- A +

Anadolu’da, Kırşehir’in yerleşim merkezinde bulunan bu yapının taçkapısındaki kitabesinden edinilen bilgilere göre, medrese binası III. Gıyâseddin Keyhüsrev zamanında Kırşehir valisi olan Cacaoğlu Nûreddin Cibril (nâm-ı diğer Cacabey) tarafından inşa ettirilmiştir. Anadolu’nun başka yerlerinde de hayratları bulunan Cacabey’in Kırşehir’de yaptırdığı medrese 671/1272-1273 yılında inşa edilmiş olup, yapının vakfiyesinden öğrenildiği kadarıyla İç Anadolu’nun pek çok yerindeki mezralar, tarlalar, değirmenler, bağlar, bahçeler, hamamlar, kar kuyuları, dükkanlar, evler, hanlar vb. bu medrese için vakfedilmiştir. Zamanında medrese ve cami olarak kullanılan bu yapının, ihtilaflı olmakla birlikte bir rasathâne olarak da kullanıldığı öne sürülmüştür. Yapının ana eyvanının cuma namazı için kullanıldığı ve bir medrese olarak inşa edildiği Arapça ve Moğolca yazılmış vakfiyesinden anlaşılmaktadır. XIX. yüzyılda harap bir halde bulunan medresenin, dönemin Alman şarkiyatçılarından A. D. Mordtmann tarafından mühimmat ambarı olarak kullanıldığı ifade edilmiş, 1325 (1907) tarihli Ankara Vilayeti Salnamesi’nde de medresenin bir kısmının camiye çevrildiği belirtilmiştir. Vakıflar İdaresi tarafından restore edilen yapı, 2006 ve 2010 yıllarında onarım görmüş ve “Gök Bilim Medresesi” sıfatıyla 2014 yılında UNESCO’ya aday gösterilmiştir.

Dört eyvanlı, revaklı orta avlusu kubbe ile örtülü, iki katlı, kesme taş ve tuğladan müteşekkil bu yapı, Anadolu’nun pek çok yerinde mevcut bulunan “kapalı medrese” türlerinden biridir. Neredeyse kare biçiminde olan medrese, yaklaşık 27x26 metre ebatlarında olup, yapıya kuzey cephesinde bulunan iki renkli taştan yapılmış olan taçkapıdan girilmektedir. Geri kalan cepheleri kesme taş kaplı olup, medresenin kıble duvarı dışarısında, yapıdan bağımsız olan 21 metre yüksekliğinde taş ve tuğladan yapılmış bir minare bulunmaktadır.

Taçkapıyı oluşturan iki renkli taşlar haricinde, kapının sağ ve sol taraflarında iki niş mevcut olup, kapı açıklığını sağlayan basık kemerin ve üst kısmındaki mukarnaslı bölümün üzerinde yer alan birer tane kitabe bulundurmaktadır. Taçkapının dış köşelerinde bulunan, kaidelere oturtulmuş ve taçkapı boyunca uzanan (yaklaşık 12 m. boyunda) kıvrımlı sütunlarda oldukça dikkat çekicidir. Giriş cephesinin sol tarafında, taçkapının yanında, Cacabey’in konik bir külahı bulunan piramit çatılı türbesi mevcut olup, ön cephede de üzerinde kitabesi bulunan bir penceresi bulunmaktadır. Ön cepheden yapının arkasında kalan minare gözükmekte olup, sol tarafında da konik bir kubbesi olan şadırvan bulunmaktadır. Ayrıca yapının ön cephesinin köşelerinde ve minarenin hizasında bulunan yan cephenin ortasında yer alan konik başlıklı rokete benzetilen sütunlar da ayrı bir ilgi odağıdır.

Kapıdan girince beşik tonozlu bir giriş eyvanına varılır. Burada sağ tarafta ikinci kata çıkan merdivenlere ulaşan bir açıklık bulunmaktadır. Buna karşın sol tarafı sağır duvardır. Giriş eyvanından, ortasında bir zamanlar aydınlık feneri olduğu düşünülen üstü açık bir kubbeyle örtülü avluya varılmaktadır. Bu kubbe ikisi bağımsız, ikisi duvarda olmak üzere dört ayağa oturmaktadır. Yapının rasathâne olarak kullanıldığı iddialarına delil olarak gösterilen bu kubbenin zemini, 1947 yılında uzman bir ekip tarafından kazılmış ve bu kazıda 6 metre derinlikte bir kuyu bulunmuştur. Bu kuyunun bir rasat kuyusu olabileceği düşünülmekle birlikte, diğer kapalı medreselerin avlularında da bulunan şadırvanlar için yapılan bir su kuyusu olduğu fikri ağırlık kazanmaktadır. Medresenin rasathâne olduğuna dair ortaya atılan diğer bir iddia ise minarenin bir gözlem kulesi olarak inşa edilmiş olduğudur. Bugün kubbenin açıklığı camekân ile kapatılmış olup, çapının bu kadar geniş olması aydınlık fenerinin etrafının zamanında yıkılmış olmasına bağlanmaktadır.

