Büyük Ali Haydar Efendi

(ö. 1321/1903)
Osmanlı âlimi, şâir, fakîh ve hukukçu.
- A +

Hayatı

Haydar Molla veya kendisinden yaşça küçük olan çağdaşı ve Osmanlı hukukçusu Mecelle şârihi Küçük Ali Haydar Efendi ile karışmaması için Büyük Haydar Efendi olarak anılmaktadır. Zira her ikisi de fıkıh ve mecelle üzerinde yaptıkları alışmalardan dolayı sürekli birbirleriyle karıştırılmış ve hala karıştırılabilmektedir. Halvetî-Şâbânî tarikatının Nasûhiyye kolunun kurucusu olan dedesi Mehmed Nasûhî Efendi (ö. 1130/1718)’ye nisbetle Nasûhîzâde olarak da bilinen Büyük Ali Haydar Efendi, Rumeli eşrafından ve Kısmet-i Askeriyye Mahkemesi katiplerinden Kastamonu doğumlu Mehmed Numan Efendi'nin oğlu olup 1837 senesinde İstanbul'da doğmuştur. İlköğrenimine Sıbyan Mektebi'nde başlamış ve orada Kur’ân-ı Kerim’i ezberlemiş, daha sonra eğitimini Dârülmaârif-i Rüşdiye ve Muallimhâne-i Nüvvâb’da tamamlamıştır. Fatih Sultan Mehmet Cami'inde gramer, tefsir, hadis ve fıkıh dersleri almıştır. Hocaları arasında Rusçuklu Mustafa Efendi, Hafız Şakir Efendi ve Şeyh Galip bulunmaktadır.

Ali Haydar Efendi, Türkçe, Arapça ve Farsça bilmektedir. İfa ettiği görevlerin bir kısmı şöyledir:

1. Mekteb-i Nüvvâb (Kadı-Hakim Mektebi) müdür yardımcılığı (1857).

2. Karesi Sancağı Kefri Çiftliği’nin çekişmesine son vermek üzere padişah fermanıyla görevlendirme (19 Ocak 1864).

3. Mekteb-i Nüvvâb fıkıh hocalığı (5 Nisan 1864).

4. Mihaliç ve Manyas kazaları arasında bulunan Balıklı Çiftliği davasının çözümlenmesi için görevlendirme (10 Ocak 1869).

5. Bosna Hakimler Müfettişliği (13 Nisan 1869).

6. Bosna Valisi Vekilliği (7 Şubat 1871-27 Nisan 1871).

7. Bosna Merkez Kadılığı (14 Aralık 1871).

8. Tuna Merkez Kadılığı (20 Ağustos 1872).

9. Tuna Divan-ı Temyiz başkanlığı (25 Mayıs 1873).

10. Aydın Divan-ı Temyiz başkanlığı (25 Mart 1874).

11. İzmir Merkez Kadılığı (23 Ocak1876).

12. İzmir'in Menemen kazasında bir çiftliğin münazaasının tesviyesine memur (2 Mayıs 1876).

13. Meclis-i Tedkikât-ı Şer'iyye üyeliği ve başkâtipliği (13 Eylül 1877).

14. İzmir Kadılığı (13 Nisan 1878).

15. Doğu Rumeli' deki vakıfların idare ve ıslahı memurluğu (18 Şubat 1880).

16. Mecelle Cemiyeti üyeliği (23 Ağustos 1882).

17. Şura-yı Devlet üyeliği (13 Kasım 1882).

18. Hukuk Mektebi Mecelle muallimliği (3 Şubat 1883).

19. Meclis-i Kebir-i Maârif başkanlığı (16 Kasım 1884).

20.  Hukuk Mektebi Fıkıh Usûlü Muallimliği (13 Eylül 1890).

21. Doğu Rumeli Cemaat-i İslâmiyesi Nezâreti (28 Şubat 1891).

Ali Haydar Efendi, deruhte ettiği bu görevlerle birlikte Müderrislik diploması ve (Medreselerde ilk ve orta tahsil verenler derecesi, 1861, 1864), Süleymaniye Müderrisliği (1866), Sivas (1870), İzmir (1873) ve Haremeyn-i Muhteremeyn Mevleviliği (1875), İstanbul Kadılığı (1880) ve Anadolu Kazaskerliği (1886) gibi ilmî rütbeler elde etmiştir. Bunlar yanında çeşitli devlet nişanları ile de taltif edilmiştir.  

