum’un en eski çeşmesi olan çeşme ise cephedeki simetrik düzeni bozmakta ve cepheyi farklılaştırmaktadır (Ünal, 1989).  Zemin katın planı ise Sivas Gök Medrese’nin planına oldukça benzer bir biçimde tasarlanmıştır (Tuncer, 1986; Kuran, 1969). Erzurum Çifte Minareli Medrese’yi ihtiva eden İlhanlı dönemi medreseleri abidevi boyutları bir yana bırakıldığında Anadolu medrese mimarisi tekniği konusunda genel olarak Selçuklu medreselerinde görülen plan şemaları ve eyvanlı yapı kullanımı ile uyumludur (Kuran, 1969). 

Yapıda dikkat çeken önemli özelliklerden biri de süslemelerin yarım bırakılmış olmasıdır, dolayısıyla bu da yapının tam olarak bitirilemediğini akla getirmektedir. Taç kapıdaki panoların dördünden üçünün bitirilmemesi ve yarım bırakılan süsleme şeritleri yapının her şeyi ile tamamlanmadığını ortaya koymaktadır. Buna ek olarak taç kapıdaki sivri kemerli iki küçük alanın, Sivas Gökmedrese taç kapısından hareketle mimarın ismi için tahsis edildiği ve fakat bilinmeyen nedenlerle boş bırakıldığı hususu da bu görüşü destekler mahiyettedir. Dört eyvanlı etrafı revaklarla çevrili açık avlulu Anadolu Selçuklu medreselerinin klasik planına uygun olan bu medresedeki plan şemasının ilk örneklerine Sivas Buruciye Medresesi’nde rastlanır (670/1271). Yine Sivas’ta Çifte Minareli Medrese’nin arka kısmında yapılan kazılar bu medresenin de iki katlı olduğunu ortaya koyar. Bu türdeki örneklerin sonuncusu ise Beçin’de (Milas) 1340 yıllarında inşa edilen Yelli Medresesi’dir. Bu medreselerin tümü on üçüncü yüzyılın ikinci yarısında veya daha geç bir tarihe tarihte inşa edilmişlerdir. Buradan genel bir sonuca ulaşılarak iki katlı medreselerin İlhanlı istilasından (1243) sonra oluşturulduğu düşüncesini ileri sürmek çok da makul değildir, çünkü daha erken dönemlerde inşa edilen ve fakat dört değil de daha az sayıda eyvana sahip medreselerin varlığı bu iddiayı geçersiz kılmaktadır (Ünal, 1989).

Erzurum Çifte Minareli Medrese Sivas’ta bulunan bu üç medrese ile benzer özelliklere sahiptir. Özellikle Sivas Gökmedrese ile Çifte Minareli Medrese'nin taç kapısı arasında kurulan detaylı bir ilişki her iki yapının taç kapılarının aynı profile sahip olduklarını, yapıdaki hakim süsleme düşüncesi ile taç kapı kanatlarındaki minare kürsüleri arasındaki benzerliği, taç kapı cephesine ve yan yüzeylere yerleştirilen panoların aynı şekilde kurgulandığını gözler önüne serer. Taç kapıdaki bir diğer önemli husus kanatların sağında ve solunda bulunan kürsüler üzerindeki minarelerdir. Bu düzendeki taç kapıların Anadolu’daki ilk örneği 1258 yılında Konya’da inşa edilen Sahib Ata Camii'nde görülmektedir. Yine Sivas Gökmedrese ve Çifte Minareli Medrese’nin minarelerinin tuğladan olması da benzer bir ilişkinin kurulmasını mümkün kılmaktadır. Anadolu’da doğup geliştiğini düşünülen bu düzenlemenin İran’da görülen örneklerinin neredeyse tamamı on dördüncü yüzyılın ilk yarısına aittir. Süsleme yönünden yine Erzurum Çifte Minareli Medresesi'ne en yakın medrese Sivas Gökmedrese'dir. Her iki yapının taç kapıları gerek süsleme unsurları, gerekse bu unsurların taç kapı üzerindeki dağılışları yönünden benzerlik arz etmektedir (Ünal, 1989).

Tanpınar (1969) “Beş Şehir” adlı kitabında Erzurum Çifte Minare Medresesi ile alakalı duygu ve düşünceleri şu şekilde dile getirmektedir: “Daha IV. Murad zamanında Erzurum’da top imalathanesi gibi bir işte kullanılan Çifte Medrese, sadece kendi kendisi olmakla kalıyordu. Şüphesiz Çifte Minare Sivas’ta ve daha aşağıdaki kardeşleriyle birlikte bir şaheserdir. Üslup, taş yontuculuğu, abidevi duruş bakımından kendi nev’inin en güzel eserlerindendir. Onu Erzurum’un bir ucunda, şehrin bütün yarısına hükmeden ihtişamlı kapısıyla, minareleriyle, günün herhangi bir saatinde bir kere görüp de hayran olmamak kabil değildir” (s. 49-50).

Sonuç olarak ifade etmek gerekirse Çifte Minareli Medrese Evliya Çelebi’nin Erzurum’dan bahisle sözünü ettiği “Hasıl-ı kelâm tahsil-i ulûm edecek diyârdır” deyişinin (Evliya Çelebi, Seyahatnâme’den aktaran Konyalı, 1960) en güçlü parçalarından biridir. Medrese Türk kültür anlayışının dünyada kayda değer bir varlığa sahip olduğu on üçüncü asrın en etkili ilmi ve kültürel havzalarından biri olan Erzurum şehrinin sembol eserlerinden biri haline gelmiş ve kültürel sürekliliğinin günümüze ulaşmasında önemli roller üstlenmiştir.

  • Abdurrahim Şerif Beygu, Erzurum Tarihi Anıtları Kitabeleri, Bozkurt Basımevi, İstanbul 1936.
  • Metin Eriş, 81 İlde Kültür ve Şehir Erzurum, Kültür Konseyi Derneği, İstanbul 2012.
  • Haşim Karpuz, Anadolu Selçuklu Mimarisi, Selçuk Üniversitesi Basımevi, Konya 2001
  • İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleri ile Erzurum Tarihi, Ercan Matbaası, İstanbul 1960.
  • Abdullah Kuran, Anadolu Medreseleri, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Ankara 1969.
  • Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir, Milli Eğitim Basımevi, Ankara 1969.
  • Orhan Cezmi Tuncer, Anadolu Selçuklu Mimarisi ve Moğollar, Ankara 1986.
  • Rahmi Hüseyin Ünal, Çifte Minareli Medrese (Erzurum), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1989.

Atıf Bilgisi

Erzurum Çifte Minareli Medrese. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/erzurum-cifte-minareli-medrese/3465