Necef
Tarihte Gıra (Guryan), Rabve ve Vadisselam isimleriyle de bilinen şehir ilk devirlerde en-Necefü'l-eşref diye anılmış, bu adın yanı sıra Hz. Ali'nin şehadet mahalli olması dolayısıyla Meşhed-i Ali ismi de zaman içinde yaygınlık kazanmıştır. Necef, Irak’ın başkenti Bağdat’ın 160 km güneyinde, Kufe'nin ise 10 km. batısında kuzeyden ve doğudan bugün içinde türbeler ve kabirler bulunan geniş bir düzlüğe, batıdan ve güneyden derin bir vadiye bakan yüksek bir plato üzerinde yer almaktadır.
Sasanîler, Lahmîler ve Abbasîlerin ilk döneminde bahar mevsiminde bir gezinti mahalli olarak kullanılan Necef, yaygın geleneğe göre Hz. Ali'nin gizlice buraya gömülmesinden dolayı ayrı bir önem kazanarak olaydan yaklaşık bir buçuk asır sonra bir yerleşim merkezine dönüşmeye başlamıştır. Kabrin yerinin belirlenmesiyle ilgili farklı rivayetler bulunmakla birlikte ağırlıklı görüşe göre bu olay Abbasîlerin ilk döneminde gerçekleşmiştir.
Nitekim mezar üzerine Abbasî Hanedanı’ndan Davud b. Ali'nin (ö. 133/750) bir sanduka koydurduğu bilinmektedir. Bununla beraber Şiîler baştan beri Hz. Ali’nin evladı ile yakın çevresinin bunu bildiğini ifade etmektedir. Nakledildiğine göre Bağdat kurulmadan önce Abbasî Halifesi Ebu Ca'fer el-Mansûr tarafından Kufe'ye çağrılan Ca'fer es-Sadık kabrin bulunduğu yere gelince devesinden inmiş, gusledip elbisesini değiştirerek dedesinin şehadet mahalli olduğunu belirttiği kabrin başında durup onu selamlamış ve kabrin üzerine kapanarak üzüntüsünü dile getirmiştir. Kabrin yerinin resmen tanınıp ilan edilmesi ve türbenin devlet eliyle tamir edilmesi Harun Reşîd devrine (786-809) rastlamaktadır. Buna göre Necef'in bir yerleşim birimi olarak ortaya çıkışının bu tarihte gerçekleştiği söylenebilir.
Bundan sonra şehre hükümdar olan her devletin yapının imarına bir katkıda bulunduğunu görmekteyiz. Nitekim, Hamdanîler'in kurucusu Abdullah b. Hamdan (ö. 317/929) Hz. Ali'nin kabrinin üzerine kıymetli halı ve perdeler ile döşeli bir türbe inşa ettirmiş, daha sonra Büveyhi Hükümdarı Adudüddevle (978-983) kendisi ve oğulları için bir türbe yaptırmış, 479 (1087) yılında bölgeye gelen Selçuklu Sultanı Melikşah ve veziri Nizamülmülk kabri ziyaret etmiş, ayrıca İlhanlılardan Gazan Han ziyarete gitmemekle birlikte şehrin imarına çalışmıştır.
Necef, VII. (XIII) ve VIII. (XIV.) yüzyıllarda mescidleri ve medreseleriyle Irak'ın başta gelen şehirlerinden biri olarak ortaya çıkmaktadır. X. (XVI.) yüzyılın başlarında şehri ziyaret eden Şah İsmail kendi döneminde, daha önce İlhanlılar tarafından şehre Fırat'ın suyunu getirmek için kazdırılan fakat zaman içinde kumlarla dolan kanalı temizletip hizmete sokmuştur. Osmanlıların Irak'a hakim olmasının ardından 941 (1534-35) yılında Necef'e gelen Kanuni Sultan Süleyman şehrin imarı için gereken emirleri vermiştir. Ve son olarak II. Abdülhamid'in de bölgede imar faaliyetlerinde bulunduğu ve özellikle şehre su getiren iki kanal açtırdığı bilinmektedir. Ancak söz konusu ettiğimiz bütün bu imar faaliyetlerine rağmen I. Dünya Savaşı’nda Bağdat vilayetinin Kerbela sancağına bağlı bir kazanın merkezi olan Necef, 7 Mart 1917 tarihinde İngilizler tarafından işgal edilmiş, 1920'de kurulan monarşi idaresiyle de Irak sınırları içine alınmıştır.