Girişin karşısındaki üstü beşik tonozla örtülü ana eyvan, diğer tüm örneklerinde olduğu gibi namaz için kullanılmaktadır. Kıble duvarında ise zengin bir mihrap bulunmaktadır. Lakin giriş eyvanına nazaran mihrabın bulunduğu ana eyvan, orta eksenin soluna doğru kaymıştır. Avlunun bulunduğu orta mekânın sağ tarafında beşik tonozlu küçük bir kısımla birlikte, avluya açılan sivri geniş kemerli bir kısım daha mevcut olup, arkasında üç adet beşik tonozlu hücre yer almaktadır. Medresenin sağ tarafının ön cephesine bitişik kısmında ise iki beşik tonozlu hücre mevcut olup, bunlardan ikinci kata çıkan merdivenlerin yer aldığı hücrenin, biri iç avluya diğeri giriş eyvanına çıkan iki açıklığı bulunmaktadır. Medresenin girişinin sol tarafında kalan türbeye sol taraftaki eyvanda bulunan altı basamaklı merdivenlerden çıkılır. Kabartma süslemelerle çevrelenmiş türbe kapısından sandukanın bulunduğu türbeye girilir. Konik bir külahı bulunan piramit çatılı türbe, kökenleri İran’a dayanan ve İran-Anadolu hattında çok fazla sayıda örnekleri bulunan kümbetlerin görünümüne sahiptir. Medresenin sol tarafının kıble duvarına bakan kısmında ise beşik tonozlarla örtülü bir ara koridor ve iki hücre bulunmaktadır. Girişin sağ tarafındaki merdivenlerle çıkılan ikinci katta ise, ilk varılan yer dar bir koridordur. Bu koridor avluya, merdivene ve dış mekâna bakan pencereleri olan beşik tonozlu, güney duvarında bir niş bulunan bir hücreye ulaşır. Tüm ikinci kat bu iki mekândan ibarettir.

Medresenin güneybatı tarafında konumlanan minare, yaklaşık 22 cm açıklıkla, yapıdan bağımsız bir birim olarak varlığını sürdürmektedir. Minarenin kürsü kısmı kare biçiminde taş ile yapılmış olup, silindir halinde şerefeye kadar uzanan gövdesi tuğladan inşa edilmiştir. Yapının gövdesindeki tuğlalar belli bir seviyeye kadar daire şeklinde dizilirken, bir noktadan sonra zikzaklar çizecek şekilde yerleştirilmiştir. Yine minarenin gövdesi, sırlı tuğlalar ve kahverengi ile firuze rengi çinilerle süslenmiştir. Minarenin kalın gövdeli tek bir şerefesi olup, zirve noktası yerden yaklaşık 21 metre yüksektedir. Bu minarenin medreseden ayrı bir camiye ait olabileceğiyle alakalı iddialar mevcut olsa da, bugün sözü edilen camiye ait hiçbir kalıntı bulunmamaktadır. Mevzu bahis cami ile ilgili veriler, ancak detaylı bir şekilde yapılacak kazı çalışmalarıyla elde edilebilecektir.

Medrese oldukça sade bir şekilde inşa edilmiş olup, bu sadelik özellikle dış cephede bulunan tezyin edilmiş mimari elemanların daha ön plana çıkmasına sebep olmaktadır. Ön cephede renkli taşlarıyla, farklı şekillere sahip sütunlarıyla, farklı tür kemerleriyle, nişleriyle, ayetlerin ve bina ile banisi hakkında bilgilerin yazılı olduğu kitabeleriyle ve dengeli bir şekilde yerleştirilmiş mukarnasıyla göz doldurucu bir şekilde ön plana çıkan taçkapı haricinde, yine farklı cephelerde yer alan, kemerlerle ve kitabelerle desteklenmiş pencere açıklıkları ve farklı şekillerdeki diğer sütunlar, bu mimari elemanların en bariz olanlarıdır. Bununla birlikte avlu üzerinde bulunan üstü açık olan kubbeyle, Cacabey’in türbesinin kümbete benzeyen çatısı da medreseye ayrı bir farkındalık katmaktadır.

Medresenin iç kısmında, tezyinatı ile ilgi çeken iki önemli yerden birisi güney taraftaki ana eyvanın sütunları olup, diğeri ise yine Cacabey’in türbesinin iç kısmıdır. Ana eyvanın köşelerinde bulunan, gövdeleri üst üste bindirilmiş askı lambaları biçiminde boğumlardan meydana gelen bu iki sütun üzerinde pek çok çalışma yapılmış, Hindistan ve Kafkasya bölgelerindeki mimarlıkla bağlantılı olduğu düşünülmüştür. Aynı şekilde bu sütunların ahşap malzeme ile yapılmış olanlarına, Anadolu’da, Bolu ve Düzce taraflarında da rastlanılmıştır.

Kare biçiminde bir şemaya sahip türbeye, kabartma süsleme ile çevrelenmiş bir kapıdan girilir. İçten üstü kubbeyle örtülü bu türbenin iç duvarları çini ile kaplı olup, bazı bölümleri de sırlı tuğla ile süslenmiştir. Türbenin içinde çini üzerine yazılmış kitabe ise yapının dış cephesine taşmakta olup üzerinde Ayetü’l-Kürsi yazmaktadır.

  • Semavi Eyice, “Cacabey Medresesi”, DİA, c. 6 (1992), s. 539-541.
  • Metin Sözen, Anadolu Medreseleri-Selçuklular ve Beylikler Devri, İstanbul Teknik Üniversitesi Matbaası, İstanbul 1972, s. 15-20.

Atıf Bilgisi

Cacabey Medresesi. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/cacabey-medresesi/3471