el-Cessâs, Ebû Bekir Ahmed er-Râzî (ö. 370/981), el-Fusûl fi’l-usûl

M. 0981
- A +

Ebû Bekir el-Cessâs’ın (ö. 370/981)  usûl-i fıkıh alanındaki meşhur eseri olup, bu alanda günümüze ulaşan ilk mütekâmil  eserdir. Bu eser, usûl-i fıkhın müstakil bir ilim dalı halinde sunulduğu, konularının belirginlik kazandığı ve bu ilim dalının teknik düzeyde gelişmiş şekliyle dilinin teşekkül ettiği ilk metin olarak literatürü belirlemiştir. Aynı zamanda kelâmî bir dilin açık olarak kullanıldığı ve usûl-i fıkıh ilkelerinin kelâmî temeller üzerine nasıl kurulduğunu bize göstermesi ve bir dinî teori inşasının elimizdeki ilk örneği olması bakımından da oldukça kıymetlidir. Bu anlamda kelâm ile ilgili ilk metinlerinden biri olarak da görülebilir.

Çağdaş literatürde Cessâs’ın el-Fusûl’ü, daha sonra yazdığı ve kendi alanında literatürü belirleyen diğer bir eseri olan Ahkamu’l-Kur’an’a giriş olarak kaleme aldığı şeklinde bir kanaat hakim olsa da bu kanaati ispat edecek bir veri yoktur. Ayrıca Cessâs Ahkâmu’l-Kur’an’da el-Fusûl’e, “usûl-i fıkıh kitabı” adıyla pek çok atıfta bulunmakta ve onu müstakil bir kitap olarak görmektedir.

Cessâs bu eserini, döneminde İslâm dünyasının kalbi ve en büyük akademik merkezi olan Bağdat’da yazmıştır. Cessâs, Bağdat’ta Hanefî mezhebin teorik inşasını tamamlayan Kerhî (ö. 340/952)’ye öğrencilik ettiği gibi; Ebû Abdullah el-Basrî (ö. 369/980), Kâdî Abdulcebbâr (ö. 415/1025) ve Bâkıllânî (ö. 403/1013) ile de birlikte bulunmuş ve yaşamıştır. el-Fusûl Bağdat’taki bu birlikteliğin izlerini çoğunlukla isim zikretmeksizin bizlere sunmaktadır.

Eserin elimizdeki iki yazmasında, baştan yaklaşık 15 varak kayıp olmakla birlikte bu bölümlerde kitabın temel konularından birini oluşturan “umum” konusunun ele alındığı anlaşılmaktadır. el-Fusûl şu şekilde temel bazı konu başlıklarına bölünmüştür: (i) Umum (amm lafız, hass lafız, umumun tahsisi, tahsis-nesih ilişkisi, umum-mücmel ilişkisi, umum ve haber-i vâhid ilişkisi, vb.). (ii) Beyân ve beyânın te’hiri. (iii) Emir ve nehiy. (iv) Nesih. (v) Haber Teorisi (mütevâtir, haber-i vâhid). (vi) İcma. (vii) Nazar/akıl yürütme ve Taklid. (viii) Kıyas ve İctihad. (ix) İstihsan ve illetin tahsisi. (x) İctihad ve müctehidi taklîd (içtihatta hata ve doğru meselesi).

el-Fusûl, usûl-i fıkhın, özellikle epistemolojik yönüyle “dini temellendirme ilmi” olduğunu bize göstermesi yönüyle usûl tarihinin en önemli eserlerinden biridir. Bu eser ayrıca Usûl-i fıkhın, İslâmî ilimlerin “bilgi teorisini” oluşturduğunu bize göstermiştir. Bu doğrultuda usûl-i fıkıh incelemesini bilgi alanında, ıztırarî - iktisabî bilgi; ve kesin ve zannî bilgi ayrımları ile;  vâcib, mümkin ve mümteni ayrımı üzerine kurar. Bu ilk olarak Cessâs’ta görebildiğimiz hususlardan biridir.  Buna göre tanrı için mümkin/caiz olan ve olmayan şeyler vardır ve Allah’tan bize gelen mesaj içinde ona caiz olmayan hiçbir şey yoktur ve olamaz. Aksi takdirde dini temellendirmek imkanı kalmaz. Bu nokta dini temellendirmenin ilk adımlarından biridir.

 el-Fusûl’de gördüğümüz çoğu teori yeni ve orijinal teorilerdir. Şöyle ki mütevâtir haber teorisi, adet teorisi, husun-kubuh teorisi ile ilgili en gelişmiş ve en eski teorileri orada bulmamız mümkündür. Bu tür teoriler usûl ve kelâm tarihi ve teorisi bakımından eşsiz kıymettedir. Mesela, el-Fusûl’de dinî inancı temellendirmek için üretilen oldukça gelişmiş bir “haber teorisi” görebiliriz. Şöyle ki dinin ispat edilebilmesi ve temellendirilebilmesi için bazı haberlerin “kesin” bilgi doğurması zorunludur. Mütevâtir denilen bu haber türündeki kesinliğe de, adetin kesinliği olmadan ulaşılamaz. Âdetteki kesinlik, tanrının sürekli ve düzenli yaratmasıyla sağlandığından, peygamberlerin hayatta olmadığı dönem açısından, tanrının adeti düzenli yaratması ona vaciptir/zorunludur. Dolayısıyla bilgideki kesinlik varlıktaki kesinlik olmadan kurulamaz. Bilgi ve varlık arasındaki ilişki el-Fusûl’de oldukça net olarak ortaya konulmuştur. Bu anlamda bu tür büyük teorileri görebileceğimiz bir eserdir el-Fusûl.


el-Fusûl bize Hanefî mezhebinin usûl-i fıkıh tarihini yapmaya çalışması da ayrıca önemlidir.

Cessâs hocası Kerhî gibi Mu’tezile doktrini içinde konumlandırılabilirse de el-Fusûl’de gerek “el-menzile beyne’l-menzileteyn” görüşünde olmayışı ve hocasını da bize böyle sunması ve gerekse kritik bazı usûl konularda Mu’tezilî teori yerine, Ebû Hanîfe’nin görüşünü ya da fıkıh mezhebine daha uygun olan usûl görüşlerini öncelemesi sebebiyle Mu’tezile geleneğin silsilesi içinde önemli bir halka olarak yer almaz.

el-Fusûl’ün kendisinden sonraki tüm usûl literatürünü etkilediği görülür. Sonraki Hanefî usûlcüler birçok şeyi ondan alır. el-Fusûl; Debûsi, Serahsî ve Pezdevî’nin ana kaynağıdır. O aynı zamanda diğer mezheplerden usûlcüleri de etkilemiştir. Gazzâlî’nin Tehâfüt ve Mustasfâ’sında ortaya koyduğu âdet teorisi yanında, icma ve mütevâtir haber gibi bazı konulardaki görüşlerinde el-Fusûl’ün çok önemli etkisinin olduğu görülebilir. Gazzâlî bu noktalarda ilk kez el-Fusûl’de gördüğümüz fikirleri geliştirerek tekrar eder.

el-Fusûl mütekâmil ve uzun bir usûl metni olduğundan, bilindiği kadarıyla herhangi bir ihtisar ya da şerh çalışmasına konu olmamıştır.

Hasan HACAK

Atıf Bilgisi

el-Cessâs, Ebû Bekir Ahmed er-Râzî (ö. 370/981), el-Fusûl fi’l-usûl. İslam Düşünce Atlası, https://islamdusunceatlasi.org/booksmap/ebu-bekir-ahmed-er-razi-o.-370981-el-fusul-fil-usul/3758