Ebû Ca‘fer et-Tûsî
(ö. 459/1067)
İmâmiyye Şîası’nın gelişiminde büyük katkıları olan ilim adamı
Hayatı
Şeyhu’t-tâife diye anılan Ebu Caʻfer et-Tûsî, 385/995 yılının Ramazan ayında Horasan’ın Tûs nahiyesinde doğdu. Tûsî 23 yaşına gelinceye kadar Tûs’ta ve bu şehrin yakınlarında yeni kurulan Meşhed şehrinde dil, edebiyat, fıkıh, hadis ve kelam ilimlerini tahsil etti. Sünnî idarenin bölgeye hükümran olması sebebiyle Tûsî, Büveyhîler’in hüküm sürdüğü Irak’a hicret etmeye karar verdi ve 408/1017 yılında Bağdat’a gidip ömrünün sonuna kadar orada kaldı. Bağdat’ta Şîa’nın dinî ve fikrî liderliğini üstlenmiş durumda olan Müfid’in derslerine yaklaşık beş yıl devam etti; ilmî ve fikrî altyapısının oluşmasında Müfid’den aldığı dersler etkili oldu. Müfid’in dışında farklı itikadi görüşlere mensup hocalardan da ders alan Tûsî, bu sayede birçok farklı düşünce ve yaklaşımdan istifade etme fırsatını yakaladı. Şehrin fikrî ve ilmî hayatının gelişmesinde önemli rol oynadı. Çok erken yaşlarda telif faaliyetine başlayan Tûsî, telif çalışmalarına hocası Müfid’in el-Muknia isimli fıkıh eserini esas alarak fıkhî konulara ait 13.590 hadisi derleyerek başladı. Kütüb-i Erbaa’dan kabul edilen bu kitabına Tehzîbu’l-ahkâm adını verdi. Şeyh Müfid’in vefatından sonra (413/1022) dinî ve ilmî liderliği üstlenen Şerif el-Murtazâ’nın ders ve münazara meclislerine devam eden Tûsî, keskin zekası ve geniş bilgisiyle göz doldurmayı başardı ve onun halefi olacak seviyeye geldi. Bu süreçte Şerif el-Murtazâ’nın eş-Şâfî fi’l-imâme isimli eserini ihtisar etti ve önemli bir rical kitabı olan el-Fihrist isimli eserini yazdı. Tûsî’nin, özellikle haber-i vâhidin delil değeri, icmâ vb. konularda hocası Şerif el-Murtazâ’nınkinden farklı görüşler ileri sürmesi, ilmî konularda yetkinliğine ve dinî konularda özgür ve özgün yaklaşımlar üretebilme kabiliyetine bir alamet olarak kabul edildi.
Tuğrul Bey’in Büveyhî devletini yıkıp Bağdat’a hâkim olması neticesinde kırk yıl ilmî faaliyetlerini yürüttüğü Bağdat’tan ayrılmak zorunda kalan Tûsî 448/1056 yılında Necef’e gitti. Orada bir medrese kurmaya muvaffak oldu; hayatının sonuna kadar bu medresede talebe yetişmeye ve eserlerini telif etmeye devam etti. 22 Muharrem 460/2 Aralık 1067 tarihinde vefat eden Tûsî Necef’te defnedildi.
Öğretisi
Tûsî, kelamdan fıkha, hadis ilminden rical ilmine kadar İslâmî ilimlerin çeşitli dallarında kaleme aldığı eserleriyle Caʻferiyye mezhebinin köşe taşlarından biri olmuştur. Mezhebin kelam ve usûl teorilerinin geliştirilmesinde diğer hocaları Müfid ve Murtazâ ile birlikte en büyük paya sahibi olmuştur. Tûsî, gerek Şîa’nın dört temel hadis kitabından ikisi olan Tehzîbu’l-ahkâm ve el-İstibsâr eserleriyle, gerek el-Udde fî usûli’l-fıkh adlı usul eseriyle, gerekse de en-Nihâye ve el-Mebsût gibi mufassal fıkıh yapıtlarıyla Caʻferî mezhebinin gelişiminde büyük katkısı olmuştur.
