S. Şerif Cürcânî (816/1413), Şerhü'l-Mevâkıf

M. 1404
- A +

Seyyid Şerîf el-Cürcânî’nin (ö. 816/1413) Şerhu’l-Mevâkıf adlı eseri, sadece Türkiye yazma kütüphanelerinde iki yüze yakın nüshasının varlığından da anlaşılacağı üzere, yazıldığı hicrî 807 tarihinden bu yana kelâm tarihinin en etkili birkaç eserinden biridir. Adudüddin el-Îcî’nin (ö. 756/1355) el-Mevâkıf adlı eserinin şerhi olan bu kitap, şerh türünün en iyi örneklerinden biridir. Îcî’nin el-Mevâkıf kitabı ve dolayısıyla Şerhu’l-Mevâkıf, altı mevkıf ile İslâm fırkalarını konu edinen bir ekten oluşur.

Kitap, Fahreddin er-Râzî’nin mesele sıralamasında önemli değişiklikler yaptığı ve birçok yeni mesele eklediği müteahhirûn kelâm geleneği içinde yer alır. Diğer müteahhirûn dönemi kelâm eserlerinde olduğu gibi Şerhu’l-Mevâkıf’ta da birinci mevkıf (özellikle bilgi ve nazar bahisleri), Muhassal, diğer mevkıfler ise el-Mebâhisu’l-meşrıkıyye esas alınarak hazırlanmıştır. Bu bağlamda Şerhu’l-Mevâkıf, Râzî sonrası yetişen düşünürlere ait eleştirel okumaların ortaya çıkardığı sorunlara kapsamlı çözümler üretme iddiasındadır. Fahreddin er-Râzî’nin kelâm ve felsefe arasında kurduğu ilişki, kelâm ve felsefe geleneklerine mensup sayılan düşünülerin tamamının her iki geleneği de uzman seviyesinde bilmesine yol açmıştır.

Adudiddin el-Îcî’nin el-Mevâkıf’taki derin tahlil ve yorumlarını tevarüs eden Seyyid Şerîf, görüşlerin dayanaklarını ve sonuçlarını, görüş farklılıklarının kaynağını, kavramlar arası ilişkiyi tespit ve ifadede ustalığıyla dikkat çeker. Bu ustalık, okuyucusuna bir bütün olarak kelâm ve Meşşâî metafiziğin inceliklerini kavrama imkânı sunmaktadır. Bu nedenle Şerhu’l-Mevâkıf bu disiplinlerin sistematik yapısını ortaya koyması açısından bir kelâmcı ve filozof formasyunu barındırırken kelâm ve meşşâî felsefedeki farklı görüşlerin karşılaştırmalı bir tahkîkini yapıp bir zümre olarak filozof ve kelâmcıların görüşlerini belirlemesi, ortak ve farklı noktalarını ortaya koyması ve önde gelen filozof ve kelâmcıların kelâm ve felsefe tarihine katkılarına dikkat çekmesi açısından da bir kelâm ve felsefe tarihi kavrayışı içerir. Bu özelliğiyle İslâm’da felsefe ve kelâm tarihini geriye dönük olarak yeniden yazma imkânını taşıyan Şerhu’l-Mevâkıf sadece Seyyid Şerîf Cürcânî’nin değil, Fahreddin er-Râzî ve sonrasında yetişen muhakkik kelâmcı ve filozofların teorik kavrayışını yansıtır. Cürcânî’nin başarısı, Îcî’nin el-Mevâkıf’ını istidlâl yöntemini kullanan tümel disiplin mensuplarının ortak birikimini eleştirel bir okumayla temsil eden bir klasiğe dönüştürmesidir. Bu bakımdan Şerhu’l-Mevâkıf, yazımını önceleyen dönem için bir kılavuz, sonraki dönem içinse bir anahtardır. Metnin önceki dönemle irtibatı, bir yandan erken dönem Mu‘tezile düşünürlerine kadar uzanan kelâm geleneklerine diğer yandan da İbn Sînâ üzerinden felsefe geleneklerine dayanmasında görülebilir. Sonraki dönemle irtibatı ise Şerhu’l-Mevâkıf’ın bütünü ve değişik meseleleri üzerine yazılan çok geniş bir hâşiye listesinden anlaşılabilir. Sonraki dönemdeki tesirini ifade etmek için Seyyid Şerîf el-Cürcânî’den sonra kaleme alınan ve bir şekilde Fahreddin er-Râzî geleneğiyle irtibatlandırılabilen kelâm kitaplarının Şerhu’l-Mevâkıf’ı dikkate almadan yazılmasının, kelâm tartışmalarının tarihsel seyri açısından neredeyse imkânsız olduğunu söylemek yeterlidir. Bu özelliğinden dolayı Şerhu’l-Mevâkıf on üçüncü yüzyıl ve sonrasında gelişen Râzîci geleneğin en büyük klasiği sayılabilir.

Eser üzerinde yazılan hâşiyeler içinde Fenârîzâde Hasan Çelebi (ö. 891/1486) ve Abdülhakîm Siyalkûtî (ö. 1067/1657) hâşiyeleri dikkat çeker. Çelebî hâşiyesi, esas itibariyle Şerhu’l-Mevâkıf’ın eleştirel bir okumasıdır ve baştan sona Cürcânî’nin çözümlerinin yeniden sorunsallaştırılmasını hedefler. Siyalkûtî hâşiyesi ise nerdeyse satır satır Fenârîzâde hâşiyesine reddiye olarak kaleme alınmıştır ve genel olarak Cürcânî’nin bir savunusunu içerir. Yaklaşık iki yüzyıllık zaman aralığında biri Osmanlı diğeri Babür hanedanlığında yaşayan bu iki düşünürün yazdığı hâşiyeler Şerhu’l-Mevâkıf’ın İslâm düşüncesinin ilerleyen yüzyıllarında yeniden üretilerek düşünce hayatını beslemesine güzel birer örnektir. Osmanlının son döneminde İstanbul ve Kahire gibi İslâm dünyasının kültür merkezlerinde gerek yalın olarak gerek Hasan Çelebi ve Siyalkûtî hâşiyeleriyle birlikte pek çok kez basılan Şerhu’l-Mevâkıf, Ömer Türker tarafından Türkçeye çevrilerek Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığınca yayımlanmıştır (2015).

Ömer Türker