Günümüzde Irak'ın idari birimlerinden Necef muhafazasının merkezi olan Necef ile yakınındaki Kufe'nin arasında eskiden 10 km. kadar bir uzaklık bulunurken şimdi iki şehir adeta birleşmiş durumdadır. Bizim kanaatimiz odur ki, Atebât'ın en büyüğü olmasından dolayı Necef tarih boyunca önemli bir yerleşim merkezi olarak kabul edilmiştir. Özellikle V. (XI.) yüzyılın ortalarından itibaren başta Şeyhü’t-taife Ebu Ca'fer et-Tusî olmak üzere birçok alim çeşitli sebeplerle Bağdat'tan uzaklaşarak medreselerini Necef'te kurmuşlardır. Böylece şehir içtimaî ve ilmî manada büyük bir gelişme kaydederek Şii ilim merkezleri arasında üstün bir konuma yükselmiştir. Burada, konumuza ışık tutması için İmamiyye Şiası fakih ve ediplerinden olan Ebü'l-Mecd Rıza b. Muhammed Hüseyn b. Muhammed Bakır b. Muhammed Taki el-İsfahanî en-Necefî’yi (1870-1943) örnek vermemiz kâfi olacaktır.
Necef'in bir özelliği de en büyük merci-i taklîdin genellikle burada yaşamış olmasıdır. Şii kültüründe, Hz. Ali'nin türbesinin bulunduğu mekânın kutsallığından dolayı burada kılınan namazın başka yerlere nispetle 200.000 kat daha faziletli ve bir gece kalmanın 700 yıllık ibadete denk olduğu, buraya defnedilen cenazeden kabir azabının kalkacağı ve Münker ile Nekir'in sorularından muaf tutulacağı gibi çok sayıda rivayet mevcuttur. Bu tür rivayetler, Necef'in sürekli göç alan bir şehir olmasına ve burada Vâdi’s-selam adıyla anılan çok büyük bir kabristanın teşekkülüne yol açmıştır.
Bugün nüfusu 600.000 civarında olan Necef, mezkûr mezarlar dolayısıyla Şiilerin gözünde çok önemli, sembolik değerdeki şehirlerden birisidir. Esasen bu değer, Şiilerce Mekke ve Medine’den sonra üçüncü sırada atfedilmektedir.
- Abdulaziz Sachedina. "Najaf'', The Oxford Encyclopedia of the Modern lslamic World. Ed. L. Esposito. Oxford: Yy, 1995.
- A. Musil. The Middle Euphrates. New York: Yy, 1927.
- E. Honigmann-Besim Darkot. "Necef”. İA. c. 9: 157-159.
- E. Honigmann-C. E. Bosworth. "al-Nadjaf''. El² (İng ). c. 7: 859-861.
- Guy Le Strange. The Lands of The Eastern Caliphate. Cambridge: Yy, 1930.
- Hamdullah b. Ebu Bekr Ahmed el-Kazvinî Hamdullah Müstevfî. Nüzhetü’l-Kulûb, Thk. ve Farsça’dan İngilizce’ye Çev. Guy Le Strange. London: Yy, 1919.
- H. Longrigg. Four Centuries of Modern Iraq. Oxford: Yy, 1925.
- Mustafa Öz. “Necef”. DİA. c. 32. İstanbul: TDV, 2006: 486-87.