Kelam
Kelamı, insanın yükümlülüklerini yerine getirmesine yardımcı bir ilim dalı olarak tanımlayan Tûsî, bu ilmi dört maddede ele alır. Bunlar; tevhid ve ilahî sıfatlar; adeleti tesis için gönderilen şeriatın kaynağı olarak ilahî kelam; Allah’ın emirlerine itaat için haber verilen va’d ve vaîd ve ilahî adaleti tesis için gönderilen şeriatın icrası için gerekli olan imamet müessesesidir. Tûsî’ye göre yukarıda sayılan maddelerin en önemlisi imamet müessesesidir. Zira diğer üç maddedeki ihtilafın ortadan kalkması ve adaletin tesisi için imamet gereklidir. İmâmet konusuna bu kadar merkezî bir anlam yükleyen Tûsî imâmetin, İmâmiyye’nin anladığı tarzda gerekliliğini aklî ve naklî delillerle ispat etmeye çalışmış ve imâmetin insanlara ilahî bir lütuf olduğunu ifade etmiştir.
Bilgi Teorisi
Tûsî aklî bilgiyi, zarurî bilgi ve sonradan kazanılan (mükteseb) bilgi şeklinde ikiye ayırır. Zarurî bilgi aklın zorunlu olarak bildiği bilgilerdir. Bununla Tûsî, özdeşlik, çelişmezlik ve üçüncü şıkkın imkansızlığı olarak bilinen aklın üç temel ilkesini kastetmiş olmalıdır. Bu ilkelerin yanı sıra Tûsî, hüsün-kubuh tartışmalarında sıkça bahsedilen nimet verene şükretmek, emaneti sahibine iade etmek gibi işlerin iyi; zulüm, yalan ve abes gibi işlerin de kötü olduğunu aklın zarurî olarak bildiğine işaret eder. Zarurî bilginin mukabilinde bulunan mükteseb bilgiye gelince bunlar aklî ve sem’î olarak iki kısma ayrılır. Mükteseb aklî bilgi de sadece akılla kazanılan bilgi ve nakille birlikte kazanılan aklî bilgi olmak üzere ikiye ayrılır. Tûsî nakille birlikte kazanılan aklî bilgiye sadece Allah’ın görülemeyeceği bilgisini örnek gösterir. Zira bu bilgi hem aklın istidlal yoluyla elde ettiği bir bilgidir hem de naklin bu konuda bildirimleri vardır. Sadece akılla kazanılan bilgiyi Tûsî şu şekilde izah eder: Gerçek vahyi anlamayı mümkün kılacak ve sahte vahyin sahte olduğunu bildirecek her türlü bilgi bu kısma girer. Zira böyle bir bilgi türünü kabul etmezsek gerçek vahiy ile sahte vahyi birbirinden ayırt etmek mümkün olmaz. Yine bu kâinatın sadece tek bir yaratıcısının olduğunu, bu yaratıcının kudretli, diri vd. yaratıcı özelliklerine sahip olduğunu bilmek bu bilgi türüne dahildir. Sadece vahiyle elde edilen bilgiye gelince Tûsî birçok maddeyi bu kısımda ele alır. Kısas cezaları, haram kabul edilen satış akitleri ve namaz, oruç gibi -vahiy olmasa- aklın kötü göreceği veya faiz, içki gibi -vahiy olmasa- aklın iyi göreceği hükümlerin ancak vahiyle bilinebileceğini kaydeden Tûsî şer’î hükümlerin sebeplerinin ve illetlerin de sadece vahiy yoluyla bilinebileceğini ifade eder.
Usûl-i Fıkıh
Tûsî, hocaları Şeyh Müfîd ve Şerîf el-Murtazâ ile birlikte Caʻferî usulünde aklı esas alan; aklın verilerine göre rivayetleri değerlendiren ve ravilerin durumuna göre rivayetleri kategorize eden kelâmcı-Usûlî ekolün temelini atmışlardır.
Caʻferî mezhebinde rivayetleri tartışmadan kabul eden hadis ekolüne karşı bu ekolü geliştirenlerin temel kabulleri şunlardır:
Kur’an noksansız bir şekilde tevatüren ulaşmıştır;
Fıkhî bilgi üretiminde rivayetlerin dışında aklî yöntemlere de müracaat edilmelidir;
İmâmiyye’nin icmâıyla ortaya konan hükümlerle amel edilir;
İmamın gaybeti döneminde fakihler, hiçbir meseleyi hükümsüz bırakmayacak ve imam zuhur edinceye kadar imamın görevlerini ifa edeceklerdir.
