Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (672/1273), Mesnevî

M. 1268
- A +

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin (ö. 672/1273) altı defter, yaklaşık 25.700 beyitten oluşan Farsça manzum eseridir. “Bir şeyi çift yapmak” anlamına gelen “mesnevî” kelimesinin kitaba isim olarak tercih edilmesi, hem kitaptaki formel anlatının edebî türüne hem de bütüncül içeriği söz konusu olduğunda ikilemler ve zıtlar şeklinde ortaya çıkan varlık durumları karşısında insanın gerçeklik arayışının ve dönüşümünün betimlenmesine işaret eder.

Mevlânâ’nın yakın dostu Hüsâmeddîn Çelebi’nin ricası üzerine 656-666/1258-1268 yılları arasında sözel aktarımı ve yazım süreci tamamlanan eser, Hakim Senâî (ö. 525/1131 [?]) ve Ferîdüddin Attâr’ın (ö. 618/1221) Farsça tasavvufî mesnevî geleneğine süreklilik kazandırmakla birlikte, İslâm düşüncesi literatüründe İbn Sînâ’nın Salaman ve Absal’ı ile İbn Tufeyl’in Hayy b. Yakzân’ı gibi varoluş ve hakikat yolculuğundaki kurgusal karakterlerle örülü metaforik, alegorik ve karikatüristik yapıtlarla benzeşir. Kıssalarla biçimlenen Kur’ân söylemini kendisine örnek alan Mesnevî, konusunu I. Defter’in Arapça önsözünde “dinin usûlünün usûlünün usûlü” ifadesinde somutlaştırır. Üç usûl (asıllar) dinin şeriat (amel), tarikat (hal) ve hakikat (bilgi) sacayaklarıdır. Eser insanı dinin bu boyutlarıyla yüzleşmeye, tecrübe etmeye, keşfetmeye, gerçekliğin kesin bilgisine ermeye ve ilahi varlık planını dikkate alarak bireysel ve toplumsal değişime davet eder.

Mesnevî metni, Tanrı-insan-âlem arasındaki karşılıklı münasebette kendisini açığa çıkaran gerçekliğe dair olgu ve önermelerin dikte edilmesi üslubuna değil, öyküleme tekniğiyle ve olay akışıyla örüntülenen kıssa-hisse zincirlemesine dayalı bir anlatıyla karşımıza çıkar. Kitabın söylem stratejisi, insanın birbirini yansıtan iç ve dış dünyadaki suret-mana, zahir-batın, halk-hak, iyi-kötü gibi paradoksal konumlanışları aynı anda ve birlik içinde görme idealini gerçekleştirmeye dayanır. Bu sebeple altı deftere yayılan hayvan veya insan figürlerinin aktörlük yaptığı mizansen hikâyeler ve karikatüristik temsiller daima öz-eleştiri gücümüzü aktifleştirmeye ve özü müşahede etmeye bizleri yönlendirir.

Mesnevî, sûfî perspektiften insanın dini tecrübe ve düşüncesine dair zengin retorik sunumu, alegorik öykülerde temellenen tefekkür derinliği, hikâyelerdeki temsilcilerin diyalojik ilişkisinde yakalanması gereken gizli hikmetlerin bolluğu, ahlaki bir varlık olma çabasındaki insanın çıkmazlarını, gerilimlerini ve yanlış tercihlerini tebessüm ettiren şiirleri sebebiyle sadece tasavvuf değil İslam düşünce ekollerine mensup diğer tüm yazarları etkilemiş ve tarih boyunca bir referans metni olmuştur. Öte yandan kitap Osmanlı’da kurumsal bir statü kazanmış, Mesnevî’yi tekkelerde ve selâtîn camilerde okuyan ve şerh eden kimselere “mesnevîhânlık” pâyesi verilmiş, Mevlevî tekkeleri dışında Mesnevî talimi için Dârülmesnevî adı altında İstanbul’da müesseseler açılmıştır.

Eser dünya dillerine tercüme edilmiş ve çeşitli kültür havzalarında müstakil şerh faaliyetine zemin teşkil etmiştir. Anadolu sahasında Sürûrî, Şem’î, İsmail Ankaravî, Sarı Abdullah, İsmail Hakkı Bursevî, Abidin Paşa, Tâhirülmevlevî (Olgun), Ahmed Avni Konuk, Abdülbaki Gölpınarlı; İran ve Hin alt-kıtasında Kemâleddîn-i Harizmî, Hüseyin Vâiz-i Kâşifî, Muhammed Razavî, Ekberâbâdî, Leknevî, Hâdî-i Sebzevârî, Kerim Zamânî, Bediüzzaman Firûzanfer, Musa Nasrî, Seyyid Ca’fer-i Şehîdî, Muhammed İsti’lâmî Mesnevî’nin meşhur şârihleridir. Batı’da Mesnevî’nin tam metin neşri, İngilizce çeviri ve şerhi Reynold Aleyyne Nicholson’a aittir. Doğu ve Batı dünyasında esere yönelik pek çok çalışma yapıldığı gibi araştırmalar hala canlılığını sürdürmektedir. Tevfik Sübhânî ve Hasan Lâhûtî’nin son edisyon-kritikli Mesnevî neşirleri niteliklidir.

Semih Ceyhan