Sadrüşşerîa, Ubeydullâh b. Mes‘ûd (747/1346) et-Tavzîh..

M. 1346
- A +

Sadruşşerîa, Fahrülislâm el-Pezdevî’nin Kenzü’l-vüsûl adlı eserini esas alarak kaleme aldığı Tenkīhü’l-usûl’de Fahreddin er-Râzî’nin el-Mahsûl’ü ile İbnü’l-Hâcib’in el-Muhtasar’ındaki konuların özetini vermiş ve bir bakıma Hanefî ve mütekellimîn metotlarını mezcetmiştir. Müellif daha sonra bu eserini et-Tavzîh fî halli gavâmizi’t-Tenkîh adıyla şerhederek birçok konuda kendi görüşlerini ortaya koymuştur.

Hanefî usûl eserleri içerisinde Sadruşşerîa’nın et-Tavzîh adlı eserinin özel bir yeri vardır. Sadruşşerîa’yı, mezkûr eseriyle Hanefî fıkıh usûlü tarihinde müteahhirîn devrini başlatan sima olarak değerlendirebiliriz. Gazzâlî ve Fahreddin Râzî sonrası dönemde, başta kelâm ve fıkıh usûlü olmak üzere teorik ağırlıklı İslâmî ilimlere ait meselelerin açıklanıp ispatlanmasında felsefî kavram ve yöntemlerin yoğun bir şekilde kullanıldığı, şeriat ile hikmeti cem etmeye yönelik faaliyetlerin çoğalıp belirli bir sistematiğe kavuşturulduğu bilinen bir husustur. Çok yönlü bir âlim olarak Sadruşşerîa, et-Tavzîh adlı eserinde, Debûsî-Serahsî-Pezdevî çizgisinde gelişip olgunlaşmış olan mütekaddimîn Hanefî usûlünü, müteahhirîn dönemi ilim anlayışına uygun olarak aklî ve felsefî ilkelere dayalı şekilde, felsefe-mantık diliyle yeniden ifade etmiş, usûl ilmi açısından birçok yeni ve orijinal düşünce ortaya koymuştur. Bu meyanda fıkıh ilminin yeni bir tarifini yapmış, ilim ve mevzu meselelerinde kendisine intikal eden hakim görüşlerin aksine bir ilmin mevzuunun birden fazla olamayacağını ve bir hususun birden fazla ilmin mevzuu olabileceğini –aralarında niteliklerini açıkladığı belirli bir ilişkinin varlığını şart koşmak suretiyle- benimsemiş ve bunu fıkıh usûlüne uygulamış, akıl meselesinde filozofların dört mertebeli akıl anlayışlarını usûle taşıyıp bu mertebelerden ikincisini teklifin dayanağı olarak kabul etmiş, hissî-şer’î fiiller ayırımında gelişmiş bir sistematik ortaya koymuştur. Eserde yer alan “el-Mukaddimâtü’l-Erbaʻa” bölümü Sadruşşerîa’nın çok yönlü ve yenilikçi ilmî şahsiyetinin bir başka tezahürü, et-Tavzîh’in de en özgün ve önemli bölümlerinden birisidir. Bu bölüm, fıkıh usûlü ile kelâm ve dil ilimlerinin kesiştiği yahut daha doğru bir ifadeyle fıkıh usûlünde incelenmekle birlikte kökenleri kelâmî ve lisânî ilkelere dayanan bir sahaya ait bazı meseleleri ele almaktadır. İnsan eylemlerine ahlâkî değer yüklemenin hangi zeminde sözkonusu edilebileceğini araştıran bu mukaddimeler, esas itibarıyla, hüsn-kubh’u kabul etmenin hangi ilkelere dayalı olarak mümkün olabileceğini, insanın hukukî-ahlâkî sonuçlar doğuran fiilleriyle bağlantılı bir şekilde gerçek mânada hür olmakla vasıflanıp vasıflanamayacağını soruşturan bir İslâm hukuk felsefesi tartışmasıdır.

et-Tavzîh, özellikle Osmanlı medreselerinde okutulan temel bir metin olarak kabul edilmiş ve bir dönem Semâniye medreselerine müderris olacak âlimlerin imtihan edildiği metinler arasında yer almıştır. Eserin Osmanlı ilim hayatı üzerindeki derin etkileri gerek üzerine yazılan şerh ve hâşiyelerde, gerekse ihtiva ettiği bazı konuların âlimler arasında tartışmalara sebep olmasında kendini göstermektedir. Halen İslâm dünyasındaki pek çok eğitim kurumunda okutulan et-Tavzîh, kendisinden sonraki usûl düşüncesini derinden etkilemiş, medreselerin temel kitapları arasında yer almış, eserin metni olan Tenkîhü’l-usûl ile et-Tavzîh üzerine şerh, hâşiye ve ta‘lik türünden birçok çalışma yapılmıştır. et-Tavzîh üzerine kaleme alınan hâşiyelerden en meşhuru Sa‘deddin et-Teftâzânî’nin et-Telvîh ilâ keşfi hakâiki’t-Tenkîh’idir.

Asım Cüneyd Köksal

Atıf Bilgisi

Sadrüşşerîa, Ubeydullâh b. Mes‘ûd (747/1346) et-Tavzîh... İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/booksmap/ubeydullah-b.-mesud-7471346-et-tavzih../2352