Dirayetli idareciliği ve eğitim konusundaki derin tecrübesi sebebiyle 1883-1884 tarihlerinde Osmanlı Devleti’nde inşası devam eden 90 kadar İdadiye Mektebi’nin istenilen düzende gitmeyen maârife ait işlerinin daha sistemli bir biçimde ele alınabilmesi için bu yıllarda Meclis-i Kebir-i Maârif Başkanlığını da yürüten Maârif-i Umumiye Nâzırı Mustafa Nuri Paşa’nın meclis başkanlığı yerine 16 Kasım 1884’te Ali Haydar Efendi getirilmiştir. Bu tarihten 1903 senesine kadar, tam 19 sene 3 gün süreyle, Mustafa Nuri Paşa (1882-1885), Münif Paşa (1885-1891), Ahmet Zühdü Paşa (1891-1902), Mehmet Celaleddin Bey (1902-1903) ve Haşim Paşa (1903-l908) gibi beş Maârif Nâzırı’nın idaresinde bu görevi yürütmüştür.

Ali Haydar Efendi, Meclis-i Kebir-i Maârif başkanı sıfatıyla 1888 tarihli bir belgede taşradaki öğretmen okullarının acınacak durumuna işaret ederek “asıl özen gösterilmesi gereken mektepler, İstanbul'dan ziyade, taşradaki mekteplerdir ... buralara yeni yöntemleri bilen öğretmen yetiştirilmesi için de vilayet merkezlerinde ‘Medrese-i Muallimin’ adıyla birer Dârülmuallimin açılması lazımdır” demiştir. Zira bu tarihe kadar açılan ilköğretmen okullarda, genellikle eğitim formasyonu olmayan veya yetersiz muallimler ders vermekteydi. Ayrıca II. Abdü1hamid devrinde 16 Receb 1887’de Ali Haydar Efendi başkanlığında toplanan maârif komisyonunda ilköğretim meseleleri kapsamlı bir şekilde ele alınmış ve bazı çözüm yolları önerilmiştir. 1887 yılında genel maârif meselelerini müzakere etmek için Ali Haydar Efendi başkanlığında toplanan maârif komisyonu, taşra ilköğretimini de ele almıştır.

Belirtilen bu idare ve eğitim alanındaki başarıları ve önemli katkıları sebebiyle Büyük Ali Haydar birçok kişi tarafından ilerleme taraftarı olarak gösterilmiştir. Ona yöneltilen en önemli eleştiri, Hukuk Mektebi’nde Roma Hukuku dersinin çıkartılmasını istemesinden dolayı Said Paşa tarafından yöneltilmiştir. Zira o, dönemin uleması tarafından sürekli yapılmakta olan bu gibi tekliflerin Ali Haydar Efendi gibi bir şahsiyet tarafından da yapılmasını hayretle karşılamıştır. Çünkü o dönemde Roma Hukuku’nun Hukuk Mektebi'nde mukayeseli olarak işlenmesi İslâm Hukuku’nun daha iyi anlaşılması açısından önem arz etmekteydi.

Ali Haydar Efendi, edip, şâir, idareci, eğitimci, fakih ve hukukçu gibi çok yönlü bir şahsiyettir. Ancak onun esas şöhreti Mekteb-i Hukuk’ta 18 sene vermiş olduğu Usûl-i Fıkıh derslerinden kaynaklanmaktadır. Söz konusu derslerinin bir bölümü h. 1307 (1889/1890) senesinde neşredilmiş ancak mevcudu kalmamıştır. Daha sonra yine burada vermiş olduğu dersler, talebesi Hacı Adil Bey tarafından h. 1326 (1908/1909)’da Sırat-ı Müstakım Mecmuasının ilavesi olarak neşredilmiştir. 558 sayfa olan bu eser, sahasında yazılan ilk Türkçe eserlerden biri olması bakımından önem arzetmektedir. Daha sonra bu kitap 1966'da İstanbul’da yeni harflerle ve Usûl-i Fıkıh Dersleri adıyla yayınlanmıştır. Ayrıca Romanya, Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan, Bosna-Hersek ve Karadağ'da bulunan Müslümanların mezhepleri ile ilgili bir risalesi ve yine Doğu Rumeli ve Bulgaristan'daki Müslümanların vakıfları, müftüleri, cemaat meclisleri hakkında kaleme aldığı bir talimatname de neşredilmiştir. Ayrıca, elimizde bulunmasa da bir de Mecelle-i Ahkam-ı Adliyye Şerhi’nin bulunduğu rivayet edilmektedir.

Kabiliyetinden ve birikiminden şüphesi bulunmayan Ali Haydar Efendi Mecelle Cemiyeti üyesi olduğu zamanlarda Komisyon başkanı Ahmet Cevdet Paşa’nın zaman zaman toplantılarda gelen bazı evraklar için, “bizim aklımız ermez, tetkikini Ömer Hilmi Efendi’den rica edelim” diyerek Ali Haydar Efendi’ye tevdi etmesi üzerine ona sitem ederek şöyle dediği nakledilir: “Niçin bizim aklımız ermesin. Böyle bir için tetkiki havale buyuruldu da acz mi izhar ettik, biraderimiz Ömer Hilmi Efendi Hazretlerini taltif ve belki işi kendilerine tahmil maksadıyla böyle buyuruyorsunuz. Fakat tekerrür ettiğinde maruzatta bulunmak lüzum ve zaruretini hissettim.”

