Ebû Tâlib el-Mekkî (ö. 386/996), Kûtü’l-kulûb

M. 0996
- A +

Ebû Tâlib el-Mekkî’nin (ö. 386/996) tasavvufa dair yazdığı kapsamlı eseridir. Hangi tarihte ve nerede yazıldığı tam olarak bilinmemektedir, ancak eserde yer verilen bazı sûfîlerin vefat tarihlerinden hareketle 350/961 yılından sonra ve büyük bir ihtimalle Bağdat’ta kaleme alındığı söylenebilir. Yazar amacını açıkça belirtmez, fakat isminin ima ettiği üzere eserde, Allah’a vasıl olmasını temin edecek yolculuğu boyunca kulun kalbini besleyecek manevi azıklar (kût), tasavvufun dinî hayattaki merkezî konumunu belirginleştirmek gayesiyle anlatılır.

Kırk sekiz fasıldan oluşan eserde ilk yirmi dört fasıl, gündelik ibadetlere ve bunlara eklenecek dualara, zikirlere ve virdlere tahsis edilmiştir. Yirmi beş ve yirmi sekizinci fasıllar arasında, nefsin bilinmesi, riyazet ve mücahede uygulamaları nefsin terbiye edilmesi ve murakabe konuları işlenir. Yirmi dokuzuncu fasılda velilerin ve gafillerin halleri karşılaştırmalı olarak anlatılırken otuzuncu bölüm kalbe gelen havâtırın bilgi değerini tartışan hacimli ve önemli bir bölümdür. Otuz birinci fasıl, Mekkî’nin ilim anlayışını, “iman ve yakîn ilmi” olarak isimlendirdiği tasavvufun diğer dinî ilimlerle ilişkisini ve dönem eleştirilerini ortaya koyduğu kapsamlı bir fasıldır. Eserin en geniş bölümü otuz ikinci fasıldır ve burada “yakîn ilminin makamları” olarak nitelediği tasavvufî hâller ve makamları ayrıntılı olarak işler. Otuz üçüncü fasılda namaz, oruç, zekât ve hac gibi ibadetlerin fıkhî ve manevî yönleri; otuz dört ve otuz beşinci fasıllarda ise iman ve İslâm kavramları detaylı olarak ele alınır. Sonraki fasıllarda Ehl-i sünnet yolunun üstünlüğü, büyük günahlar, amellerde niyet ve ihlas, yemek, fakirlik, yolculuk ve ihvan konularında takip edilmesi gereken âdâb anlatılır. Kırk beş ve kırk altıncı fasıllar, evlilik konusuna ayrılmıştır. Kırk yedi ve kırk sekizinci fasıllar ise tevekkül-kesb ilişkisi, ticaret ve kazançta helal, haram ve şüpheli olan durumların bilinmesi konularını kapsar.

Eserdeki hemen hemen bütün bahisler ayetler, hadisler, sahabe ve tâbiûn neslinden rivayetlerle desteklenerek anlatılır. Hicrî II. asırda yaşayan zâhidlere çok sayıda atıf yapıldığı gibi, Sehl-i Tüsterî’den, onun talebelerinden ve özellikle son iki fasılda Ahmed b. Hanbel’den çok sayıda rivayet ve iktibas görülür. Gerek Mu‘tezile, Mürcie ve Hâricîler gibi zümrelerin, gerekse tasavvuf içerisindeki ve toplumsal hayattaki bidatlerin tenkidi eserin öne çıkan yaklaşımlarından biridir. Bu bakımdan eser, selef neslinin ve ehl-i hadîsin duyarlılıkları ile Sünnî tasavvufun uzlaştırıldığı bir üsluba sahiptir. Gazzâlî, tasavvuf yolunu öğrenirken Kûtü’l-kulûb’u okuduğunu bizzat söylediği gibi İhyâu ‘ulûmi’d-dîn’i de kapsam ve içerik bakımından Kûtü’l-kulûb’dan geniş oranda tesirler taşır. Gazzâlî dışında Abdülkâdir-i Geylânî, Ebû Hafs es-Sühreverdî, İzzeddin el-Kâşânî gibi sûfîler de eserlerinde Mekkî’nin bu yapıtından istifade etmişlerdir. Ebû Abdullah el-Mühtedî, İbn Abbâd er-Rundî, Muhammed el-Esvî gibi geç dönemde yaşayan bazı isimlerin eser üzerinde irili-ufaklı şerhler yaptıkları; Muhammed b. Halef el-Ümevî’nin (ö. 485/1092) ise eseri ihtisar ettiği bilinmektedir. Eser, Sa‘îd Nesîb Mekârim tarafından iki cilt halinde yayınlanmış (Beyrut 1995), son olarak da Muhammed er-Rıdvânî tarafından üç cilt halinde tahkik edilmiştir (Kahire 1421/2001).

Hacı Bayram Başer