- A +

Eserin Adı

Elhamra Sarayı

Yeri

Granada, İspanya

Yapım Yılı

1232-XIII. yüzyıl

Peryod/Hanedan

Nasrîler

Yönetici

I. Muhammed (Muhammed b. Ahmer)

İlave Yaptıran Yöneticiler:

III. Ebû Abdullah Muhammed, I. Ebü’l-Haccâc Yusuf, V. Muhammed


Tarihçe

Elhamra Sarayı ve kompleksi, orta çağ İslâm sanatı ve kültürünün en görkemli yapılarından biridir. Elhamra’daki yapı topluluğunun varlığını 860 yıllarına kadar götüren tarihi kayıtlar bulunmaktadır. Fakat yapısal anlamda tarihi ispatlanabilen Elhamra yapılarından en eskisi, XI. yüzyılda Ziri Hanedanı döneminden Alcazaba adlı hisardır. Elhamra’nın şimdiki alanı, XIII. yüzyılın ilk yarısında, İber Yarımadası’nın son İslâm sultanlığı olan Nasriler döneminde şekillenmeye başlamıştır. Birçok defa değişikliğe uğrayan Cennetü’l-Arife yazlık sarayı inşası bu dönemde yapılmaya başlanmıştır. Medine diye adlandırılan kent merkezinin ilk yerleşmeleri, XIV. yüzyılda yine Nasrî Hanedanlığı’nın yönetiminde III. Muhammed tarafından yapılmıştır. Cami, hamam, revzat, Şarap kapısı III. Muhammed tarafından inşa ettirilmiş yapılardandır. Ancak asıl saray ilk defa I. İsmail (1314-1325) döneminde yerleşime açılmıştır.

XIV. yüzyıl ortalarında I. Yusuf’un hanedan hükümdarı olduğu yıllar (1333-1354) Nasri Hanedanlığı’nın mimaride en verimli dönemdir. Bu dönemde Sefirler Sarayı, Adliye Kapısı, Yedi Hikaye Kapısı ve Esirler Kulesi yaptırılmıştır. Nasrî Hanedanlığı’nın altın çağı olarak tabir edilen dönemi ise V. Muhammed’in ikinci saltanat yıllarıdır (1362-1391). Aslanlı Avlu veya Aslanlı Saray diye bilinen Riyad Sarayı V. Muhammed tarafından yaptırılmış olup, bu kültür içerisinde şaheser niteliğindedir. Elhamra günümüz görünümünü V. Muhammed’e borçludur. Çünkü bu dönemde neredeyse bütün bezemeler yapılmış ve ek binaların birçoğu inşa edilmiştir. Daha sonraki yıllarda, VI. Muhammed (1392-1408) surlarda Bebekler Kulesi’ni inşa ettirmiş, III. Yusuf (1408-1417) ise Revaklı Giriş olarak bilinen saray alanına kendi sarayını inşa ettirmiştir. XV. yüzyıldan sonra Hıristiyanların eline geçen kent, atanan valilerin yapılar üzerindeki uyarlamalarına maruz kalmıştır. Avrupa Rönesans mimarisinin en önemli yapılarından olan V. Kral Sarayı, XVI. yüzyılda yapılmış olup diğer yapılarak tezat bir temsil olarak Sefirler Sarayı’nın bitişiğinde yer almaktadır. Aziz Francisco Manastırı, V. Kral Çeşmesi ve Nar Kapısı, Elhamra’daki rönesans yapılarındandır. Elhamra’daki Cuma Camii ise; 1576 yılında yıkılarak yerine 1617’de S. Maria de la Alhambra Kilisesi yapılmıştır.

Elhamra saray kompleksi kabaca üç ana bölümden oluşmaktadır. Bu bölümlerden ilki; seçkin askerlerden oluşan birliğin kaldığı ve konakladığı hisar ve kışla, ikincisi; saray alanı, yani sultanın ailesi ile birlikte ikamet ettiği yer, üçüncüsü ise; saray görevlileri, idari yetkililerin ve zanaatkarların kaldığı, Medine adı verilen konaklama alanıdır. Karışık bir sirkülasyon sistemi ile birbirine bağlanan bu üç bölüm, inşa edilen kapılar ile birbirlerinden katı bir şekilde ayrılabilmektedirler. Elhamra’ya verilen önemin arkasında, 14. yüzyılda yapılan Aslanlı Saray ve Sefirler Sarayı durmaktadır. Günümüze kadar bu sarayların yağma edilmesine, bakımsız kalmalarına ve bu yapılara çeşitli vesilelerle birçok müdahalenin yapılmasına rağmen, tezyinatın birçoğu özgün haliyle günümüze ulaşmıştır. Sarayların düzeni genel olarak idari işleve göre şekillenmiştir. Bu düzen saray yapısında ve idaresinde hiyerarşinin de nasıl işlediğini gösteren en büyük etkendir. Bir dizi avlu ve geçişler bu düzenin bir parçasıdır.