Talebesi Hacı Adil Bey’in ifadesine göre, Ali Haydar Efendi, hiçbir zaman bildiklerini bildiği kadar söyleyip yazamamış ve tayin edildiği görevlerde istediği başarıyı sağlayamamıştır. Onun ifadesine göre Ali Haydar Efendi gibi keskin bir zeka sahibi, dirayetli bir idareciye ve mütebahhir âlime yeteri kadar imkân ve hürriyet verilmemiş, birikim ve tecrübesinden yeterince istifade edilmemiş, vazife verildiği zaman da yetki verilmemiş, kendi tecrübesini yansıtmaması için baskı uygulanmış ve küstürülmüştür. Ancak memleket meselelerinde ona ihtiyaç duyulunca da hamiyetperver duygularından yararlanılmıştır. Hacı Adil Bey, bu hususu dönemindeki istibdada bağlasa da bu, derin araştırmaya muhtaç ve tartışmaya açık bir husustur. Zira küskün birisi mesela, 17 sene kadar süren bir görevde kalmaz.

Ali Haydar Efendi, 27 Kasım 1903/7 Ramazan 1321’de Cuma günü İstanbul’da vefat etmiş, Üsküdar’da bulunan ve büyük dedesine nisbetle anılan Nasûhî Efendi Dergâhı’na defnedilmiştir.

Öğretisi

Eğitim, idare ve dini ilimlere dair önemli birikimi olduğu hayat hikâyesinden ve icra ettiği görevlerden anlaşılsa da elimizde bu konuya veri teşkil edecek somut bilgiler bulunmamaktadır. Ancak onun bu konudaki görüşleri Meclis-i Kebir-i Maârif başkanı sıfatıyla topladığı komisyon tutanak ve raporlarından tespit edilebilir. Nitekim o, kendi döneminde Osmanlı eğitiminin iyi durumda olmadığını, sanıldığının aksine, sadece taşrada değil, merkezde de ciddi problemlerin yaşandığını tespit etmiş ve buna dair önemli kararlar alınmasını sağlamıştır.

Temel Soruları

Ali Haydar Efendi Osmanlı Devleti’nin I. Meşrutiyet döneminde yaşamış bir âlim ve idarecidir. O, daha çok âlim yönüyle ve özellikle Mekteb-i Hukuk’ta verdiği Usûl-i fıkıh dersleri ve bu derslere ait olup daha sonra kitaplaştırılan notları ile meşhur olsa da onun eğitimciliği ve eğitim meselelerine olan katkısı görmezlikten gelinemeyecek kadar önemli ve büyüktür.

Ali Haydar Efendi yaşadığı dönemde Osmanlı toprakları içinde yer alan birçok bölgeyi idareci sıfatıyla gezmiş ve özellikle eğitim alanında önemli problemler tespit ederek bunlara dair komisyonlar oluşturup toplantılar yapmış ve raporlar hazırlamıştır.

Esasen Osmanlı toplumunda XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bir problem olarak ele alınan Medreselerin ıslahı XVII, XVIII ve XIX. yüzyıllarda da ele alınmıştır. XIX. yüzyılda bu meseleye kafa yoranlardan biri de Ali Haydar Efendi’dir. Onun bu konu ile ilgili tespit ve çalışmaları var. Meclis-i Kebir-i Maârif başkanı Ali Haydar Efendi, 1888 tarihli bir belgede taşradaki öğretmen okullarının acınacak durumuna işaret ederek “asıl özen gösterilmesi gereken mektepler, İstanbul'dan ziyade, taşradaki mekteplerdir ... buralara yeni yöntemleri bilen öğretmen yetiştirilmesi için de vilayet merkezlerinde ‘Medrese-i Muallimin’ adıyla birer Darü’l-muallimin açılması lazımdır” demiştir. Zira bu tarihe kadar açılan ilköğretmen okulları, genellikle ehil olmayan hocalar ve uygun olmayan öğrenciler tarafından doldurulmuş, bazen de öğretmensiz ve öğrencisiz kalmıştır.