Usûl-i fıkhın Caʻferî mezhebinde gelişmesinde önemli rol oynamış Tûsî, hocaları Müfîd ve Murtazâ gibi Mu‘tezile’nin usûl ilmindeki temel yaklaşımlarından etkilenmiştir. Bu temel yaklaşımlardan en önemlisi hüsün ve kubhun aklîliğidir. Tûsî usûl eserinde mükellefin fiillerine ne tür şer’î hükümler bağlandığını hüsün-kubuh teorisiyle acıkmıştır. Bu teoriye göre bir fiil ya iyidir ya da kötüdür. Ancak mükellefin fiillerine hüküm bağlanabilmesi için mükellefin bunu bilmesi ya da bilme imkanının olması, unutma, uyku halinde veya ikrah altında olmaması gerekir. İyi olan fiiller iki kısımdır: Birincisi artı bir özelliği (sıfat-ı zâide) bulunmayan iyi fiillerdir. Bu tür fiillere mübah veya helal denir. Diğeri ise artı bir özelliğe sahip iyi fiillerdir. Bunlar da kendi içinde yapılması durumunda övgüyü gerektiren fakat terki durumunda yergiyi gerektirmeyen mendup ya da murğabun fîh denilen fiiller ve terki durumunda yergiyi gerektiren vacip ya da farz denilen fiiller şeklinde ikiye ayrılır. Kötü olan fiiller ise iyi fiillerin aksine tek kısımdan ibarettir. Bu da haram veya mahzurlu denilen ve yapılması durumunda yergiyi gerektiren fiillerdir. Mekruh fiillere gelince bunlar aslında kötü fiil değildir. Terki ve sakınılması evla olan fiillere mekruh denir. Zira bunlar aslında kötü olmasalar da yapılması durumunda yergiyi gerektirir. Kötü fiillere gelince; akıl tarafından ayrıntılı bir şekilde kötü olduğu bilinen her fiilin mahzur/haram olduğu noktasında ilim ehli arasında bir ihtilaf mevcut değildir. Zulüm, yalan, cehalet bu fiillere örnek olarak gösterilebilir. Aynı şekilde iyi olduğu akıl tarafından bilinen her fiilin de vacip veya mendup olduğu konusunda da ilim ehli arasında ihtilaf yoktur. Çünkü bu fiillerin iyiden kötüye veya kötüden iyiye dönüşmesi mümkün değildir.
Tûsî’nin âhâd habere bakışı hocası Şerîf el-Murtazâ’dan farklıdır. O, hocası Şerîf el-Murtazâ’dan farklı düşünerek haber-i vâhidlerin fıkıhta delil olarak kullanılmasına sıcak bakmıştır. Böylece fıkhî bilgi üretiminde haber-i vâhidleri tamamen kabul etmeyen yaklaşımla haber-i vâhidle gelen rivayetleri kritiğe tabi tutmadan bilgi kaynağı kabul eden yaklaşım arasında dengeli bir bakış açısı geliştirmiş ve sünnî usûldeki yaklaşıma benzer şekilde belli şartlarda haber-i vâhidlerin delil olabileceğini savunmuştur. Tûsî, usûl eserinde haber-i vâhidin delil olmasını, “amelü’t-tâife” (Ca‘ferî mezhebine mensup alimlerin ihtilafsız benimsedikleri görüşler) kavramıyla temellendirmeye çalışır. Tûsî’ye göre gerekli şartları taşıyan haber-i vâhidler fıkıhta delil olarak kullanılabilir. Onun eserinde ortaya koyduğu bu teori, Ca‘ferî usûlünde akıl-nakil dengesinin kurulmasına zemin hazırlamıştır.
Tûsî, delil olarak Kur’an, sünnet ve icmâı ele alır, aklın delil oluşunu ise açıkça ifade etmez. Tûsî’ye göre icmâ, sünnî usûldeki anlayıştan farklı olarak, ancak içinde zamanın imamının da var kabul edildiği takdirde delil olarak kabul edilir. Bu anlayışa göre icmâ, aslında imamın bir konudaki kanaatinin icmâ vasıtasıyla keşfedilmesinden ibarettir. Bir başka açıdan ise icmâ, gaybet döneminde bile imamın şîî toplumun içinde yaşadığı ve imamın şîî toplumun bir konuda yanlış üzerine ittifak etmelerine izin vermeyeceği ön kabulüne dayanır.
Sünnî usûle bir tepkiden dolayı olsa gerek Tûsî, re’y ve kıyası reddeder ve aklen caiz gördüğü kıyası, imamlardan kıyas konusunda gelen olumsuz rivayetler sebebiyle şer’î bir delil olarak kabul etmez. İctihadın ise şer’î konularda kullanılmasını caiz görmez. Kıyas ve ictihadın dinde delil olamayacağını belirten Tûsî fıkhî bilgi üretimi için Kitap deliline, mütavatir ve bazı şartlarla haber-i vahide, icmâa ve bunlarda hükmü tespit edilemeyen durumlarda ise mefhum-i muhalefet gibi lafzî; istishâb-ı hâl, ibahâ-i asliyye ve berâetü’z-zimme gibi aklî istidlâl yöntemlerine başvurur.