Sefirler Sarayı ve Mersinli/Havuzlu Avlu

Sefirler Sarayı hiyerarşik düzenin başlangıcıdır. Surların dışından saraya, ana kapılardan biri olan Adalet Kapısı ile, doğrudan bağlantı kurulmaktadır. Bu kapıdan, sarnıçlar mahallinden sonra hiyerarşinin başlangıç noktası olarak kabul edilebilecek, Mesvar Divanhanesi’ne geçilmektedir. Saray kompleksinin batı kısmında bulunan bu divanhane, hükümdarın, halkın hukuki sorunlarına dair konuşmalarının geçtiği mekandır. Ayrıca Mesvar Divanhanesi, XIV. yüzyılın başlarında yapılmış, Sultan I. İsmail’in de ilk taht odasıdır. Elhamra’nın Hıristiyanlar tarafından işgal edilmesinin ardından bu mekân şapel olarak kullanılmıştır. Zengin çini ve alçı sıva tezyinatlarından dolayı tayin edilmiş bütün işlevlere (taht odası, kabul ve toplantı salonu, şapel) uygun bir mekân olarak görünmüştür. İlk giriş mekânı olan Mesvar Divanhânesi’inin batı cephesinden, divanhaneye ait, ortasında küçük bir havuzu olan avluya geçilir. Bu avlu, Sefirler Sarayı’na geçmeden önceki son alandır. Avludan L şeklinde bir koridorla Sefirler Sarayı’nın avlusu olan Mersinli Avluya geçilir. Koridora açılan cephe V. Muhammed tarafından 1370 yılında tezyin edilmiştir. İki kapısı olan cephenin sağ kapısı mahrem dairelere sol kapısı ise belirtilen L koridora açılır. Bu geçiş esnek bir sınır olan idari ve mahrem alanların sınırını göstermektedir.

I. Yusuf tarafından inşa edilen Sefirler Sarayı’na ait Mersinli Avlu, kuzey-güney doğrultusunda uzun dikdörtgen forma sahiptir. Aynı biçime sahip, ortasında bir havuzu bulunmaktadır. Havuzun dar kenarlarında birer çeşme bulunmaktadır. Arap şairler, şiirlerinde bu havuzdan “umman” şeklinde bahsetmişlerdir. Avluya adını veren mersin bitkisi, havuzun her iki tarafında bulunmaktadır. Avlunun kuzey ve güney cepheleri, simetrik ve orta revakların kısmen diğerlerine oranla daha yüksek olduğu, revaklar bulunmaktadır.

Avlunun güney cephesi, girişin üstünde iki kat şeklinde tasarlanmıştır. Genellikle harem olarak adlandırılan mekânın üst katında avluya bakan bir eyvan bulunmaktadır.

Mersinli Avlu’nun kuzey cephesindeki revakların hemen ardında, İnayet Holü bulunmaktadır. Bu cepheyi kaplayacak şekilde, dikdörtgen forma sahip olup, petekli ve mukarnaslı tezyinatlarla süslenmiştir. Sedir ağacından yapılmış bir kubbe ile de üstü örtülmüştür. İnayet Holü’nde kabul alan tebaa ve elçiler buradan Sefirler Salonu olarak bilinen taht odasına geçerler. 18 metre yüksekliğe sahip Sefirler Salonu, dışarıdan bir kule gibi görünmektedir ve Elhamra’nın en yüksek yapısıdır. Bu salon, yaklaşık 3 metre duvar kalınlığına sahiptir. Doğu, batı ve kuzey cephelerinde üçer pencere açılmış ve bu pencereler Gırnata manzarasına bakmaktadır. Bu mekân da sedir ağacından yapılmış kubbe ile örtülüdür. Ahşap malzemeden inşa edilmiş bir kornişe oturan kubbe üzerinde, Mülk sûresinde geçen “yedi kat sema” ifadesi bulunmaktadır. Mekân zemini ve duvar kaplamalarında, mor, turuncu ve yeşilin hâkim olduğu görünmektedir. Stuko (alçı, mermer tozu ve yapıştırıcı maddenin karıştırılmasıyla yapılan, üzeri şekillendirilebilen, duvar kaplamaları ve çeşitli tezyinatlarda kullanılan karışım) tekniğiyle kırmızı, sarı mavi, altın yaldız, sırlı çini gibi sembolik değerleri bulunan renklerle boyanmış kaplamalar mevcuttur. Duvarların birçok yerinde minyatürler ve çiniler de görülebilir. 1590 yılında meydana gelen patlamayla kırılan renkli camlar sonradan mevcut örneklerinden yola çıkılarak yeniden onarılmıştır. Salonun iki duvarına Endülüslü şair Zemrek’in kasideleri işlenmiştir. Bu salonun altında ise zindan bulunmaktadır.