II. Abdü1hamid devrinde ilköğretim meseleleri kapsamlı bir şekilde ele alınmıştır. Bu cümleden olarak 16 Receb 1887’de Ali Haydar Efendi başkanlığında toplanan maârif komisyonunda bazı çözüm yolları önerilmiştir. Komisyon görüşlerini bildirmeden önce, okulların sayısı ve öğrencileri hakkında bir incelemede bulunmuştur. Bu incelemenin sonucuna göre İstanbul’da 193 adet sıbyan ve ibtidai okulu ile 7.395 öğrencinin mevcut olduğu görülmüştür. Fakat o gün itibariyle İstanbul’da 11.602 Müslüman erkek çocuğun bulunduğu tespit edilmiştir. Bu çocuklardan özel, askeri ve mülki okullara kayıtlı bulunan belli sayıda çocuk bulunduğu ancak 2.500 civarında Müslüman erkek çocuğun eğitime hiç devam etmediği belirlenmiştir. Bunun üzerine Komisyon bu durumu dikkate alarak, ihtiyaca cevap verebilecek yeni okulların açılmasını ve eski bazı okulların da yeniden faaliyete geçirilmesi kararını almıştır. 1869 tarihli Maârif-i Umûmiye Nizamnamesi “ilköğretim mecburiyeti”ni getirmişti. Komisyon şimdilik bu mecburiyetin sadece İstanbul için geçerli olmasını kararlaştırmıştır.

Maârif meselesine kafa yoran Ali Haydar Efendi, 1887 yılında genel maârif meselelerini müzakere etmek için maârif komisyonunu başkan sıfatıyla toplamış ve taşra ilköğretimi meselesini de ele almıştır. Komisyon'da şu önemli kararlar alınmıştır:

Taşrada öğretmen sayısı dikkate alınarak okul açılması,

Okul yaptırılırken halkın yardımına başvurmakla birlikte maârif hissesinden de pay ayrılması,

Taşra idâdilerinden vazgeçilerek bunlara harcanan paranın ibtidai okullarının yapımına tahsis edilmesi,

İbtidai tahsilinin 4 sene olması,

Öğretmen eksikliğini gidermek için vilayet merkezlerinde birer yatılı "medrese-i muallimin" açılması,

İdâdî bulunan yerlerde rüşdiyelerin idadilerle birleştirilmesi ve rüşdiye binalarının ve bütçesinin ibtidai okullara tahsis edilmesi.

Sadrazam Said Paşa’nın Maârif Raporundan, alınan bu kararların aynen uygulanamadığı ancak sonraki senelerde Maârif Nezareti'nin rüşdiye siyasetinde etkili olduğu anlaşılmaktadır.

Bunlar yanında Ali Haydar Efendi'nin Maârif Meclisi başkanlığı sırasında Türk eğitim sisteminde başka önemli gelişmeler de yaşanmıştır. Bunların bir kısmı şöyledir: Dilsizler Mektebi'nin açılması (1889), Körler Mektebi'nin açılması (1890), Dârülmuallimin’in İbtidaiye, Rüşdiye ve Aliye şubeleri halinde yeniden düzenlenmesi (İlk yüksek öğretmen okulu-1891), İlk Maârif salnâmesinin yayınlanması (1898) ve Dârülfünûn’un bir daha kapanmamak üzere tekrar açılması (l900).

Öne Çıkan Eserleri

  • Usûl-i Fıkıh Dersleri: İstanbul 1307/1889-1890; İstanbul 1966.
  • Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye Şerhi: (Talebelerinin elinde ders notları şeklinde).
  • Risâle: Romanya, Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ile Bosna-Hersek ve Karadağ’da bulunan İslâm ahalisinin mezheplerinin özelliklerine dair şeyhülislâmlığın emriyle kaleme aldığı bir eserdir.
  • Ta’lîmâtnâme: Şarkî Rumeli ile Bulgaristan’da bulunan İslâm cemaatinin görevleri, müftüleri, cemaat meclisleri ve buradaki İslâmî vakıflar ile ilgili bir eserdir. Üç talimatnameyi içermektedir.
  • Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, İstanbul 2010.
  • Mahmud Cevad, Maârif-i Umumiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı, Ankara 2001.
  • Uğur Ünal, “Osmanlı Hukukçularından Büyük Ali Haydar Efendi (1837-1903): Hayatı ve Çalışmaları”, Tarih Araştırmaları Dergisi, sy. 26/41 (2007), s. 131-142.
  • M. Akif Aydın, “Ali Haydar Efendi, Büyük”, DİA, c. 2, s. 396.
  • Ahmet Ekşi, “Büyük Ali Haydar Efendi (Nasûhîzâde)”, İslâm Hukuku Araştırmaları Dergisi, sy. 6 (2005), s, 115-118.
  • Hasan Basri Erk, Meşhur Türk Hukukçuları, İstanbul 1958.

Atıf Bilgisi

Büyük Ali Haydar Efendi. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/buyuk-ali-haydar-efendi/7044