Tûsî’nin, Caʻferî fıkhını ve usûlünü sünnî literatürden de istifade ederek gerek muhteva gerekse sistematik olarak gelişmesinde önemli katkıları olmuştur. Onun usul konularındaki yaklaşımını el-Udde fi usul’l-fıkh adlı eserinde, fıkha dair görüşlerini ise el-Mebsût ve el-Hilâf adlı eserlerinde izlemek mümkündür. O, el-Hilâf adlı eserinde fıkhî görüşleri sünnî mezheplerin görüşleriyle mukayeseli olarak ele almıştır. el-Mebsût isimli eseri ise Caʻferî fıkhında istidlâlî yöntemin ilk örnekleri arasında yer alır.
Tûsî, hemen bütün ilim dallarında önemli ve kalıcı eserler ortaya koyduğu için onun ölümünden sonra kimse onu aşmaya cesaret edememiş ve yaklaşık bir asır sürecek zaman diliminde onun görüşleri taklit edilmiştir.
Tûsî’nin Ca‘ferî fıkıh usulüne getirdiği yenilikleri şöylece sıralayabiliriz: (i) Ca‘ferî fıkıh usulünü sünnî usulden de istifade ederek daha sistemli bir hale getirmiştir. (ii) Hem hadis, hem kelam, hem de usûl alanında önemli eserler kaleme alarak İmâmiyye mezhebindeki rivayetçi kanat ile Mu’tezilî kanat arasında sentezci bir metot takip etmiş ve daha sonra bu sentezci eğilim İmâmî usulcüler tarafından benimsenerek geliştirilmiştir. (iii) Ehl-i Sünnet’e muhalif duruşu önemli bir ilke kabul eden mezhep doktrini içerisinde kalarak icmâ teorisini geliştirmiş ve bu tezat durumu mantıkî bir çerçeveye oturtmaya çalışmıştır.
Tefsir
Tûsî, tefsir alanında yazmış olduğu et-Tibyân fî tefsîri’l-Ḳur’ân adlı eserinin mukaddimesinde bu ilim dalında benimsediği temel ilkeleri sıralar. Bu ilkeler arasında şunlar vardır:
Kur’an’la çelişen hadisler kullanılmamalıdır.
Anlamları açık ayetleri tefsir etmeye gerek yoktur.
Âhâd haberler ayetlerin tefsirinde kullanılmaz.
Tefsirde kelimelerin sözlük anlamları dışına çıkılmamalıdır.
Kur’an’daki nesih sadece emir ve nehiylerde meydana gelir.
Müteşabih ayetler selim akıl, Kur’an ve Sünnet ile anlaşılabilir.
Her ayetin zahiri ve bâtını vardır. Ayetlerin zahiri, geçmiştekilerin kıssalarını; batını ise gelecek nesillere nasihatleri ihtiva eder.
Bu ilkelere bakıldığında Tûsî’nin tefsirde aklî yöntemlere son derece önem verdiğini ve Şîa’nın bazı kollarında hakim olan bâtınî yorumlara kapılara kapattığı görülmektedir.
Fıkıh
Tûsî, furû-i fıkha dair yazdığı eserleriyle Ca‘ferî mezhebinin gelişmesine önderlik etmiş ve bazı fıkhî konularda önemli görüşler ileri sürmüştür. Bu kapsamda İmâmiyye’de önemli bir tartışma alanı olan imamın gaybeti döneminde dinî görevleri üstlenecek alimlerin ne tür yetkilere sahip olacağını ele almıştır. Bu çerçevede ulema, imam gaybette olduğu dönemde yargı işleri, toplumsal düzenin sağlanması, humus ve diğer dinî vergilerin toplanarak hak eden kimselere paylaştırılması ve cuma namazının kıldırılması gibi görevleri ifa eder.
Öne Çıkan Eserleri
- et-Tibyân fî Tefsîri’l-Ḳurʾân: Necef 1957-1965; thk. Ahmed Habîb Kasîr el-Âmilî Dârü ihyâi’t-türâsi’l-Arabî, Beyrut [ts.].
- Tehzîbü’l-Ahkâm (fî Şerhi’l-Mukniʿa): Necef 1377-1382; Beyrut 1401/1981.
- el-İstibsâr: Leknev 1307/1889; Necef 1375-1376; nşr. Hasan el-Harsân, Tahran 1390, 1395.
