Hâce Abdullah Herevî (481/1089), Menâzilü’s-sâirîn

M. 1089
- A +

Hâce Abdullah el-Ensârî el-Herevî’nin (ö. 481/1089) tasavvufî mertebelere dair Arapça kaleme aldığı ilk sistematik kitaptır. Herevî, bir grup sûfînin kendisinden tasavvufî terbiyenin aşamalarının, hâl ve makamlarının açıklanmasını talep etmeleri üzerine bu kitabı yazdığını belirtir. Hayatının büyük bölümünü Horasan bölgesinde geçiren Herevî’nin 475/1082 yılında Herat’ta iken telif ettiği bu eserin amacı, seyr ü sülûk sırasında aşılması gereken mertebelerin sistemli ve ayrıntılı bir şekilde izah edilmesidir. Müellif yaşadığı dönemde konuyla ilgili bazı eserlerin bulunduğunu ancak bunların meseleyi ya tam anlamıyla açıklayamadığını yahut hal ve makamları birbirine karıştırarak konunun daha da karmaşık hale gelmesine sebep olduğunu söyler. Menâzil’in ise gerek muhteva gerekse tertibi bakımından kolay anlaşılabilir ve uygulanabilir olduğuna işaret eder.

Eser bir mukaddime, on bölüm (kısım) ve yüz alt başlıktan (bâb) oluşur. Sâlikin manevi terbiyesi süresince katetmesi gereken mertebeler başlangıç (bidayet), kapılar (ebvâb), muamelat, ahlâk, usûl, aşılması istenen vadiler, hâller, velâyet, hakikat ve nihayet olmak üzere on bölüme, her bölüm de on alt mertebeye ayrılarak yüzlü bir tasnife gidilmiştir. Mertebeler üç dereceye ayrılarak yorumlanmış, ilk derece tasavvuf yolunun başında olanlara, ikinci derece sâliklere, üçüncü derece de muhakkik sûfîlere tahsis edilmiştir. Ayrıca her bir mertebe bir âyet veya âyetin bir bölümüyle ilişkilendirilmiştir. Birinci bölüm manevi yolculuğa çıkacak olan kimsenin içinde bulunduğu gaflet halinden uyanıp harekete geçmesini ifade eden yakaza ile başlayıp tövbe, muhâsebe, istikâmet, tevekkül, sabır, rızâ, fütüvvet, sekine, marifet ve cem mertebeleriyle devam eder. Herevî’nin tasavvufi terbiyeyi farkındalık hâli (yakaza) ile başlatması ona özgün bir durumdur. Kitabın son mertebesi ise tevhîddir. Zira müellife göre bütün mertebelerin amaç ve işlevi kişiyi tevhîdin hakikatine ulaştırmaktır.

Sûfîler manevi yolculuğun merhalelerini, aynı yolda yürüyecek olanlara örneklik teşkil etmesi bakımından kendi tecrübelerine dayanarak tasnif etmişlerdir. İlk dönem sûfî risâlelerinde kısa başlıklar altında ve özetle yer verilen bu tasnifler, tasavvuf klasiklerinin yazımıyla birlikte ana bölümlerde yer almaya başlamış ve biraz daha ayrıntılı olarak işlenmiştir. Ancak Herevî’ye gelinceye kadar tasavvufî hal, makam ve bunların derecelerine dair müstakil bir eser kaleme alınmamıştır. Menâzil ise konuyu yüzlü tasnifle ele alması, her bir mertebeyi sâlikin tasavvufî terbiyedeki konumuna göre ayrı yarı işlemesi ve terakkiye dair reçeteler sunması bakımından dikkat çekicidir. Onun bu durumu kendisinden sonra tasavvufi terimlere dair özgün eserlerin yazılmasına ve tasavvufî mertebelerin farklı tasniflerle ele alınmasına öncülük teşkil etmiştir. Bu bakımdan Menâzil ilk tasavvuf sözlüğü olmasının yanı sıra tasavvufî hâl ve makamların anlaşılması açısından başvurulması gereken temel kaynaklardan biridir.

Arapça, Farsça ve Türkçe olmak üzere üç dilde şerh edilen Menâzil’in şerhleri arasında Afîfüddin et-Tilimsânî’nin (ö. 690/1291) Şerhu Menâzili’s-sâirîn, Abdürrezzak el-Kâşânî’nin (ö. 736/1335) Kitâbü şerhu menâzili’s-sâirîn ve İbn Kayyım el-Cevziyye’nin (ö. 751/1350) Medâricü’s-sâlikîn isimli şerhleri öne çıkmaktadır. Zira üslup açısından birbirinden farklı olan bu üç şerh daha sonraki şerhlerin şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Günümüzde Türkçeye çevrilen ve sûfî çevrelerin dışında da ilgi gören Menâzil Ahmed Abdürrahim es-Sâyih ve Tevfik Ali Vehbe tarafından tahkik edilmiştir (Kahire 2007).

Abdurrezzak Tek