Nuri Özcan

Hakkında

Aydın Kuşadası’nda doğdu (1951). İstanbul İmam-Hatip Okulu’ndan (1970), İstanbul Belediye Konservatuvarı (günümüzde İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı) Türk Müziği Bölümü’nden (1976), İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nden (günümüzde Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi, 1976) mezun oldu. Aynı dönemde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap-Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’ne devam etti. İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nün Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne dönüştüğü yıl tamamladığı “XVIII. Yüzyılda Osmanlılarda Dinî Mûsiki” adlı teziyle (danışman: Prof. Dr. Muammer Kemal Özergin) doktora unvanını aldı (1983).

1977’de İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’ne asistan olarak intisap etti ve Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’ne dönüşen bu kurumdaki öğretim üyeliği görevini, emekli olduğu 2014 yılına kadar sürdürdü. Aynı zamanda bu fakültede çeşitli idarî görevlerde bulundu. 1993-1994 yıllarında Londra’da eğitim ve araştırma faaliyetleri gerçekleştirdi. 2014 yılından bu yana İstanbul Medipol Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Müzik Bölümü Öğretim Üyeliği görevini sürdürmektedir.

TDV İslâm Ansiklopedisi’ne başlangıcından itibaren müellif-redaktör ve Mûsiki İlim Heyeti Başkanı olarak hizmet verdi; 234 madde veya madde bölümü telif etti, mûsiki maddelerinin ilmî redaksiyonunu yaptı. TDV İslâm Ansiklopedisi’ne katkıları sebebiyle Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Yüzyılın İslâm Kültür Hizmeti Onur ve Hizmet Ödülleri” kapsamında hizmet ödülüne (2014), Mehmet Âkif Ersoy Üniversitesi tarafından Bilim ve Sanat ödülüne layık görüldü (2017).

İlmî ve akademik çalışmaları, Türk mûsikisi genel başlığı altında mûsiki tarihi, repertuarı, formları ve özellikle dinî mûsiki alanlarında yoğunlaştı.Ulusal ve Uluslararası pek çok sempozyum, seminer ve konferansa konuşmacı olarak katıldı Ayrıca yurtiçi ve yurtdışında pek çok müzik etkinliğinde ses icrâcısı olarak görev aldı.

Son Peygamber Hz. Muhammed (ed. Casim Avcı, İstanbul 2007), İstanbul Ezanları: İstanbul Azans (ed. Yusuf Çağlar, İstanbul 2010),  Mûsikî Dünyamızın Dâvûdu Buhûrîzâde Mustafa Itrî (haz. Mustafa İsmet Uzun, İstanbul 2013), Mehmed Âkif Ersoy(ed. Mustafa İsmet Uzun, Ankara 2011), Makamlarla Türk Din Mûsikîsi Eğitim Seti(haz.Ubeydullah Sezikli, İstanbul 2013), Türk Mûsikîsi Atlası (ed.Feyzan Güher Vural, Timur Vural, Ankara 2019) gibi derleme kitaplarda ve Anadolu  Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’nin İslâm Sanatları Tarihi (Eskişehir) adlı ders kitabında  bölüm yazarlığı yapmıştır. Ayrıca Türk Müziği Bibliyografyası Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi Mûsiki Maddeleri Bibliyografyası Örneği adlı eseri Dr. Şeyma Ersoy Çak ile birlikte telif etmiştir (Ankara 2019).

Katkıda bulunduğu maddeler

Mehmed Ârif
Asıl adı Mehmed Ârif olup Eyüp Şer’î Mahkemesi başkâtiplerinden Ebûbekir Efendi’nin oğludur. Sıbyan Mektebi’nde iken sesinin güzelliği ve mûsikiye kabiliyetiyle dikkati çekmesi üzerine komşusu bestekâr Şâhinbeyzâde Mehmed Bey’den mûsiki dersleri almaya başladı...
Hatib Zâkirî Hasan Efendi
Hatiplik yapması ve dönemin ünlü zâkirleri arasında yer alması sebebiyle “Hatîb Zâkirî Hasan Efendi” diye anıldı. Hasan Efendi İzmir’in kazalarından Foça’da doğdu. Küçük yaşta İstanbul’a giden Hasan Efendi burada Halvetiyye tarîkatı şeylerinden Nûreddinzâde Mustafa Muslihiddin Efendi’ye intisap etti...
Hamâmizâde İsmail
10 Zilhicce 1191/9 Ocak 1778 tarihinde İstanbul Şehzadebaşı’nda doğdu. Babası, Cezzar Ahmed Paşa’nın mühürdarlarından Süleyman Ağa, annesi Rukiye Hanım’dır. Kurban bayramının ilk günü doğduğu için kendisine “İsmail” adı verilmiş, Mevleviyye tarikatı mensubu olduğundan “İsmail Dede, Dede Efendi”, babası bir hamam işlettiğinden “Hamâmîzâde” diye tanınmıştır...
Mehmed Zekâî Dede
1824-25 yılında İstanbul Eyüp’te doğdu. Babası Eyüp’te Cedid Ali Paşa Camii imamı hâfız Süleyman Hikmetî Efendi, annesi Zîneti Hanım’dır. İlk öğretiminden sonra amcasıyla hıfza, babasıyla da hat derslerine başladı. Aldığı derslerle İslâmi ilimlerde kendini yetiştirdi...
Hacı Ârif Bey
Herhangi bir enstrüman çalmadığı, hatta nota yazısını dahi öğrenmediği halde özellikle bestekârlık dehâsı ve sesinin güzelliği ile Hacı Ârif Bey, XIX. yüzyılın mûsikîşinasları arasında müstesna bir yere sahip olmuştur. “Şarkı” formunda açtığı çığırla ritim çeşitliliği, melodi renkliliği ve zenginliğinin ön plana geçtiği eserlerinde; sanatından hiçbir şey kaybetmeden, her düzeyde insana hitap etmiştir.