- A +

Lügatte bayındır ve mâmur kılmak anlamına gelen imaret, Osmanlı medeniyeti içerisinde; cami, medrese, şifâhâne, kütüphâne, hangâh, misafirhâne, hamam ve kervansaray gibi sosyal hizmet binalarından meydana gelen külliye tarzı yapının adı veya dar anlamda bu yapının muhtaçları doyurmak vazifesini üstlenen ve aşevi anlamına gelen bir pasajıdır. Ömer Lütfi Barkan bu müesseseleri içine alan kompleks yapıyı “imaret sitesi” olarak isimlendirmiş, Osman Nuri Ergin de bu yapıların hepsinin toplamına imaret ifadesini yakıştırmıştır. Aynı zamanda Selçuklu döneminde külliyelere imaret ismi verilmekte, aşevleri için ise dâruzziyâfe ifadesi kullanılmaktaydı. Bu sebeple bazı Osmanlı vakfiye ve kitabelerinde imaret, Selçuklu’da olduğu gibi külliye anlamında zikrolunmuştur. Nitekim II. Bâyezid’in 1505 yılında inşa ettirdiği caminin kitabesindeki, “Bu cami-i celilü’ş-şan ve imaret-i refia sultanın sadakasıdır…” ibaresi, imaret ile cami etrafında kümelenmiş tesisleri ifade etmektedir. Fakat Selçuklu döneminde olduğu gibi imaret sözcüğü her zaman bu sosyal müesseselerin tamamı için kullanılmamış, çoğu zaman aşevi kast olunmuştur. Fatih Sultan Mehmet’in Arapça vakfiyesinde “cami-i cedid ve imaret-i amire, daru’ş-şifa ve mahzen-i kütüb…” olarak geçen ifadede görüldüğü üzere imaret ile diğer yapılar ayrı zikrolunmuştur. Kadı sicillerinde ve diğer arşiv malzemelerinde geçen imaret-i amire tabiri de aşevi olarak kullanılmıştır.    

Bu imaretlerin Osmanlı’daki ilk örneği 1336 yılında Bursa’da inşa edilen Orhan Gazi imaretidir. Orhan gazi açılışına riyaset etmiş fakirlere yemeği kendi eliyle ikram etmiştir. Manisa, Tokat, Hatay Bilecik, Afyon, Nevşehir ve Kocaeli gibi Anadolu’nun birçok şehrinde imaretler külliyelerin önemli bir parçası olarak halka hizmet etmiştir. Ancak Evliya Çelebi’nin “Ben hiçbir yerde bu kadar hayrat görmedim” sözüne mazhar olan İstanbul’da imaretlerin sayıları Anadolu’ya oranla oldukça fazlaydı. Öyle ki, XVIII. yüzyılın sonlarına gelindiğinde İstanbul’daki imaretler her gün otuz binden fazla insanı doyuruyordu. Süleymaniye, Fatih Sultan Mehmet, Sultan Ahmet, Valide-i Atik ve Nuruosmaniye gibi salatin camilerinin yanında bir imaret bulunmakta hem günlük hem de kandil ve bayram gibi özel günlerde öğrencilere, imarethâne, dârüşşifa ve medrese görevlileri ile ihtiyaç sahiplerine yemek verilmekteydi. Buradan istifade edenler, külliyelerin diğer tesislerinde çalışanlar, yolcular ve misafirler de olmaktaydı.

İmaretler vakıflar tarafından idame edilmekteydi. Külliyelerin bir parçası veya müstakil kurumlar olarak vakıf nizamnâmelerine tabiydi. Vakfiyelerde çalışacak kişilerin maaşları ve ikram edilen yemeklerin çeşitleri gibi imaretin işleyişine ilişkin hususlar buna bağlı olarak vakıflara göre değişiklik arz ediyordu. Vakıfların gelirlerine göre yemek çeşitleri değişmekle birlikte genel olarak iki öğün; çorba, ekmek (fodla) ve pilavdan oluşuyor, et ve tatlı ise daha çok özel günlerde menüye dahil ediliyordu. 

İmaretin bölümleri; mutfak, kiler, tabhâne, fırın, odunluk ve buğday ambarından oluşmaktaydı. Burada çalışanların sayısı imarethânelerin büyüklüğüne ve ihtiyaca göre değişmekteydi. Sözgelimi Fatih Sultan Mehmet’in imaretinde 44 kişi çalışırken İsa Bey imaretinde 17 kişi istihdam edilmekteydi. Çalışanlar; yönetici makamındaki şeyh, mali işleri yürüten vekilharç ve kâtip ile ferrâş, kayyım, ibrikçi, kennâs, kilâri, hattâb, hamal, bevvâb, çerağdar ve ekmekçi gibi hizmetlilerden oluşuyordu. Vazife sahiplerine ödemeler daha çok aylık veriliyordu. Bununla birlikte az rastlanmakla birlikte üç aylık, altı aylık ve senelik ödeme şekilleri bulunmaktaydı. 

Kaynağını vakıf müessesesinden alan, sosyal ve beledî hizmetlerin en önemli örneklerinden sayılan imaretler bir yardım kurumu olarak varlığını asırlar boyu korumuştur. 1911 yılına gelindiğinde İstanbul’daki yirmi imaretten on sekizi kapatılmış, yalnızca Laleli ve Üsküdar’daki imaretlerin işlevine devam ettirilmiştir. Günümüzde ise eski varlığından daha sönük bir şekilde de olsa belediyelerin ve derneklerin aşevi geleneğini sürdürdüğünü söylemek mümkündür. 

  • Cengiz Gürbıyık, Osmanlı İmaretleri (Aşevleri), Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İzmir 2013.

  • C.I. Huart, “İmaret”, MEB İslâm Ansiklopedisi, c. 5, s. 985.

  • Osman Nuri Ergin, Türk Şehirlerinde İmaret Sistemi, Cumhuriyet Matbaası, İstanbul 1939.

  • Osman Nuri Ergin, Fatih İmareti Vakfiyesi, İstanbul Belediyesi, İstanbul 1945.

  • Ömer Lütfi Barkan, Şehirlerin Teşekkül ve İnkişafi Tarihi Bakımından Osmanlı İmparatorluğunda İmaret Sitelerinin Kuruluş ve İşleyiş Tarzına Ait Araştırmalar, İstanbul 1963.

  • Zeynep Tarım Ertuğ, “İmaret”, DİA, c. 22 (2000), s. 219-220.

  • Ziya Kazıcı, Osmanlı Vakıf Medeniyeti, Bilge Yayınları, İstanbul 2003.

Atıf Bilgisi

İmâret. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/imaret/7181