İnayet Holü’nün batı duvarından bulunan geçidin sonunda, hükümdarın hem oturma hem uyuma hem de dini vecibelerinin yerine getireceği, yıldızlı oda olarak bilinen Bereket Salonu bulunmaktadır. Sefirler Salonu’na benzer süsleme ve tezyinatların bulunduğu oda mihrabı, Gırnata’da kıbleyi en doğru şekilde gösteren mihraptır. Bu mekânın güneyinde ise Mesvar’ın mescidi bulunmaktadır. Holün doğu kısmından uzanan yol ise kraliçenin giyinme odasın doğru gitmektedir.

Mersinli Avlu’nun doğu cephesinde Sefirler Hamamı bulunmaktadır. Günümüze kadar özgün haliyle ulaşan bezemelerden en önemli olanı bu hamamdadır. Bu hamamın en önemli bölümü Sedirli Oda denilen dinlenme alanıdır. Yan cephelerde bulunan ikiz kemerlerin ardında, yerden bir miktar yüksek sedirlerle yapılan mahfiller bulunmaktadır. Yan cephelerinde pencere bulunmayan hamam yukarıdan aydınlatılmaktadır.

Aslanlı Saray ve Aslanlı Avlu

Elhamra’nın, XIV. yüzyıldan kalan saraylarından bir diğeri Aslanlı Saray’dır. 1377 yılında tamamlanan saray, Aslanlı Avlu adını taşıyan biri orta avluya sahiptir. Bu avlunun, dört cephesi revaklarla çevrilmiştir. Doğu-batı yönlerinden, yapıdan avluya doğru uzanan eyvanlar bir birim çıkıntı ile oluşturulmuştur. Kare planlı bu eyvanlar, gösterişli işlenmiş mukarnaslı kemerlerle inşa edilerek, kademeli geçişten faydalanılmıştır. Revaklardaki kolon başlıklarında V. Muhammed’i öven hatlar işlenmiş olup, küp biçimde tasarlanmıştır.

Avlu, adını ağzından bir çeşme gibi su akan on iki aslan heykelli mermer havuzdan almaktadır. Aslan figürleri ile inşa edilen havuza, pusula yönlerini gösteren dört ark baklanmıştır. Bu su kanallarından kuzey-güney doğrultusundaki kanallar salonlara kadar uzanmaktadır. Havuz çanağının çevresine ise on iki mısra şiir nakşedilmiştir.

Endülüs mukarnas sanatının doruğa ulaştığı nokta, Mukarnaslı Salon olarak görülebilir. Dikdörtgen şeklindeki bu salon, üç mukarnaslı kemer ile avludan bağlantı kurar. 1590 yılında ağır hasar gören salon 1614 yılında alçı sıva tonoz ile tekrar inşa edilmiştir. Avlunun güney cephesinde, Benî Serrâc Divanhânesi bulunmaktadır. Divanhânenin kubbesi altındaki on altı küçük pencere ve petek biçiminde mukarnaslı tezyinatla tasarlanmıştır Bu pencerelerden kubbeye geçiş elemanları olarak, sekizgen, yıldız biçimleri kullanılmıştır.

Avlunun doğu kenarında, Sultanlar Salonu bulunmaktadır. Sultanlar Salonu ortada bir adet ana mahfil olmak üzere toplam beş mahfilden oluşmaktadır. Tavanında ilk on Nasrî sultanın resimleri işlendiği düşünülmekte olup, bazı kaynaklar geçerliliğini yitiren bir düşünce olduğunu savunmaktadır. Resimler bal mumu ile cilalanmış, sulu boya ile boyanmış ve keski ile işlenmiş alçı katmanlarından oluşmaktadır. Aslanlı Sarayın bu bölümü sultanın hareminin özel ihtiyaçlarını karşılamak üzere işlevlendirilmiştir.

