Şebüsterî (720/1320), Gülşen-i Râz

M. 1320
- A +

Gülşen-i Râz, Kübreviyye tarikatına mensup bir sûfî olan Mahmûd Şebüsterî (ö. 1340) tarafından yazılmış, tasavvuf literatüründe iz bırakmış önemli klasiklerden biridir. Varlık ve bilgi alanlarıyla ilgili on beş soruya, vahdet-i vücûd zaviyesinden verilmiş cevapları içeren manzum bir eserdir. Gülşen-i Râz veciz bir üsluba sahiptir. Bu niteliği, onun muhtevasına ciddi bir yoğunluk kazandırmış, daha sonraki dönemlerde üzerine şerhler yazılmasına sebep olmuştur.

Gülşen-i Râz, Horasanlı sûfî Emir Hüseynî Sâdât el-Herevî’nin on beş soruluk bir listeyi 1317 yılında Tebrizli ilim ve irfan ehline göndermesine binaen, Şebüsterî’nin bu soruları cevaplama girişimiyle ortaya çıkmıştır. Şebüsterî’nin şeyhi Şeyh Emînüddîn, Şebüsterî’den bu sorulara cevap verecek manzum bir eser yazmasını istemiş, bunun üzerine Şebüsterî eseri, kendi ifadesiyle güçlü bir ilhamın etkisiyle kaleme almıştır.

Şebüsterî’nin kitapta cevaplamaya çalıştığı sorular şunlardır: Düşünce denilen nedir? Hangi türden düşünce gereklidir ve niçin düşünce bazen ibadet, bazense günah olarak nitelenir? Ben dediğimiz nedir, kişinin kendinde yolculuk yapması ne anlama gelir? Yolculuk nereyedir, buna binaen kime kâmil insan denir? Birlik sırrına kim ermiştir ve arif dediğimiz kişi neyi bilmektedir? Eğer hem bilen hem de bilinen Hak ise, insanın bu dünyada bulunmasının anlamı nedir? “Ene’l-hak” ile ne kastedilmiştir, bu anlamlı bir ifade midir? Yaratılmış olan birine niçin vasıl denir ve onun seyrü süluku nasıl gerçekleşir? Vacip ve mümkün varlıkların kavuşması ne demektir? Bu bağlamda yakınlık, uzaklık hangi anlamlara gelir? Sahili söz olan bu hangi denizdir? Bu denizin dibinden ne tür cevherler çıkar? Külden daha büyük cüz nedir ve onu nasıl buluruz? Kadim ve hâdis birbirinden nasıl ayrıldı da biri âlem, diğeri Tanrı oldu? Manevi makamları aşmış mana ehlinin bunca sözden, göz, dudak, zülüf, ben gibi mecazlardan kastı nedir? Aynı bağlamda şarap, mum, güzel, meyhaneye gitmek, put, zünnar, Hristiyanlık ne anlama geliyor? Bunlar küfür olarak kabul edilmeyecekse, nasıl anlaşılması gerekir?

Görüldüğü gibi eserin temelini oluşturan sorular, o zamana kadar oluşmuş tasavvufi söylemin bazı unsurlarını sorunsallaştırmaktadır. Bu soruların bir kısmı doğrudan felsefi iken, bir kısmı da edebidir. Gerek kültürel elitler ve gerekse geniş halk kesimleri arasında çeşitli düzeylerde tartışılan bu sorulara yönelik ilginin, bu sorulara cevap vermeye çalışan esere ilgiyi de artırdığı söylenebilir. Şebüsterî’nin bu felsefi de olan sorulara verdiği cevaplar felsefenin ve aklın yetersizliğine dair eleştiriler içerir. Ona göre felsefeci güneşi mumla arayan bir kimsedir.

Gülşen-i Râz’ı özel kılan, tasavvuf düşüncesi ve edebiyatının varlık ve bilgi alanındaki tartışmalı başlıklarına, İbnü’l-Arabî ve Mevlânâ’nın eserdeki etkilerine bakarak tespit edeceğimiz gibi tasavvufun kendi zamanındaki en üst seviyesinden ve veciz bir üslupla cevap vermesidir (Bu vecizliği gösteren bir husus olarak, bazı kaynaklarda eserin ezberlendiğine dair kayıtlar yer almaktadır). Bu cevaplar topluca bakıldığında eser aynı zamanda tasavvuf düşüncesine yüksek perdeden bir giriş kitabı niteliği taşır.

Eserin otuzdan fazla şerhi yapılmıştır. Ancak bu şerhler içinde en önemlisi kuşkusuz Muhammed Lâhicî’nin (ö.1506) Mefâtihu’l-i’câz fî şerhi Gülşen-i râz adlı Farsça eseridir. Bu şerh Cemâlüddîn Mahmûd Hulvî tarafından Câm-ı dil-nüvâz adıyla Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Kitap Türkçe, Arapça, Urduca dışında belli başlı Batı dillerine çevrilmiştir.

Ahmet Murat Özel