- Emâli’ş-Şeyh et-Tûsî: Beyrut 1401; Meşhed 1410/1990; Kum 1414/1994.
- Temhîdü’l-Usûl fî İlmi’l-Kelâm: nşr. Abdülmuhsin Dînî, Tahran 1358/1980, 1983.
- el-İktisâd fîmâ Yeteallaku bi’l-İʿtikâd: Necef 1399/1979; Beyrut 1406.
- Telhîsü’ş-Şâfî: nşr. Bahrülulûm Hüseyin b. Muhammed Takî, Necef 1963-1965.
- Kitâbü’l-Gaybe: nşr. İbâdullah et-Tahrânî-Ali Ahmed en-Nâsıh, Kum 1411.
- el-Udde fî Usûli’l-Fıkh (Uddetü’l-Usûl): nşr. Muhammed Rızâ el-Ensârî el-Kummî, Kum 1417.
- el-Mebsût fi’l-Fıkh: nşr. Muhammed Takî el-Keşfî, Tahran 1387/1967.
- en-Nihâye fî Mücerredi’l-Fıkh ve’l-Fetâvâ: Beyrut 1390/1970.
- Kitâbü’l-Hilâf: nşr. Hâcî Âgâ Hüseyin Tabâtabâî el-Burûcirdî, Tahran 1370/1950.
- el-Îcâz fi’l-Ferâiz ve’l-Mevârîs, nşr. Muhammed Hâdî el-Emînî, Necef 196.
- Resâilü’ş-Şeyhi’t-Tûsî, Kum [ts.].
- el-Fihrist (Fihristü’t-Tûsî): nşr. A. Sprenger-Mevlâ Abdülhak, Kalküta 1271/1855; nşr. Muhammed Sâdık Âl-i Bahrülulûm, Necef 1937, 1961.
- Ricâlü’t-Tûsî (er-Ricâl): nşr. Muhammed Sâdık Âl-i Bahrülulûm, Necef 1381/1961.
İsim | Ebû Ca‘fer et-Tûsî |
Tam İsim | Ebû Ca‘fer Muhammed b. el-Hasen b. Alî et-Tûsî |
Kısa Tanıtım | İmâmiyye Şîası’nın gelişiminde büyük katkıları olan ilim adamı |
Yaşadığı Tarih | Miladi: 995 - 1067 Hicri: 385 - 459 |
Doğum Yeri | Tûs |
Ölüm Yeri | Necef |
Hocaları | Ebu’l-Hüseyn es-Saffâr Ebû Abdullah İbn Abdûn Ahmed b. Muhammed b. Mûsâ el-Ahvâzî Ebü’l-Hasan b. Ebû Cûd Hüseyin b. Ubeydullah el-Gadâirî Şerîf el-Murtaza Şeyh Müfîd |
Öğrencileri | Hasan b. Hüseyin b. Bâbeveyh Süleyman eş-Şehreştî İshak b. Muhammed el-Kummî Şehrâşûb el-Mâzenderânî İbn Fettâl en-Nîsâbûrî |
Etkilendikleri | Şerîf el-Murtaza Şeyh Müfîd |
Ekolleri | Kelam İmâmiyye |
Etkilendiği Ekoller | İmâmiyye |
Etkilediği Ekoller | Usûlî Ekolü |
- Andrew J. Newman, Twelver Shiism: Unity and Diversity in the Life of Islam, Edinburgh University Press, Edinburgh 2013.
- Halil İbrahim Bulut (ed.), Erken Dönem Şiî Düşünürler, Ensar Yayınları, İstanbul 2017.
- Waheed Akhtar, Early Shi’ite Imamiyyah Thinkers, New Delhi 1988.
- Abdullah Kahraman, Mustafa Öz, “Tûsî Ebu Ca’fer”, DİA, c. 41 (2012), s. 433-437.
- Hossein Modarressi Tabatabai, An Introduction to Shi’i Law: A Bibliographical Study, Ithaca Press, London 1984.
- Hikmet Gültekin, “el-Udde fi Usûli’l-Fıkh İsimli Eserine Göre Ebû Ca’fer et-Tûsî’nin Haber-i Vâhid Anlayışı”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, sy. 13/69, s. 1411-1425.
- Recep Demir, “Şiî-İmâmî Tefsir Geleneğinde Usûlî Ekolün Kur’an Yorumu (Ebû Ca’fer et-Tûsî Örneği)”, İslam ve Yorum II: Temel Tartışmalar, İmkânlar ve Sorunlar, c. 2, s. 181-206.