Aslanlı avlunun kuzey kenarında ise İkiz Kız Kardeş Salonu adı verilen kare planlı ikamet dairesi mevcuttur. Daha küçük dekorlarla şatafatı arttırılmış, mukarnas bir kubbeye sahiptir. Kubbe ve kubbe geçişleri Benî Serrâc Divanhanesi ile benzerlik gösterir. Zeminde büyük mermer bir blok kullanılmıştır. Adını mermer döşemede bulunan damarların iki genç kıza benzetilmesinden almıştır. Salonun duvarları İbn Zemrek’in şiirleri ile tezyin edilmiş olup, sultanın yatak odası olarak tasarlanmıştır. Salon ile kraliçenin giyinme odası arasında Daraza Bahçesi bulunmaktadır. Salonun bahçe kısmında, hemen önünde Lindaraja Cumbası yer almaktadır. Bu kısım ince bezemelerle süslenmiş, ahşap kafes örgülerden ve alçı mukarnaslardan oluşan çatı örtüsüne sahiptir.

Revaklı Giriş Sarayı (El Partal)

Aslanlı Saray’ın doğu kısmında, avlusunda kuzey-güney doğrultusunda uzanmış dikdörtgen bir havuzu olan, Revaklı Giriş Sarayı bulunmaktadır. XIV. yüzyılda inşa edildiği düşünülen saray, ilk yapılan saray yapısı olduğu öngörülmektedir. Kuzey kısımda kalan sarayın beş kemerli ön cephesi, surların bir parçası olarak günümüzde mevcudiyetini sürdürmektedir. Surlardan dışarıya doğru eyvan şeklinde çıkıntı yapan sarayın revakları saraya adını vermiştir.

Medine (el-Kasaba)

Gırnata’ya hâkim bir yere sahip Medine, batıdan doğuya doğru yükselen bir yerleşim alanıdır. Saray kompleksinden ayrı olarak konumlanan şehir, sarayın bakımını sağlar ve ihtiyaçlarını giderirmiş. İçerisinde hamamlar, ambarlar, cami ve türbe var olup, XIV. yüzyıl kayıtlarına göre medresenin de bulunduğu söylenmektedir. Günümüzde birkaç harabe ve kulelerin dışında hiçbir yapının kalmadığı Medine’ye, yaklaşık altı kilometre ötede bulunan ırmaktan su getirilmiştir. Surların şehir kısmında kalan Esirler Kulesi, hanedanlığın XIV. yüzyıldaki altın çağının örneğini oluşturmaktadır.

Cennetü'l- Arife (Generalife)

Surların yanı başında, sur dışında kuzeydoğu yönünde bulunan Cennetü’l-Arife, sebze ve süs bahçelerini içinde barındıran bir malikanedir. Hanedanlığın erzak ihtiyacını gidermek üzere inşa ettiği yapılardan en fazla korunmuş olarak günümüze kadar ulaşan malikane, 220 hektarlık sebze bahçesi alanına sahiptir. Elhamra Sarayları ile benzer mimariye sahip olan malikane, uzun dikdörtgen bir havuz ve bunu çevreleyen yapılardan oluşmuştur. Kısa kenarlarda bulunan yapılar çift katlı olup, üst katları verandalarla örtülmüştür. Alçı üzerine bitkisel motiflerle süslenen malikane 1319 yılında, süslemeleri ile birlikte tamamlanmıştır. Bu özelliği ile saray gibi bezenmiş olduğu söylenebilir. En göz alıcı odası kuzey kenarında yer alır ve kırsal kesime bakar. 

  • Markus Hattstein ve Peter Delius, İslâm Sanatı ve Mimarisi, Literatür Yayıncılık, İstanbul 2007.
  • Mehmet Özdemir ve A. Engin Beksaç, “Elhamra”, DİA, c. 11 (1995), s. 29-33.
  • Oleg Grabar, The Alhambra, London 1978.
  • Mario Antequera, The Alhambra And The Generalife, Ediciones Mighel Sanchez, Granada 1989.
  • Washington Irwing, Elhamra: Endülüs'ün Yaşayan Efsanesi, İz Yayıncılık, İstanbul 1992.

Atıf Bilgisi

Elhamra Sarayı. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/elhamra-sarayi/3472